“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözü, aradığı karşılığı vahim bir küresel virüs saldırısı sayesinde buldu. Bir gün tarih, bugünleri böyle yazacak. Devletler, onları yönetenler, inançlar, kana-kökene-mezhebe yaslanan faşist ve gerici akımlar, sistemler, onların patronları-köleleri-taşeronları ve çanak yalayıcıları ne yaparsa yapsın, o devasa çarkıyla dönen tarihle yüzleşecek, eleğinden geçecek.

Trump, istediği kadar koronaya aşı bulmaya çalışan fabrikayı satın almaya kalkıp, kendi raporunun derdine düşecek kadar çığırından çıksın; Erdoğan istediği kadar günlerce ortaya çıkmayıp, sonra da kalkanlarını gülümseyerek anlatmaya, havayı yumuşatmaya çabalasın; Johnson kraliçesini steril ortamlara kaçırırken, Kim balistik oyuncaklarıyla oyalanırken, Merkel memleketine filtreler ararken, Fransa’dan İtalya’ya cümlesi “viral ayıklama” güdüsüyle, yaşlılarını gözden çıkaracak kadar çıldırsın, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bunu en iyi onlar, temsil ettikleri sistemler ve onlara bel bağlayanlar biliyor. Çünkü bir virüs geldi, onları buldu, şimdi rötuşsuz fotoğraflarını çekiyor.

Kapitalizmin perişanlık, emperyalizmin rezillik, dinciliğin ve faşistliğin kuyrukçuluk, “yenidünya düzeni”nin insansız-insafsız bir tezgâh olduğunu görmek için, bu kadar bedel ödemek mi gerekirdi? Nerede bunları pazarlayanlar, egemen kılmak için ülkelerin canına okuyup, coğrafyaları ve hayatları karartanlar? Coğrafyamıza boca edilen liboşları, “yetmez ama evet”çileri, çıktığı yumurtayı beğenmeyen soytarıları, devrimciliği lafazanlık sananları, dönekleri, bölücüleri ve hamaset işportacılarını tahtaya çağırmak mümkün, lakin bu acı süreçte ve unutmamak koşuluyla gereksizdir.

Biz, güzelim yeryüzünün her coğrafyasında insanlarımız, kardeşlerimiz, çocuklarımız, gençlerimiz ve yaşlılarımız sapır sapır dökülürken, insanlığın yüzüne nasıl bakacağını bilemeyenlerin zavallılığına acıyıp, karalar bağlayacak değiliz. Ötekileştirdikleri, halkların dikkat ve duyarlıklarından kaçırmak için ellerinden geleni yaptıkları ve şakşakçı alçakları sayesinde kitleleri düşman ettikleri bilimi, evrensel insanlık değerlerini ve onları savunanları insanlık nihayet ve yeniden keşfediyor ya, işte biz bunun umudundayız. Şimdi dünyayı yönetenler, orada 300, burada 100, şurada 1000, beride 500 bilmem kaç paralık vaatlerle, kitlelere hoş görünmeye çalışıyor. Çünkü insanlığa ve değerlerine, paradan, borsadan, kur ve pariteden, ne oldu da düştü lanet olası petrol fiyatı indiriminden, bölük pörçük vaaz ve hamaset ve hiçbir işe yaramayacağını bildikleri şirinliklerden başka verecek bir şeyleri kalmadığını, en iyi onlar biliyor.

Franciscus nam Papa Bergoglio’nun ıssız sokaklarda dolaşıp, bomboş Vatikan meydanını balkonundan kutsamasıyla, Prof. Dr. etiketli Diyanet İşleri başkanı Erbaş’ın tıklım tıkış caminin minberinden “Kalabalıklar salgını çoğaltır, gelmeyin” vaazı vermesi arasındaki ortak nokta nedir? Kamusal sağlığını koruma görevi gereği, karantinaya sokmaya çalışan polise tüküren ve kendini dokunulmaz sanan yobaz salakla, hurafelerde boğularak ağzımızın payını veren akıl yoksunu teyze arasındaki benzerlik nedir? Koronayı eşcinsellere bağlayan uyuz ve tedavisi için muska pazarlayan yobaz ile bin duyuruya rağmen kahvede okeye dönerken yakalanıp, “Ne salgını, haberim yok?” diyen beyinsizi aynı algıda buluşturan nedir? Sosyal medyada bilgi kirliliğinden medet uman zavallı ile tükürüğünü oraya buraya süren aşağılığı buluşturan neyse, işte odur!

Bütün bu kepazeliklere rağmen, yeryüzünü kurtaracak ve geleceğe taşıyacak olan bilimdir. Bilim, aynı sanat gibi, özerktir ve bağımsızdır. Onun ne olduğunu, neden ve nasıl kullanılacağını belirleyen dünya görüşüdür. İnsana, doğaya ve yeryüzüne, sorumluluk duygusunun ve ona verilen değerin kalibresi kadar yansır, hayatı ve dünyayı belirler. Şimdi yeryüzünün egemenleri, bilime yalvarıyor, aklı ve vicdanı ihmal etmenin pişmanlığını yaşıyor. Bir zamanlar suç sayıp, insanlıktan kaçırdığı her uyarının peşinden koşup, çare diye sarılıyor.

İnsanlığın ve tarihin yanıtı nettir: Son pişmanlık neye yarar, utanç ve ibret sayfalarında hepinize bir yer var!