O kesim, toplumu yıkıma uğratacak her olaydan sonra o kadar çabuk toparlanıp mevzuyu hicvetmeye başlıyorlar ki, öfke ve isyan duygularının seyrelmesine yardımcı oluyorlar.
Mizahın etkisi ve gücü tartışılmaz.
Normal şartlarda bu pişkinlik ortamında delirmek lazım ama işte araya karışan mizah, öfkeyle dolup taşan bedenlere birer tahliye kanalı açıyor.
Ülkeyi hızla uçuruma itecek gibi görünen Anayasa değişikliklerinin oylamasında Mecliste yaşananları izlemek, tarihe düşülecek ve bol şiddet içeren dram-gerilim-korku-komedi türü bir filmi izlemek gibi.
Yapılan yorumları okumak ise migren ağrısını azaltmak için yapılan ılık duş etkisi...
***

CHP üzerine atılan ölü toprağını sonunda silkeledi gibi görünüyor.
Hukuksuzluğa, usulsüzlüklere, aleni işlenen suçlara karşı ilk kez müthiş bir direniş gösteriyorlar.
Ama buna ne iktidar partisi, ne yavuklusu, ne de bizzat CHP'nin kendisi pek alışık olmadığı için bu direniş giderek tuhaf bir hal almaya başladı.
Tuhaf ve korkutucu.
Meclis oldu dövüş kulübü.
Gece sabaha kadar toplanıp izliyoruz olanları.
Şikayet mercileri var Twitter.
- Öğretmenim Kaan bacağımı ısırdı
- Öğretmenim Ayşe saçımı çekti
- Öğretmenin Hasan kafama saksı geçirdi
der gibi birbirlerine yaptıkları saldırıları Twitter ahalisine fotoğraf ve videolarla şikayet ediyorlar.
***
Mecburen Twitter, çünkü milletin anayasası ve rejimi değiştirilmek istenirken bu görüşmelerin televizyondan millete gösterilmesi yasak!
Ama yasak olan açık oylama serbest mesela.
En önemli devlet meselelerinde bile ciddiyetsizlik almış başını gidiyor.
Bu ortamın mizahını yapmaya bile gerek yok aslında çünkü durum insanın saçını başını yolduracak kadar absürt bir hal almaya başladı.
18 yaşındaki çoluk çocuğu meclise sokmaya çalışanlar çocuk gibi birbirlerini ısırıp yerlerde yuvarlanıyorlar.
Meclisin ortasında birbirlerini yumruklayarak adeta Meksika dalgası oluşturuyorlar.
Hukuku en çok hiçe sayanlar, buna karşı çıkanları en çok hukuksuzluk yapmakla suçlayanlar oluyor vs..
***
Beynimiz yandı artık.
Muz falan da değil, "pişkinlikten ölecekler cumhuriyeti" oldu burası.
Bir trenin içinde karanlığa karşı frensiz gidiyoruz.
Durduğumuz, çarptığımız yer neresi olacak bakalım.
Trenin enkazından yerçekimsiz ortama süzülüp lay lay kanatlanıp ufka doğru uçacak mıyız...
Yoksa o enkazın altından bir şekilde sağ mı çıkacağız, göreceğiz.
Belirsizlik kelimesi hayatımıza hiç bu kadar belirgin olarak girmemişti.
Umarım layığımızı bulmayız.