“Haberler bitti, şimdi oyun havaları” derdi, çocukluğumun radyosu. Şaşardım. Az önce ölümlerden, kazalardan, memleketin bin yerine dair dertlerden söz edilirken, şimdi oyun havalarına nasıl geçilebilirdi? Meğer hepsi birer hipnoz seansı ve bugünlere alıştırma idmanıymış. Başardılar. Öyle ya, 200-300 yıllık bir rövanş hazırlığının önsözleri, başka türlü yazılamazdı. Yine de, bugünün saçmalıklarına ve vahşiliğine bakınca, o günlerin kendine özgü masumiyetini teslim etmek gerekiyor.
Korkunç, sinsi, riyakar ve çok planlı bir hazırlık süreci, bugün bu coğrafyayı bulamaca çevirip, aklı ve algıyı imha etmeyi başardı. Oralarda buralarda sakladığı deli gömleğini, şimdi bir memlekete giydirmeye çalışıyor. Cehaletle teyelleyip kabalıkla diktiği, duyarsızlıkla ütüleyip pespayelikle süslediği bu gömlek, ceplerinde kötülük, bela ve ölüm taşıyor.
Bir tanesi, yalnızca bir tanesi skandal olarak tanımlanıp, sorumlularını sonsuz cezalara, yaşayan ülkeyi derin utançlara sürükleyecek ne varsa, hepsini bir günde yaşayan bir coğrafyadayız. Tarih, bu denli pervasızlığa, aymazlığa, nobranlığa ve pişkinliğe tanıklık yapmamıştı. Hayır, bütün bunlara ve müsebbiplerine dair bir tanımlama yapmak olası değildir. Yandaşları bile vaz geçti bundan. Çığırtkanlıktan, soytarılıktan, şakşakçılıktan kendileri bile utanır oldu. Ancak, yandaşlık stajı çoktan bitti, hepsi bu kepazeliklerin yardım ve yataklık öznesi olarak kayda geçmiştir.
Uzatmayalım, halleri psikolojinin, değerlendirilmeleri ise suç biliminin ve evrensel hukukun ilgi alanındadır. O alana girecekler, o türbülansı yaşayacaklar, hesabını mutlaka verecekler. Korkularının, “bu kadarı da olmaz!” çıtasını her gün biraz daha yükseltmelerinin nedeni budur. Duramazlar, durmayacaklar. Öğrenmiyorlar ve unutmuyorlar. Nerelerde nasıl yetiştirildiler, hangi travmalara uğradılar da böylesine insansızlaştılar, insafsızlaştılar, bilmek ve anlamak olası değildir. Bunlarla, herhangi bir ideoloji ya da kuram ışığında ne bir irdeleme, ne de diyalog kurma olanağı vardır. Tepeden ayak takımına, hayat bir hastalar güruhunun işgalindedir.
Barış diyorsun anlamıyorlar, özgürlük, hukuk, insan hakları, bilim, akıl, etik, emek, demokrasi, düşünce ve ifade özgürlüğü desen muhitlerine uğramamış. Kullandıkları, sığındıkları, birer ambalaj kağıdına çevirip, kimi saftorikleri peşlerine taktıkları ve kazandıkları her mevzide tedavülden kaldırdıkları bu değerleri, şimdi her zamankinden çok sahiplenmek ve savunmak durumundayız. İşte tam bu noktada, görevi bunları söylemek ve eylemek olanlara dönüp, iki kelam etmek gerekmektedir. Fıkrayı anımsayarak soralım, hırsızın kabahati çok da, ev sahibini uykusu ağır diye, nereye kadar anlayıp hoş göreceğiz?
Hep demiştik, anlatamadık. Bunlarla aynı dili konuşuyor olmanız, iletişim kurabileceğiniz ve anlaşacağınız umudunu doğurmamalıdır. Bunlarla, yol ve yöntemlerini kabul ederek yarışa girmeniz, aşık atmanız, örneğin o bir veriyorsa ben iki vereceğim diye ihalelere çıkmanız beyhudedir. Bunların cümleleriyle, argümanlarıyla dert anlatmanız, benzer gösterilerden medet ummanız gülünçtür. Varoluş gerekçelerinizden uzaklaşıyor, bunları neşeye gark ediyor, seçeneksiz olarak görülmelerini sağlıyorsunuz. Siz, bu ülkenin gerçek tarihinden ve evrensel insanlık değerlerinden yana sözler edin, duruş gösterin, bu korkunç gidişatın kodlarını anlayın ve anlatın. Uyanın ve çıkın artık kendi sosyetelerinizden. Dünyayı cehenneme döndürüp yeniden paylaşmayı tasarlayan küresel çete bile, yaratıp insanlığın başına bela ettiği “Frankoşeytan”lardan kurtulmaya çalışıyor, artık görün… Dil yoruldu, mürekkep tükendi, anlatamadık. Bıkacak mıyız? Hayır.
Oyun havaları bitti, şimdi hayat! Savunmak ya da çürümesine göz yummak, işte bütün mesele budur.