Çok sayıda insan, kuruluş, hatta ülke büyük çaba sarf ediyor, Atatürk’ü öldürebilmek için. Ama nafile… Her girişimin ardından, daha da sıkı tutunuyor Atatürk, yaşama.

2007’de Bodrum’da uluslararası katılımlı bir toplantıdaki harika sunusunun ardından ‘Atatürk: Modern Türkiye'nin Kurucusu’ kitabının yazarı rahmetli Andrew Mango’ya sormuştum: “Avrupa Birliği’nin bazı yetkilileri, bize hedef olarak çağdaş uygarlık düzeyini gösteren Atatürk’ten neden vazgeçmemizi istiyorlar?” Soru çok hoşuna gitmiş, “Bunu isteyenler uygar değil de ondan” diye yanıtlamıştı. Geçen zaman içindeki araştırmalarım, Avrupa’ya uygarlığın Anadolu’dan yayıldığını açıkça ortaya koydu. Yeterince uygarlaşamayanlara, yeniden öğretmemiz gerek, belki de.

Atatürk’ün ölümsüzlüğünün şifresi şu iki cümlede gizli olabilir: “En gerçek yol gösterici bilimdir” ve “Uygarlık yolunda başarı, yenileşmeye bağlıdır”. Şu sözler de Atatürk’e ait: “Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızdaki akımı boğmadıkça, başladığımız devrim ve yenilik bir an bile durmayacaktır. Bizden sonraki dönemlerde de böyle olacaktır.” İşte bu nedenle, bilimin ışığı aydınlatmayı sürdürdükçe; çağı yakalayacak, hatta aşacak devrimler gerçekleştikçe, Atatürk yaşamaya devam edecektir. Atatürk sadece Türkiye’nin değil, emperyal güçler tarafından karanlığa boğulup, ezilen birçok ülkenin, zincirlerini kırarak aydınlanmalarına öncülük etmiş bir güneştir ve bu nedenle de ölümsüzdür.

İnsanlar bazı şeylerin değerini, kaybetme tehlikesi yaşadıklarında daha iyi anlıyor. Gerçek ötesi (Post-truth) denen ve gerçeklerin çöpe atıldığı, kifayetsiz muhterislerin öne çıktığı bu çağda, bilimin ve gerçeklerin değerini çok iyi anladık. Çağın simgesi olan Trump’ın devrilmesi, yeni bir çağın başlayacağının, üzeri örtülen gerçeklerin gün yüzüne çıkacağının habercisi.

Ezilen kadınlar, özgürlükleri kısıtlanan gençler, ‘tam bağımsızlık’ ilkesinin önemini kavradılar. Nefes alabilmek için yurtdışına kaçan gençlere, dönmek isteyecekleri bir Türkiye sunmak için seferber olma vakti yaklaşıyor.

AKP-FETÖ işbirliği ile yok edilen hukukun altında ezilenler, hukuk devletinin önemini çok iyi kavrarken, emperyalistlerin daha çok kazanmaları için göçmek zorunda kalanlar, yakınlarını veya işlerini kaybedenler, Atatürk’ün antiemperyalist duruşunun önemini kavradı. Atatürk’ün değerini en iyi anlayanlarsa sanatçılar, diplomatlar ve bilim insanları oldu, sanırım.

Vasiyetini “Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar” sözleri ile dile getirmiş, Atatürk. Bize düşen görev, bu vasiyeti yerine getirmek; akıl ve bilimin rehberliğinde, cumhuriyetin değerlerine, özellikle de laikliğe sahip çıkmak.

Atatürk karşıtları yavaş yavaş tarihin tozlu sayfalarında yerlerini alırken, halk artık Atatürk’e gönülden bağlı insanları görmek istiyor iktidarda. “Türk insanı kağıt para gibidir; kaldır ışığa tut, içinde Atatürk yoksa sahtedir” demişti, Ali Poyrazoğlu ve çok haklıydı. Seçimler yaklaşıyor, bundan sonra bize sunulan adayları böyle değerlendireceğiz, hiç kimse tıpış tıpış gidip, oy atmamızı beklemesin.

Ve rahmetli Ferhan Şensoy’un dediği gibi: “Çok faşist bir yağmur yağıyor, sanırım bir kocaman şemsiyenin altında toplanmanın zamanı”

O şemsiyenin adı Atatürk…