Etrafımız kuşatıldı. Korona virüsü konusunda uzman olmayana rastlamış değilim. Gerçi biz buna alışığız. Her depremin ardından böyle şeyler yaşadığımız için, fazla yadırgamıyor insan. Mesela her gün aşı bulunuyor. Denize düşen yılana sarılır misali, hep birlikte üzerine atlıyoruz. Sonra gerçek bir uzman çıkıp bu işin o kadar kolay olmadığını tane tane anlatıyor. Kös kös oturuyoruz yerimize.

Böyle ortamda en çok, muhteşem zekalarını bizleri kandırmak üzere kullanmalarından rahatsız oluyorum. Bir de göbeğini kaşıya kaşıya “Evde oturun” talimatı verenler rahatsız ediyor beni... Her şeyleri denk olduğu için çalışma fiilinin ne anlama geldiğini bile unutmuşlar. Keşke bütün ülke onların baktığı yerden göründüğü gibi olsa.

Hiç kimse mecbur olmadıkça böyle bir ortamda dışarı çıkıp çalışmak istemez. Bazı insanlar için hayati tehlike bile umurlarında değil. Onlar için hayat evdeki çocukları...

Nitekim bir anne paylaşım yapmış ve sormuş “Çocuklarımız evde aç, evde nasıl kalalım?”

Devletin Nail Noğay isimli bir görevlisi bu soruya acımasız bir yanıt vermiş.

“Geber”

Tabii, yemediği için de bu paylaşımı daha sonra silmiş.

Adamın unvanı kalabalık. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İstanbul İl Müdür Yardımcısı... Üstelik kreş, gündüz bakım evleri ve çocuk kulüplerinden sorumlu... Yani asıl işi çocuklar ve aile...

Bakış açısını görüyorsunuz. Çözüm bulması gereken makamda sorun yaratıyor. Aslında yorum yapmaya bile gerek yok. Asıl sorun bu arkadaşın o mevkiye getirilmesi.

Getirenler de pişman olmuş ki hemen görevden aldılar ve hakkında soruşturma başlatıldığını açıkladılar.

Aslında bu umut verici bir gelişme.

Hata yapan kişinin istifa etmesi, görevden alınması demokratik toplumlar için bir gelenek. Bir dönem bizde de öyle şeyler vardı. Biz Japonlar gibi hata yapanın harakiri yapmasını istemiyoruz. O biraz acımasızlık olur. Ama istifa etmek gibi bir yaklaşım da var... Hani unuttuğumuz...