Bir 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü’nü daha geride bıraktık.

Dünyada ilk kez 1925’te Berlin’de 5 bin kişinin katıldığı bir etkinlikle hayvanların varlığı ve yaşam hakları kutlanmıştı. 1931'de ise resmen 4 Ekim tarihi Dünya Hayvanları Koruma Günü olarak kabul edildi.  
4 Ekim’in bu yılki teması "Büyük veya Küçük, Hepsini Sevin" oldu. Bu temanın amacı, tüm varlıkların önemine vurgu yaparak, çoğu zaman gözden kaçan hayvanların bile ne kadar değerli olduğunu anlatmaktı.
*
Hayvanları Koruma Günü deyince aklımıza daha çok evcil hayvanlar geliyor. Ama aslında Dünyadaki tüm canlı varlıklar eşit derecede önemli ve hepsi korunmaya ihtiyaç duyuyor. 
İster evimizdeki sevimli dostlarımız, ister uzaktan hayranlık duyduğumuz vahşi hayvanlar ve ister varlığından haberdar olmadıklarımız olsun, her şekil ve büyüklükteki hayvanlar hem biz insanların yaşamında hem de Dünyamızın ekosisteminde kritik rol oynuyor. 
Bugün maalesef birçok hayvanın nesli insan kaynaklı nedenler yüzünden tehlike altında. Habitat kaybı, iklim değişikliği, avlanma gibi direkt olarak bizim yarattığımız nedenler gezegeni paylaştığımız hayvanların yaşamına mal oluyor. Neden olduğumuz bu durumu çözecek olan da yine biziz. 
*
4 Ekim ülkemizde de çeşitli etkinliklere sahne oldu. Bizim öncelikli odak noktamız, bu topraklarda en çok hakkı ihlal edilen sokak hayvanları oldu. Farkındalık etkinlikleri ve sosyal medya paylaşımları can dostlarımızın hayatımıza kattığı renkleri ve güzellikleri bir kez daha herkese hatırlattı. 
Tabii, 4 Ekim’de bir süredir gündemi meşgul eden “Avrupa Modeli”nin sokak hayvanları için ne anlama geldiğini de sorgulamaya devam ettik. “Sokakta hayvan olmamalı” denilerek kediler, köpekler sokaklardan toplanıp, barınaklara mı kapatılmak isteniyor; hala bu soruya bir cevap yok. Umarız Avrupa Modeli ile kast edilen, insani, vicdani ve bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmış çözümlerin uygulanmasıdır. Bunun aksini düşünmek bile yüreğimize büyük bir ağırlık çökmesine neden oluyor. 
*
Bir 4 Ekim’i daha geride bıraktık. Kurumlar, markalar, ünlüler, ünsüzler hayvanları bir günlüğüne de olsa gündemlerine aldılar. Bol bol farkındalık yarattılar. Herkesin dikkatini hayvanların yaşam haklarına ve onların eşsiz güzelliğine çektiler. Sağ olsunlar.
Gerçek hayvan severler içinse 4 Ekim ve haftasının aslında diğer günlerden ve haftalardan farkı yok. Hayvanlar gerçekten güvende olana dek, her gün Hayvanları Koruma Günü.

***

İstanbul Kedi Müzesi hayali patileri buluşturdu

İstanbul Beşiktaş’ta 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü’nde ‘Kedi Müzesi’ açıldı. Beşiktaş Belediyesi ve Sanatçı Sunay Akın işbirliği ile Çırağan Hizmet Binası’nda açılan müzede; masal, oyun, oyuncak ve çizgi roman dünyasının kedileri bir araya getirildi. Sunay Akın,  Kedi Müzesi ile ilgili şu bilgileri aktardı: “Herkes gibi ben de doğaya, hayvanlara yapılan haksızlıklara karşı kayıtsız kalamıyordum. Bir şey yapmalıyız. Yani korumacılık düşüncesini, doğa sevgisini, hayvan sevgisini, insan sevgisini geleceğe aktaran nesiller oluşturmalıyız. Bu düşünceyle Kedi Müzesi kurmaya karar verdim. Neden kedi? Çünkü uygarlık tarihinde insana en yakın olan hayvan hep kedi olmuş” dedi. Hayal dünyasındaki kedilerin buluştuğu müzenin böyle bir konsepte sahip ilk müze olduğunu da söyleyen Akın, “15 yıl araştırdık. Araştırmalar, çalışmalar, eserler, müze değeri taşıyan eserler… Burada sanayi devrimden sonra üretilen ilk oyuncak kedileri de göreceksiniz” diye konuştu.


