Ayşe Arman! Muhittin Sirer’in yetiştirmesi. Yaptığı işi çok ciddiye aldığını söyleyen biri. Röportaja giderken âşık olduğu adama hazırlanır gibi giden bir gazeteci. Röportajın soru sorma değil, dinleme sanatı olduğunu söylüyor

Karşısındakine güven vermeyi işinin olmazsa olmazı biliyor. “Ben çok meraklı biriyim. Bu işi yapmamın biricik sebebi bu. Soru sormaktan utanmıyorum.  Benim için sorulamayacak soru yok aslında’’ diyor Ayşe Arman 

Doğrusunu isterseniz ben korkarım sormaya…

“Derin devlet eşittir Mehmet Ağar deniyor. Siz ne diyorsunuz?’’

“Göz yumduğunuz insanların ölümüne sebep olduğunuz, kendinize ve yakın çevrenize özel çıkar sağladığınız,  konuşurken neden insanların gözüne bakmadığınız, işkence metotları geliştirmekte olduğunuz, çeteci olduğunuz söyleniyor…'' gibi daha nice tehlikeli diyebileceğimiz sorular…

Yanıtlarını okudum da daha iyi öğrendim Mehmet Ağar’ı…
1-36
“En gizli lafımı Taksim Meydanı’nda söylerim ben.’’ diyen Çetin Altan’ın oğlu Ahmet Altan’ı Taraf okuruyken zevkle izlerdim. İyi ki uzun süre onu okumuşum da… Şimdi tek bir tümcesini bile okuyasım yok. Hiç samimi bulmadığım biri olarak yer etti beynimde. Ankara Koleji, High School, Robert Kolej’de okuyan Ahmet Altan’ın kıskandığım yanı, 10 yaşından bu yana roman okuyor oluşu… Kendine olan güveni ise bambaşka…

“Bir gazetede çalışıyordum. Genel yayın müdürü kendini çok önemli biri olarak görüyor ama bense onu önemsiz görmekteyim. Tabii, gazeteciliğe çok genç başladığım için küstah bir halim de vardı.’’

Herkes kendini bu denli itiraf etmez doğrusu. Bu özelliği takdire değer.
                                                                             *
“Size tetikçi diyenlere verecek yanıtınız var mı?'' sorusu ise Fatih  Altaylı’ya…

“Ben kendimi zaman zaman çiğ ve sığ buluyorum. Sizin hiç böyle bir endişeniz oluyor mu?'' sorusu yine sayın Altaylı’ya…
                                                                               *
Hülya Avşar’a ise “Hülya Avşar’ın bile aldatılıyor olması tuhaf değil mi?''  demiş bir sorusunda.

“Seksi bulduğunuz adamlar'', “Sizi arzulamayacak adam var mıdır bu ülkede’’, “Sevişirken düşünür müsünüz’’  soruları da yine aynı kadına…
                                                                                  *
Meşhur özel harekâtçı Ayhan Çarkın’a “Siz tetikçi misiniz'', “Üzerinize yüklenen 91 cinayetten kaç tanesini işlediniz’’, “Sizin hurdacılıkla geçindiğinize kim inanır’’, “Kimden emir alıyordunuz’’, “ Emir aldınız, birisi yok edilecek, silinecek defterden, hayattan. İtiraz etmek geçmiyor mu içinizden’’, “Hiç kadın öldürdünüz mü’’ diye sorular soran da bu kadın.
2-34
Ayşe Arman!

Muhittin Sirer’in yetiştirmesi. Yaptığı işi çok ciddiye aldığını söyleyen biri. 

Röportaja giderken âşık olduğu adama hazırlanır gibi giden bir gazeteci. Röportajın soru sorma değil, dinleme sanatı olduğunu söylüyor. Karşısındakine güven vermeyi işinin olmazsa olmazı biliyor. 

“Ben çok meraklı biriyim. Bu işi yapmamın biricik sebebi bu. Soru sormaktan utanmıyorum.  Benim için sorulamayacak soru yok aslında’’  diyen Ayşe Arman’ı çeyrek yüzyıl önce İzmir Kitap Fuarı’nda dinlemiştim. Şımarık, Adanalı zengin  ağa kızı  (Ya da tarım kapitalisti diyelim…) gibi  bir izlenim yaratmıştı bende. Yanılmıyorsam argoya da teşne bir dili vardı.

Çok ciddi bir gazeteci olan Oktay Ekşi’nin onun hakkında, üslubunun akide şekeri gibi tatlı olduğunu söylüyor olması da  apayrı bir referans…
4-14
Ercan Arıklı, Oğuz Aral, Emin Çölaşan, Süleyman Demirel, Engin Geçtan, Mehmet Ali Erbil, Cemil İpekçi, Murathan Mungan, Ertuğrul Özkök, Orhan Pamuk, Hıncal Uluç, Tarkan, Yılmaz Erdoğan gibi ünlülerle yaptığı röportajlarını “Kimse Sormazsa Ben Sorarım’’ kitabında toplamış. (Epsilon  Yayınevi- 2003)

Bir de  Moskova’da  ekonomi okuyan Rus fahişe ile yaptığı röportajı koymuş kitabına.

