Sevgili okurlarım, sizlerden hafta boyu aldığım mesajları teker teker okuyup değerlendiriyorum.

İnanın her biriniz günümüzü ne güzel anlatmış ve ne güzel bir yol haritası çizmişsiniz. İşte onlardan biri: Güle güle Eylül, hoş geldim Ekim…
Daha öncede her ayın gelişine göre; 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 9 Eylül’deki gibi Cumhuriyetimizin 100'üncü yılı için ne güzel de 29 Ekim’e yol gösterip, dünyayı bu ışıkla aydınlatıp “Hoş geldin” demiştiniz…

Asrımızın en büyük dehası, yol göstericimiz Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün armağanı Cumhuriyetimizin 100'üncü yılını kutlamaya tam 23 günümüz kaldı. Tabii ki, milli ahlakımızın temelini oluşturan Cumhuriyet rejiminin önünü kesmeye yeltenecek “Dahili ve harici bedhahlarımız olacaktı”… Oldu da!
Tabii ki Büyük Atatürk’ün dediği gibi, “Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcut.”
Tabii ki, Atatürk’ün bize ithaf ettiği sözler ve milli ahlakımız geleceğimizin de en büyük teminatıdır… Onun içindir ki, “Cumhuriyetimizin ayarları” ile oynamak isteyen bazı girişim ve tuzakları da görmemezlikten gelemezdik, gelmedik te… İşte TBMM’ in 1 Ekim’de çalışmaları başlarken hepimiz ve de tüm siyasi partilerin çok dikkati olmamız gerekmekteydi (!) hala teyakkuz halinde olmamız da bundandır.

* * *

100 yıllık Cumhuriyetimizin temellerindeki “Milli Ahlak ve Gençlik harcı” kötü emellilerin yüce meclisimizin çatısı altında yarattıkları ve de yaratacakları “suni depremlere” karşı en büyük garantidir. Nitekim, son dönemlerde gerek salgın hastalıklar, gerekse yaşadığımız büyük deprem felaketleri bahane edilerek toplanan milyonlarca lira destek bizim sırtımıza yüklenmedi mi? Örneğin MTV’ den alınan “sorma geç” gibi vergiler enflasyonu azdırıp zam üstüne zam furyasını getirdi. Asil milletimiz, aile bütçelerini, dünyanın en düşük emekli maaşları ile kıt kanaat düzenlemeye çalışırken, iktidarın sorumluları da koro halinde “Az biraz sabır!” diyerek sabır gücümüzü test etmiyorlar mı?
Ya sabır!
Tamam da nereye kadar sabır? Hani “Sabır taşı bile olsa çatlar” sözü ne kadar yerinde söylenmiş değil mi?

* * *

Şimdi yerel seçim oltasının ucuna takılan “zamlı maaş” yemleri yeni yıla kadar fakir- fukaranın umut ekmeği olacak! Evet, bizim aile yapımızı, ahlakımızı, çocuklarını okula aç biilaç gönderenlerin sabrını test edenlere karşı gür sesle milletçe sorulan soru şu: Nereye kadar?
Öyle ya, “cebi delik, cepkeni delik” olan daha ne bekler, ne ister?
Yazılı, sözlü ve görüntülü basında her gün görüp üzülüyoruz; Halk sokağa çıkmış, yürüyüşler başlamış, şarkılar türkülerle kafa buluyor! Bir taraf bilinen şarkılarla tez- antitez gibi adeta fal tutuyor. Bir taraf “Böyle gelmiş böyle gidecek” mi diyor. Karşı şarkı sözleri de buna cevabı şu oluyor: “Böyle gelmiş, böyle gidemez.”
Kısacası, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken “Umut, huzur ve dürüstlük” istiyoruz. Vatandaşın tek silahı; kendilerini sabır ağacına bağlayanlara önümüzdeki seçimlerde “Yetti gari!” demek kalıyor galiba!

* * *

Bazı toplumlarda “ruh çağırma” vardır! Masanın etrafına sıralananlardan sessiz olmaları isteyen kişi şöyle seslenir: Ey ruh, geldiysen üç defa tıkla!
Bildiğiniz gibi genel seçimlerde iktidarı devirmek için (!) bir masanın etrafına toplanan altı parti de adeta “Ey ruh! Geldiysen üç defa tıkla!” dememiş miydi? Hem de öyle bir ses geldi ki, masaya yumruğunu indiren parti liderinden (!) sonra herkes tasını, tarağını toplayıp, kaçmamış mıydı?
Herhalde yerel seçimlere giderken bir daha altılı masadaki gibi “ruh çağırma olmaz” değil mi?
Evet, vatandaş Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken, “Umut, huzur ve dürüstlük” istiyor.
Bu böyle biline…