Türkiye'de PKK terörünü bitireceğine kesin gözüyle bakılan, bir sonraki Yüksek Askeri Şura'da Genelkurmay Başkanı olması beklenen ve dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın hemşehrisi Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, bundan tam 30 yıl önce bugün, ABD'nin Huzuru Temin Harekatı bahanesiyle Irak bölgesine yerleştirdiği Çekiç Güç ekiplerince katledildi. Orgeneral Eşref Bitlis Paşa görevi başında hayatını kaybeden sayılı generallerden birisi oldu.

Şimdi bu yazıyı okuyanlar diyecektir ki “Böyle kesin bir yargıya nasıl varıyorsun?” Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, bundan tam 30 yıl önce 17 Şubat 1993'te uçağının düşmesiyle, beraberindeki 3 subay, 1 astsubay ve 1 PTT çalışanıyla şehit oldu. Şehit olan subaylardan Kurmay Pilot Binbaşı Yaşar Eriyan birinci pilot, Kurmay Pilot Yüzbaşı Tuğrul Sezginer ise yardımcı pilottu. Uçaktaki uçuş teknisyeni de Astsubay Kıdemli Başçavuş Emin Öner'di. Albay Fahir Işık ise Eşref Bitlis'in emir subayıydı.
Çekiç Güç ne, neden oradaydı?” sorusu hepinizin aklına gelmiştir. Çekiç Güç, Amerika Birleşik Devletleri’nin, Körfez Savaşlarını yönetmek, sözde bölge güvenliğini sağlamak, Saddam Hüseyin'in zulmüne uğrayan Kürtleri korumak ve Irak zulmünden kurtarmak için Adana'daki İncirlik Üssü'nden yönettiği harekatın adıdır.
Bazılarınıza buraya kadar her şey normal ve olası gelebilir. Ama birçok kişi bu durumu hiç normal görmedi. Bunlardan birisi de Orgeneral Eşref Bitlis'ti. Eşref Paşa, Çekiç Güç'ün Irak'ta Kürtleri kurtarmadığını terör örgütü PKK'ya askeri, gıda ve sağlık desteği verdiğini düşünüyordu. Hatta sınır hattındaki terör örgütüne ikmal yapan ABD güçlerini de sık sık görüyor ve raporluyordu. Eşref Bitlis, sınır ötesi yürüttüğü bürokratik hareketler sonucu PKK'yı zayıflatmış ve bitirmek için gerekli tedbirleri de almıştı ama önündeki en büyük engel, her zaman olduğu gibi ABD'ydi. 

Eşref Paşa bunlarla da sınırlı kalmayıp Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ı uyarıyor, ABD güçlerinin İncirlik Üssü'nden çıkması gerektiğine dair açıklamalarda bulunuyordu.  
Eşref Paşa operasyon planı için Diyarbakır’a gidecekti ve bu ziyareti bilen kişi sayısı bir elin parmakları kadar bile yoktu. Muhittin Fisunoğlu'nun aktardığı bilgilere göre Eşref Paşa'nın ziyaretini Genelkurmay Başkanı Doğan Güneş ve kendisinden başka birkaç üst düzey komutan biliyordu ve bu yüzden bir sabotaj ya da suikast yapılamazdı. Ama Eşref Paşa kazadan 1 hafta önce eşi Şükran Bitlis'in tatil yaptığı Bursa Kaplıcalarına gittiğinde, 1 hafta sonra Diyarbakır'a gideceğini dillendirmişti. Bana kalırsa 1 haftalık süre suikast hazırlığı için gayet yeterli. Kazanın üzerindeki sis perdesini daha da belirginleştiren bir olay daha var. Eşref Paşa'nın uçağı Kara Havacılık'tan istemesi çünkü Eşref Paşa'nın makam uçağı bir şekilde uçuştan kısa bir süre önce arızalandı. Eşref Paşa da Kara Kuvvetleri Komutanı Muhsin Fisunoğlu'ndan bir uçak talep etti. Bu talep 15 Şubat gecesi gerçekleşti ve Paşa için başka bir uçak ayarlandı. Bu uçak bir Beechcraft B200 King Air VIP uçağıydı. Birazdan bu uçağın yakınlarında gezen esrarengiz astsubaydan da bahsedeceğim. 

Eşref Paşa kazadan 2 ay önce 17 Aralık 1992'de Silopi'den havalanan bir helikopterle Kürt lider Barzani ile görüşmeye gidecekti. Orgeneral Bitlis, TSK'nın Irak'ın Kuzeyi'ne başlatacağı ilk sınır ötesi harekatı planlıyordu. Bu harekat kapsamında da Barzani ile görüşecekti. Eşref Paşa'nın helikopteri görüşme için Silopi'den sabahın erken saatlerinde havalandı. Biraz önce bahsettiğimiz Çekiç Güç o dönemde bölge hava sahasını kontrol ediyordu. Bu nedenle o bölgeden geçecek uçakların ya da helikopterlerin Çekiç Güç'e bu seyahati bildirmesi gerekiyordu. Bu uçuş da Çekiç Güç'e bildirildi. Avax uçaklarının, havalanan helikopterin taşıdığı önemli yolculardan ve gideceği konumdan haberi vardı. 17 Aralık'a ait ilginçlikler silsilesi de burada başlıyor. Bütün bilgilendirmeye ve helikopterdeki üst düzey yetkililere rağmen helikopterin havalanmasından birkaç dakika sonra Çekiç Güç'e ait savaş uçakları Eşref Paşa'nın içinde bulunduğu helikopteri sert ve tehlikeli bir şekilde taciz etmeye ve sıkıştırmaya başladı. Yardımcı pilot hemen Mardin Hava Üssü'yle iletişime geçip helikopterdeki kişilerin öneminden bahsetti. Bir süre sonra savaş uçakları geldikleri gibi gözden kayboldular. Ama Eşref Paşa ve beraberindeki subaylar ölümden dönmüştü. Bitlis Paşa evine döndüğünde eşi Şükran Bitlis'e “daha vademiz dolmamış” dedi.