“Bu işin yüzde 60’ı seks, yüzde 40’ı terapi'' diyen Rus fahişeye de aklına gelen her soruyu sormuş. Ayıp acaip demeden…
                                                                                  *
Orhan Pamuk’un berberleri sevdiğini, onların meraklı değil dağıtıcı olduklarını, hafızalarının olmadığını, tüm kitaplarında berberlerin bulunduğunu Ayşe Arman’dan öğrendim. Kalabalık bir salona girdiğinde korkarmış Nobel ödüllü yazarımız.

İlhan Selçuk’u çok seven Emin Çölaşan’ın “Bütün sevdiklerin ve yakınların için oturup paldır küldür yazamazsın. Sonuçta insansın. Bazı şeyleri görmezden gelebilirsin, çok doğaldır. Bunun tersini söyleyecek herhangi bir köşe yazarı da tanımıyorum.’’ sözleri  çakıldı kaldı beynime.

Mehmet Ali Erbil’in çocukluk yılları ve annesiyle babasına sevgi beslemiyor olduğunu söylemesi içimi sızlattı doğrusu. Arada bir selam  göndermişliği olsa da çok para kazanıyorken bile  kendisini ve kardeşini üvey babasına ezdirten  annesine kuruş para göndermemiş sonraki yıllarda.

Murathan Mungan’a sormuş: “Peki gay olmanız size nasıl bir avantaj sağlıyor?’’ Sayın Mungan da bu soruya bakınız nasıl bir yanıt vermiş: “Tabii ki kadın dünyasına ve kadın ruhuna daha yakın olmayı sağlıyor ama bu tek başına bir şey ifade etmiyor. Tamam, kadını yazarken gay olmak önemli bir avantaj ama bu avantajı kullandıran şey, emek, çaba, kültür, zekâ, yetenek ve diğerleri… Dahası, ben kadın seven biriyim.’’

Türkiye’nin en iyi futbol yorumcusu Hıncal Uluç’a ise  “Size laf çakmak isteyenler, çok güzel kadınlarla beraber olup aslında aseksüel olduğunuzu iddia ediyorlar. Erol Aksoy’a da sormuştum, şimdi size soruyorum, bu söylentilerde doğruluk payı var mı?''

 Rahmetli (anısı güzel) Hıncal Uluç’un yanıtı mı:

“Kibarlık olsun diye aseksüel diyorlar. Aslında homoseksüel olduğumu söylüyorlar. Hatta yakınlarıma bile soruldu. Haa, bir de  iktidarsız olduğum yazıldı, çizildi.’’
Hıncal Uluç, çok gururlu biri. Kadınlarla olan ilişkilerinde ilk adımı illâ kadının atmasını isteyen biri. Diyelim ki bir kadın evine geliyor. Biliyor ki o kadının niye geldiği belli. Bunu kadın da biliyor kendisi de… Ama asla kadına “Yatak odasına gidelim.’’ demiyor. Bunu kadının demesini istiyor.

Hıncal Uluç’un bende hayranlık uyandıran farklılığı şu: İşbaşı yaptığı gazetenin ilk gününde patronuna ve yöneticisine “Yazılarıma karışmayın! Yok bizim siyasal görüşümüzdür, ekonomik görüşümüzdür, sen bu gazetenin yazarını eleştiremezsin demeyin! Bunları yapmazsanız benimle ilgili hiçbir sıkıntınız olmaz.’’ diyebilen bir gazeteci o.

Çevrenize şöyle bir bakınız. Öyle bir gazeteci var mı?

Yandaş bilinen Sabah gazetesinde de Fazıl Say’ı iktidara karşı savunan oydu.
3-23
Kitapta yer alan bir başka gazeteci ise, “Gazeteci, eleştiren adamdır evet ama aynı zamanda öven adamdır.’’ diyen Ertuğrul Özkök.

“Ben Babıâli’ye  paraşütle inmiş, belki de ilk genel yayın yönetmeniyim.’’ diyen  Özkök’e de “Güzel bir kadınla güzel haber arasında bir ilişki var mı'', “Gazetelerde cinselliğe daha fazla yer verilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz'' gibi sorular sormuş.

Özkök’ten öğrendiğim bir şey oldu bu arada.

İyi haber kedi gibiymiş. Kediler çünkü hep iyi yerlere otururmuş.

Arman’ın Yılmaz Erdoğan’a sorduğu soruları ben soramam örneğin.

“Sabahları duş alır mısınız?'', “Her gün don değiştirir misiniz?''

Yılmaz Erdoğan da uysal uysal yanıt vermiş bu sorulara. Herhangi bir fırlamalık yapmadan…

“Asrın en büyük beş şairinden biri Can Yücel’dir.’’ diyen Mehmet Ulusoy’du yanılmıyorsam…

İşte o Can Yücel’in eşi Güler Yücel’e sorulan sorular ve Güler Yücel’in verdiği yanıtlar ise kitaba ayrı bir çeşni katmış.

Korkusuzca sorular, kompleksiz  yanıtlar…

Yerinizde olsam bulur buluşturur okurum  bu  kitabı.

5-16