Zamanın donduğu, seslerin ve kokuların bir anlığına zihnimizde canlandığı o ender anlardan biridir eski fotoğraf kareleri. Elimizdeki bu etkileyici görüntü de, bizi tam 19. yüzyılın sonlarına veya 20. yüzyılın başlarına, Osmanlı İmparatorluğu'nun en batılı, en canlı ve en kozmopolit liman kenti olan İzmir'in meşhur Kordon boyuna ışınlıyor. Güneşin parlattığı taş döşeli yolda, kararlı adımlarla bize doğru yürüyen bu heybetli figür, o dönemin sıradan bir sakini değil. O, bir dönemin gücünü, statüsünü ve karmaşık sosyal dokusunu üzerinde taşıyan, özel bir mesleğin mensubu: Bir Kavas. Onun bu yürüyüşü, sadece bir yerden bir yere gidiş değil; aynı zamanda bir imparatorluğun son demlerinde, farklı kültürlerin kesişim noktasında var olmanın hikayesidir.

Kavas kimdir: Bir korumadan daha fazlası

Bu fotoğraftaki gizemi çözmenin anahtarı, "Kavas" kelimesinin ardında yatan anlamda saklı. Kavas, Osmanlı İmparatorluğu'nda, özellikle son dönemlerinde, önemli bir makamı, bir devlet adamını veya yabancı bir diplomatı korumakla görevli, özel giysili ve silahlı muhafızlara verilen isimdi. Arapça'da "okçu" anlamına gelen "qawwās" kelimesinden türeyen bu unvan, zamanla ateşli silahlar taşıyan muhafızlar için kullanılmaya başlanmıştır. Kavaslar, sadece birer koruma görevlisi değildi; onlar aynı zamanda birer statü sembolüydü. Görev yaptıkları paşanın, valinin veya özellikle de İzmir gibi Levanten bir şehirdeki yabancı bir konsolosun gücünü ve prestijini temsil ederlerdi. Görevleri, korudukları kişiye kalabalık sokaklarda yol açmak, resmi veya gayriresmi ziyaretlerinde onlara refakat etmek, elçilik ve konsolosluk binalarını korumak ve hatta bazen özel ulaklık hizmetleri vermekti.

İzmir Kordon'u: Doğu ile Batı'nın buluştuğu sahne

Fotoğrafın çekildiği mekan olan Kordon, o dönem İzmir'inin vitrini, Avrupa'ya açılan penceresiydi. Rıhtım boyunca sıralanmış görkemli taş binalar, Avrupa'nın önde gelen ülkelerinin konsolosluklarına, büyük ticaret şirketlerine, şık otellere, kulüplere ve kafelere ev sahipliği yapıyordu. İşte böyle bir sahnede, Kavas'ın varlığı daha da anlam kazanıyor. Fotoğrafın arka planında, Batılı tarzda giyinmiş, fötr şapkalı beylerin oluşturduğu kalabalık, Kordon'un o Levanten ve Avrupai atmosferini yansıtıyor. Bizim Kavas ise, başında fesi, üzerinde işlemeli yeleği, altında şalvarı ve en önemlisi belini saran geniş kuşağındaki (silahlık) tabancalarıyla, bu Batılı dekorun içinde bir Osmanlı figürü olarak dimdik yürüyor. Bu görüntü, Doğu ile Batı'nın, gelenek ile modernliğin, yerel ile evrenselin İzmir Kordon'unda nasıl iç içe geçtiğinin, nasıl bir arada yaşadığının en canlı kanıtıdır. O, bir Osmanlı tebaası olarak, bir Avrupa devletinin temsilcisini korumak üzere, şehrin en "alafranga" caddesinde görevini ifa ediyordu.

Kıyafetin dili: Bir statü, güç ve dokunulmazlık zırhı

Kavas'ın giydiği kıyafetler, rastgele seçilmiş parçalar değil, onun mesleğinin ve yetkisinin birer nişanıydı. Başına giydiği fes, onun Osmanlı kimliğini vurgularken, işlemeli yeleği, şalvarı ve ayağındaki çarıkları, geleneksel ve heybetli bir görünüm kazandırıyordu. Ancak bu kıyafetin en önemli parçası, şüphesiz belindeki geniş kuşak ve içindeki silahlardı. Bu silahlar, sadece birer aksesuar değil, aynı zamanda onun yetkisinin ve dokunulmazlığının da bir simgesiydi. Kavaslar, görevleri sırasında, korudukları kişiye veya kuruma yönelik bir tehdit anında bu silahları kullanma yetkisine sahipti. Hatta bir Müslüman Osmanlı vatandaşına karşı bile, koruduğu yabancı diplomatın haklarını savunmak için güç kullanabilirdi. Bu durum, onlara toplum içinde hem saygı duyulan hem de bir miktar çekinilen özel bir konum sağlıyordu. Fotoğraftaki Kavas'ın kendinden emin, neredeyse etrafına meydan okuyan yürüyüşü de, muhtemelen taşıdığı bu özel statüden ve dokunulmazlık hissinden kaynaklanıyordu.

Yeni dizi "Gözleri Karadeniz" oyuncu kadrosu açıklandı!
Yeni dizi "Gözleri Karadeniz" oyuncu kadrosu açıklandı!
İçeriği Görüntüle

Kayıp bir mesleğin son tanıkları ve değişen dünya

Kavaslık, Osmanlı İmparatorluğu'nun kendine has sosyal ve idari yapısının bir ürünüydü. İmparatorluğun çöküşü, kapitülasyonların kaldırılması ve modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte, bu özel meslek de tarihin tozlu sayfalarındaki yerini aldı. Yabancı misyonların güvenliği, artık modern polis teşkilatının sorumluluğuna geçmişti. Devlet adamlarının korunması ise yine yeni kurulan güvenlik birimleri tarafından sağlanmaya başlandı. Böylece Kavaslar, o renkli kıyafetleri, heybetli duruşları ve özel yetkileriyle birlikte yavaş yavaş şehir hayatından çekildiler. Bugün "kavas" kelimesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde milletvekillerine yardımcı olan görevliler için bir unvan olarak yaşatılsa da, Osmanlı dönemindeki o silahlı muhafız anlamını ve işlevini tamamen yitirmiştir.

Bu sepya tonlu fotoğraf, işte tam da bu kayıp mesleğin ve temsil ettiği dünyanın son anlarına tanıklık ediyor. O Kavas, Kordon'un taşları üzerinde yürürken, temsil ettiği dünyanın ve savunduğu düzenin çok yakında tarihe karışacağından habersizdi. O, değişimin eşiğindeki bir imparatorluğun, kozmopolit liman kenti İzmir'in ve artık sadece eski fotoğraflarda kalmış bir mesleğin son, onurlu temsilcilerinden biriydi. Bu kare, bize sadece bir kişiyi değil, bir dönemi, bir kültürü ve kaybolan bir estetiği anlatıyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