Aradan 2 ay geçti. Vade yetmiş miydi bilinmez ama Bitlis Paşa’nın uçağı beraberindeki 4 subayla birlikte Ankara PTT binası bahçesine çakıldı. Uçağın düşmesinin hemen ardından kaza yerine ilk gelenler dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güneş ve Kara Kuvvetleri Komutanı Muhittin Fisunoğlu'ydu. Güneş Paşa daha uçağın enkazı kaldırılmadan “uçak buzlanmadan düştü” açıklamasını yaptı. 

Olaydan sonra açıklanan 3 bilirkişi raporu da birbiriyle çelişiyor. İlk raporda olayın suikast olabileceği üzerinde durulurken, ikinci raporda bu ihtimalden bir şüphe olarak bahsediliyor. Üçüncü raporda ise bu şüphelere değinilmiyordu. Görgü tanıklarına göre uçak düşmeden önce alev almıştı. Ama bilirkişi raporlarında bu bilgi yer almadı. Bu da olayın suikast olma ihtimalini bence oldukça çok güçlendiriyor.
Kazadan sonra yapılan buzlanma açıklamaları neyi ifade ediyor gelin ona bakalım.
Bir uçağın kanatlarının buzlanması ve motorunun donması sonucu düşme ihtimali bir çoğumuz için gayet normal ve sıradan gelebilir. Evet bunlar olabilecek şeyler. Kanat buzlanır motor donarsa bir uçak ya da bir helikopter düşebilir. Ama Eşref Bitlis'in o gün bindiği uçak sıradan bir uçak değildi, bir Beechcraft B200 King Air VIP uçağıydı. Bu uçaklar normal şartlarda -60 derecede yani kutuplarda bile uçabiliyor. Çünkü uçak, büyük yolcu uçaklarında kullanılan airbus motoruna sahip. Peki uçağın düştüğü gün olan 17 Şubat günü Ankara'da hava kaç dereceydi? Herhalde -70 derece değildi. Raporlarda geçtiğine göre hava o gün -2 dereceydi. Bu da demek oluyor ki bir pilotaj hatası olmazsa bu uçağın o hava şartlarında düşmesi imkansız duruyor. İlk raporda pilotlarda havacılıkta kullanılan bir tabir olan vertigo durumunun yaşandığı belirtildi. Bu vertigo durumu geçici his kaybı demekti. 3. raporda ise uçağın kalkıştan sonra aniden buzlanma yaşadığını söyleniyordu ama rapordaki bir hata hemen dikkat çekiyordu. Bu hata nedir? Rapordaki hava şartları sabahki hava durumuna aitti. Ama uçağın kalktığı saatte hava çoktan düzelmişti. Bu durum, raporlarda bir değişim olduğu, birilerinin isteği üzerine hazırlandığı hissini uyandırıyordu.

Şimdi gelelim o gizemli astsubaya. 16 şubat günü Eşref Paşa'ya tahsis edilen uçak 45 dakikalık bir uçuş gerçekleştirmiş ve bir soruna rastlanmamıştı. Ardından uçak Güvercinlik Havaalanına çekildi. Akşam hangarda nöbet tutan Er Tahir Metin'in yıllar sonra yaptığı açıklamalar suikast ihtimalini güçlendirir vaziyette. Nöbet yerine pilot kıyafetli bir astsubayın geldiğini ve ona parola sorduğunu, cevabı aldıktan sonra geçmesine izin verdiğini anlatan Tahir Metin, bunun doğal bir durum olmadığını o bölgede sık sık nöbet tuttuğunu ancak daha önce böyle bir şeyle karşılaşmadığını, o alanda sadece havacılık eğitime ait araçların devriye gezdiğini, geçen kişinin de nöbetçi devriye astsubayı olmadığını dile getirdi. 

Kazadan 3 yıl sonra ordu ve polis mensuplarının da yer aldığı bir çete yakalanıyor. Bu çetenin ordudaki üyeleri jandarmadan çıkıyor ve bu üyelerin ikisi de astsubay. Bu kadar rastlantı yetmezmiş gibi astsubayların ikisi de kara havacılıkta görevli, yani yukarıda bahsettiğim Er Tahir Metin'in görev yaptığı yerde.

Birilerinin Eşref Paşa'nın bildiklerini ve yapmak istediklerini engellemeye çalıştığı oldukça açık. Eşref Paşa'nın PKK terörünü bitirmesine kesin gözüyle bakılması, sorunun diyalogla da çözülebileceğini düşünmesi, Talabani ve Barzani'yle sık sık bu terör örgütü hakkında görüşmeler gerçekleştirmesi bazı üst düzey komutanlarla arasının bozulmasına da sebep olmuştu. Bitlis Paşa'nın elinde Çekiç Güç'ün PKK'ya yardım ettiğine dair delillerin olduğunun, JİTEM'in kontrolünden çıktığının düşünülmesi belki de bu cinayetin sürecini hızlandırmıştı. Kaza dosyasının yıllar önce kapatılması hala daha başımıza bela olan terörün bitirilememesinin en büyük sebebi.

Küçük bir notla yazımı toparlayayım; Eşref Bitlis'ten 2 ay, 17 Nisan 1993'te Turgut Özal görevi başında hayatını kaybeden 2. Cumhurbaşkanı olarak tarihe geçti.

Tam 30 yıl önce bugün Eşref Bitlis ve beraberindeki subaylar, şaibeler ve karanlıklar içinde ebediyete intikal etti.