Saldırganlık dilinden, sevgisizlikten sıyrıldığımız zaman, göğün açık yüzünü, aydınlığını seçik biçimde görürüz.

Yıldızları, güneşi, yağmuru, yıldırımlarıyla bir olaylar bütününü… Derinliği, sonsuzluğu… Şaire, öykü ve roman yazarına, ressama esin kaynağı olan görkemli özgürlük alanını...

“Güneş ki evrende bir toz parçası; yine de ona borçluyuz varlığımızı. Yokluğumuz ise belirsiz; sonsuz küçük olmasaydı ve bilinseydi bilmediklerimiz yanıt bulunurdu.

Tanrı şair olmasaydı, yaratmazdı evreni! Yoksa ne anlamı olurdu bu görkemin bu matematiğin? Evren içinde evren dünyamız; tıpkı hücrelerimiz içindeki genler gibi. Ya başka sonsuzluğa açılıyorsa onlardan biri?”

Bu sözler bilim insanından değil; bilime, bilgiye, bilgeye inanan; mavinin kır, gece, şafak tonlarıyla imge varsıllığı yaratan bir şairden, Selami Şimşek’ten. Öteki Yayınları’ndan çıkan “Gökyüzü Açık Kalsın” da böyle sesleniyor bize.

Biliyor gökyüzünün değerini, önemini, atom yürekli yıldızları”nı.

Yoksa şu sözleri eder miydi hiç? “Yük olmaz sezgilerim / Yeğniktir fotondan / Söz etmezdim gülden, / kını kan hançerden, / Bir yere tutunsaydı ayrılık, / Sıyır kemiklerimi ışısın yüzün, / Ey büyük karanlık!”

Belki şu sözleri de geçirmezdi süzgecinden: “Su bilgedir, anadır, kandır / Gözde yaş, dalda nardır / Onunla başladı hayat / Çarpışmasıyla iki atomun /Kirlendikçe temizler kendini / Arınıp yağar yeniden / Bilir yapraklardan kayıp gitmesini / Otların arasından kıvrıla kıvrıla / Ay ışığında seçemezsin uzaktan / Gömlek değiştiren yılandan”

Sözece, savsöz gibi algılanacak kısa ama derin sözler de arka arkaya gelir miydi sanıyorsunuz? “Hayal gelecektir; Işık aynasıdır evrenin; Namluya gül yakışmaz; Matemetik güvenliğinde, şiir güzelliğinde yaşayın; Ben noktanın, virgülün nereye konulduğuna değil, gözyaşının düştüğü yere bakarım”.

Selami Şimşek “edindiği bilgilere, esin kaynaklarına, aldığı nefese ve gökyüzüne” teşekkür ederken haklı. Biz de teşekkür edelim ve diyelim ki hep birlikte “gökyüzü açık kalsın”, gökyüzü eksilmesin üstümüzden.
Turgut Uyar’ı da analım; “İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım” diyen sesini duyumsayalım.

Koronalı zaman dilekleri

Şiirden Dergisi ve Yayınları sorumlusu Metin Cengiz, “Şu sıralarda aslında İzmir'de olmamız gerekirdi. Görüşemeyince insan gerçekten özlüyor” diye yazmıştı facebook sayfasında. Geçen yılki İzmir Kitap Fuarı’nı anarak.

İzmir’de yaşayan şairlere “Selam olsun sizlere. İyi kötü vaktimiz oldu, olacağına da inanıyorum. Korona sonrasında buluşmak dileğiyle...” diye de bitirmiş iletisini.

Şu günlerde telefonla görüştüğüm, sanal ortamda buluştuğum şair-yazar dostlarım bu ve benzeri sözleri, dilekleri iletiyorlar.

Sincan İstasyonu Dergisi ve Yazılı Kâğıt Yayınları sorumlusu Abdülkadir Budak da şu sözleriyle duygulandırdı bizi iletisinde.

“Şu ya da bu biçimde, beni kıranları affediyor; bilerek ya da farkında olmadan kırdıklarımdan özür diliyorum. Daha bir helalleşme zamanı geldi sanki. Bir insan olarak yaşadıklarım yakınlarıma, yazdıklarım herkese kalsın isterim. İnsana (özellikle şaire) barış, kardeşlik yakışır değil mi? Gün, o gün işte...”

Aman Abdülkadir Budak, şaire umut dili yakışır.

Bilim adamının özenli dili

Korona virüs salgınında tutarlı, düzeyli, sağlıklı bilgiler sunan, özenli, arı-duru Türkçesiyle ilgimi çeken bilim insanı Profesör Ahmet Saltık’ı anmadan geçmek istemem.

Saltık’ın sözleri, önerileri kimilerini rahatsız etti. Sosyal medyada karalama kampanyası başladı. Küfür dolu paylaşımlar yapıldı.

Oysa Ahmet Saltık, bilim insanındaki erdemli, seçkin, saygın duruşuyla, özenli Türkçesiyle aydınlanmaya katkısını sürdürüyor.