**********************************

DÜNYADAN BİHABER

can dostlar-dunyadanbihaber1-6

Kedileri biz değil kendileri evcilleştirdi

Nature Ecology&Evolution dergisinde yayınlanan yeni bir çalışmaya göre kediler evcilleştirilmeden binlerce yıl insanlarla birlikte yaşadı. Araştırmacılar, aralarında antik Rumen kedisi kalıntıları, Mısır kedisi mumyaları ve modern Afrika yaban kedisi örneklerinin de bulunduğu, son 9.000 yıla yayılan 200'den fazla kedinin DNA'sını inceledi. Kediler muhtemelen yaklaşık 8.000 yıl önce Batı ve Ortadoğu uygarlıklarının doğduğu Bereketli Hilal'deki çiftçi topluluklarının etrafında dolaşmaya başladılar. Fareler ve sıçanlar tarlalardaki mahsullere dadanıyordu. Kediler ise kemirgen popülasyonunu takip ederek insan yerleşimlerine yaklaştı ve insanların kemirgen sorununa çözüm oldular. 
Çalışmanın yazarlarından Claudio Ottoni, insanların kedilerin kendilerini evcilleştirmesine izin verdiğini söyledi. Sonuçlar, tarih öncesi insanların kemirgenleri kontrol etmek için kara ve deniz yoluyla kedilerini taşıdığını gösteriyor. Üstelik o tarihlerde kedilerin genlerinde hiçbir evcilleşme belirtisi bulunmuyordu. Araştırmaya göre, evcil kedilerin ilk işareti sayılan tekirlere özgü lekeli veya çizgili tüy izleri Orta Çağ'da ortaya çıktı. Tekir geni Osmanlı İmparatorluğu'na kadar uzanıp daha sonra Avrupa ve Afrika'da yaygınlaştı. 18. yüzyılda işaretler evcil kedilerle ilişkilendirilecek kadar yaygın hale geldi ve 19. yüzyılda süslü cinsler yaratmak için belirli özelliklere sahip kediler seçilmeye başlandı.
Makalenin ortak yazarı Eva-Maria Geigl, kedilerin pek fazla değişmeden insanların evcil arkadaşı haline geldiğini söylüyor. Geigl, köpeklerin belirli görevleri yerine getirmek üzere seçilerek insan tarafından çeşitlendirildiğini kaydetti. Kediler için ise bu hiçbir zaman geçerli olmadı. Geigl’e göre kediler oldukları haliyle mükemmellerdi ve bu yüzden değiştirmeye gerek olmadığı için böyle bir seçim sürecine tabi tutulmadılar. 

******************************

BİZİM GEZEGEN

can dostlar-bizimgezegen-6

Bilim temelli bir İklim Kanunu’na ihtiyaç var

Küresel ısınmaya karşı önlemleri içeren İklim Kanunu’nun yakında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelmesi bekleniyor. Kanunun içeriği ile ilgili tartışmalar sürerken çevreci STK’lardan konuya dair açıklamalar peş peşe geldi. Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye İklim Kanunu’nda olması gerekenleri şöyle özetledi: “İklim değişikliğinin etkilerini her gün seller, kuraklık ve yangınlarla deneyimliyoruz. Türkiye, bu değişiklikleri en fazla hisseden ülkelerden biri. İklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için iddialı hedefler ve etkili politikalar gerekiyor. 2030’a kadar %35 mutlak sera gazı emisyon azaltım hedefi konmalı, kömürden adil çıkış hedeflenmeli, biyoçeşitlilik ve doğal sistemler korunmalı, uyum mekanizmaları kurulmalı. Bilim temelli hazırlanmış bir #İklimKanunu, bu hedeflere ulaşmak için bir çerçeve sunabilir.”
Greenpeace Türkiye ise İklim Kanunu’nda olması gereken 12 maddeyi şöyle aktardı: “Şeffaf, katılımcı ve hesap verebilir olmalı. İklim krizine karşı toplumu dirençli/dayanıklı hale getirecek uyum planları içermeli uyum planları içermeli. Sağlık sistemini güçlendirecek düzenlemeler içermeli. Gelecek nesillerin hakkını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmeli. Biyolojik çeşitliliği korumalı ve korunan alanların %30'a çıkarılmasını hedeflemeli. Türkiye’nin 2053 ‘‘Net sıfır emisyon’’ hedefine yönelik planları kanunlaştırmalı. Hiç kimsenin geride kalmadığı adil bir dönüşüm hedeflemeli. 2030 yılına kadar %35 mutlak emisyon azaltımını garanti altına almalı. Enerji tasarrufu/verimliliği için iddialı hedefler ve planlar içermeli. Temiz havayı, suyu, toprağı ve sağlığımızı korumak için 2030 yılına kadar kömürden çıkışı hedeflemeli. Yurttaşı elektrik ve ısınma faturaları yükünden kurtaracak yenilenebilir enerji çözümleri içermeli. 2030 yılına kadar %75 yenilenebilir enerji hedefini garanti altına almalı.”

*********

KULAĞIMIZA KÜPE OLSUN

can dostlar-kulagimizakupe-8

İnsanın aklı hayvanın bilgisi

“Tanrı insanlara bazı şeyleri kendi başlarına keşfedebilmeleri için akıl vermişti; ama hayvanlara akla dayanmayan, çok daha hızlı ve mükemmel bir bilgi vermişti ve bu sayede onlar çoğu zaman insanların hayatını kurtarmışlardı.”

-    Anna Sewell/Yazar