Müslüman bir ‘din adamı’ şöyle olmalı, bence:
“Kuran’da yazan bilgileri günümüz koşullarında, aklın ve bilimin süzgecinden geçirip yorumlayan; davranışlarını ve yaşamını çıkarlarına göre değil, Kuran’a göre ayarlayan iyi ahlaklı, örnek alınacak bir insan”
Okuduklarım ve yaptığım gözlemler, Türkiye’deki din adamlarının çok büyük bölümünün bu tarife yeterince uymadığını gösteriyor. Bu kişileri örnek alan halk da bir takım saçma gelenekleri, hurafeleri, uydurulmuş hadisleri ‘İslam’ sanarak, düşünme ve davranışlarını buna göre düzenliyor, ne yazık ki…
Bu düzen dini siyasete alet edenlerin işine geliyor; boş söylemlerle, makarna ve kömürle aldattıkları halkın oyları ile edindikleri gücü, ceplerini doldurmak amacıyla kullanıyorlar.
Yaptığım tarife uyanlardan İlahiyatçı İhsan Eliaçık, geldiğimiz durumu “Bugün yaşananlara bakıp da Ateist filan olmayın. Olmuşsanız bile caizdir” diyerek eleştiriyor.
Rahmetli Prof. Dr. Yaşar Öztürk, bırakın para karşılığı ölünün ardından okunan duaları, diyordu ki: “Namazı maaş alarak kıldıran bir adamın arkasında kılınan namazların hiçbiri geçerli değildir.”
Gerek Eliaçık, gerekse Öztürk’e göre İslam’ın temel şartı, namaz, oruç değil, ‘okumak’; ama mutlaka anlayarak okumak...
Odatv’de yazan ilahiyatçı Cemil Kılıç da din adamlarımızın bu söylem-eylem (iman-amel) çelişkisine dikkat çekiyor. Zulme, cinayete, adaletsizliğe ve hukuksuzluğa, milletin bölünerek birbirine düşürülmesine Kuran gereği sessiz kalmamaları gerektiğini söylüyor.
Kılıç, Kuran’ın Cuma Suresi’nin 5. Ayetindeki “Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir” ifadesinin, imanının gereğini yerine getirmeyen tüm din adamlarına uyduğunu dile getiriyor. Yorum sizin.
Bir din adamı ‘gerçek’ mi yoksa ‘sahte’ mi, anlamak için basit bir test: “Ölen bir akrabamın yararlanması için arkasından dua okur musunuz?” diye sorup, para teklif edin. ‘Gerçek’ ise “Ölünün ardından okunan duaların ölüye bir faydası yoktur; okuyacağım dua karşılığı para almama da İslam dini izin vermez” diyecektir.
İslam dininin en güzel yorumu bence Atatürk'e ait:
“Özellikle bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Hangi şey ki akla, mantığa, halkın çıkarına uygundur; biliniz ki o bizim dinimize uygundur. O şey dinseldir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı.”
Her konuda geldiğimiz gibi, din konusunda da bir gün Atatürk’ün çizgisine geleceğiz, sanırım.
Eğitimde birlik yeniden sağlanacak. Ezan, dualar, dini konuşmalar bir gün yeniden Türkçe olacak. İnsanların dinlerini ‘aracısız’ öğrenebilmeleri, dilediklerince ibadet etmeleri sağlanacak. İlahiyat fakültelerimiz ise halkı ‘Gerçek İslam’a yönlendirecek ‘gerçek din adamları’nı yetiştirecek.