Türkiye’de iki İslam anlayışı var: Yaygın olanı Arapça’yı kutsayan, bazı örf ve adetleri öne çıkaran, içerikten çok şekle, anlamaktan çok ezberlemeye ve güzel okumaya önem veren anlayış.

Daha küçük bir grupsa, ibadetin Türkçe olarak ve anlayarak, düşünerek yapılması, kul ile Allah arasına kimsenin girmemesi ve şekle önem veren Arap geleneklerinden kurtulmanın gerektiğini savunur. 

İlk gruba göre İslam’ın beş şartı varken, ikinci gruba göre ‘Gerçek İslam’ın ilk koşulu, Kuran’daki ilk sözcük olan “ikra”, yani “anlayarak oku”dur. Geleneksel ilk anlayışa göre ‘kurban’, ‘ibadet amacıyla, belirli şartları taşıyan hayvanı usulüne uygun olarak kesmek’ veya ‘bu amaçla kesilen hayvan’ anlamlarını taşıyor. Bayram’da gücü olanların hayvan kesmeleri gerekiyor. İkinci modern anlayış ise, ‘Kurban’ı ‘Allah’a yakınlaşmaya vesile olan şey’ olarak niteliyor ve hayvanların Hac dışında kesilmelerinin gerekli olmadığını savunuyor. 

***
Gelenekçiler Kuran’da Hac suresinin 36. ayetindeki “...hayvanların kurban edilmesinde sizin için yararlar mevcuttur” ifadesini öne çıkarırken, rahmetli Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk ve İhsan Eliaçık gibi modern yorumcular bir sonraki ayetteki, “Allah’a ne onların etleri, ne de kanları ulaşır; O’na ancak sizin erdemli davranışınız ulaşır” ifadelerine dikkat çekmiştir. 

İslam dinini çok iyi bilen Atatürk’ün, “Bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçüyle bir şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca değerlendirebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, toplum çıkarlarına uygundur; biliniz ki o dinimize de uygundur, o şey dinseldir. Eğer bizim dinimiz akla mantığa uygun bir din olmasaydı en mükemmel, en son din olmazdı” yorumu bence harika ve ikinci grubun yaklaşımını özetler nitelikte. Ben de bu bayramda hayvan kesmek yerine aynı bedelin gereksinimi olan kişilere veya aracı güvenilir kurumlara para yardımı şeklinde verilmesinin, ‘Allah’a yakınlaşmak için daha iyi bir vesile’ olduğunu düşünüyorum.

Hayvan kesip, etlerini gereksinim duyanlarla paylaşanlara da saygı duyuyorum ve onlardan bir ricam var: Kesim işlemini veteriner kontrollü toplu kesim yerlerinde yaptırmaları; mutlaka kendileri keseceklerse, kullanılmayan iç organları ve özellikle içi sıvı dolu kabarcıklar içeren karaciğer ve akciğer gibi organların, köpeklerin ulaşamayacağı kadar derine gömülmesini sağlamaları. Bu kistli organları çiğ yiyen köpeklerin bağırsağında oluşan kurtçukların yumurtaları, köpek dışkısıyla doğaya yayıldığında, çocuklarımızın ve bizlerin karaciğer, akciğer, beyin gibi organlarımızda kistlerle seyreden kist hidatik (kistik ekinokokkoz) hastalığına yol açıyor. Bu enfeksiyon ülkemizde her 164 kişiden birinde, yani sık görülüyor ve yayılmasında kurban bayramlarının etkisi fazla…

KÖPEK SAHİPLERİ DİKKAT 

Köpek sahipleri köpeklerde ve insanlarda giderek daha sık gördüğümüz ve ölümcül olabilen iç organ leyişmanyazı konusunda önlem almalılar. Özellikle Suriyeli ve Afgan sığınmacıların ülkemize gelmelerinin ardından sıklaşan enfeksiyon, tatarcık, yakarca veya kum sineği denen 2-3 mm boyundaki minik enfekte sineklerin sokmasıyla bulaşır ve tedavisi güçtür. İnsanlarda ateş, karaciğer ve dalak büyümesi, tüm kan hücrelerinin sayılarında düşmeyle seyreder ve kan kanseri gibi hastalıklarla karışabilir. Batı Anadolu’daki başıboş köpeklerin serumlarında yapılan son araştırmalar, köpeklerin neredeyse tümünün bu enfeksiyonla karşılaştıklarını gösterirken, aktif enfeksiyon nadir görülüyor. Doğal enfeksiyonlarla az karşılaşan sahipli köpeklerde ise leyişmanyaz daha ağır seyredebiliyor. Önerim, özellikle yaz aylarında tüm köpeklere sinekleri de kovan deltametrinli tasma takılması; bunun yerine sarolaner, fluralaner gibi ayda bir ağız yoluyla kullanılan pire-kene öldürücü ilaçları kullanmak çok yanlış; bu ilaçların koruyucu veya sinek kovucu özellikleri yok ve özellikle küçük boy köpeklerde ölümle sonuçlanabilen kalıcı yan etkilere yol açabiliyorlar.