Her yıl, nisan ayının son çeyreğinde aşı haftası olarak çeşitli aktiviteler yapılır.

Tüm okuyucularımzın bildiği gibi, bazı hastalıklar ile aşılama arasında doğrudan ilişki sözkonusudur.

Özellikle bulaşıcı hastalıklardan korunmak amacı ile çocuk yaşlarında başlayan aşılama periyotları anne babaların özel ilgisi içindedir.

Bunlara ek olarak, son yıllarda bazı kanser türlerini önlemek amacı ile aşı tekrar gündemde. Her ne kadar kanserde aşı çalışmaları 1960’lı yıllardan itibaren klinik araştırma seviyesinde başlamış olsa da konunun önemi dolayısı ile kamuoyunun dikkatini çekmesi doğaldır.

Özet bilgi olarak klinik araştırma düzeyinde olan bu çalışmaların birkaç hastalık dışında rutine girmediğini bilmekte yarar var.

Aşı, bilindiği üzere biyolojik bir materyaldir ve bağışıklık sisteminin hastalık yapıcı bakteri ve

virüslere karşı duyarlılık kazanımını sağlayarak vücudu hastalıktan korumayı hedefler.

Aşı çalışmaları, koruyucu hekimliğin en önemli konularından birisidir.

Aşılamanın, çocukluk çağında ve genel olarak daha erken yaşta yapılmasının nedeni, klinik araştırmaların, hastalığın ortaya çıktığı yaş grupları öncesi uygulanması gerektiğini ortaya çıkarması, böylelikle de etkeninin dolaşım ve yayılımının azaltılarak tüm toplum katmanlarının korunmasının sağlanılmasıdır.

İnsanlık tarihinde, aşılama ile, kitlesel ölümlerin sonlanması ve hastalığın tamamen ortadan kalkması noktasında, çiçek hastalığı gibi örnekler mevcuttur.

Türkler olarak çiçek aşısının insanlığa kazandırılmasında katkımızın mevcudiyetine burada değinebiliriz. İlkel de olsa 11.yy’da Çin’de yapılan bazı çiçek aşısı uygulamaları bilinmekte, İstanbul’a gelen Avrupalı misyoner ve elçilerin de 17.yy’da yaptıkları gözlemlerde bu teknikleri kayıt altına aldıkları görülmektedir.

Nihayetinde Edward Jenner’in geliştirdiği bu aşının kitlesel halde tatbiki ile insanlık bu dertten

kurtulmuştur.

Günümüzde de aşı ile önlenebilen hastalıklar yüzünden ölen çocuk sayısının yılda 2,5 milyondan

fazla olduğu düşünüldüğünde bu tıbbi çalışmaların önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Güncel bir konu olan kanser ile aşı ilişkisine geldiğimizde, yukarıda da paylaşıldığı gibi, bu konu

1970’lerden bu yana tüm araştırma laboratuarlarının gündemindedir ve bir hayli yol alınmıştır.

Son yıllarda, rahim ağzı kanseri ve genital siğil etkeni olan dört tip Human Papilloma Virüsü'ne karşı geliştirilen aşının, 9-12 yaşından başlanmak üzere kız çocuk ve genç kızlara uygulanmasını bazı uzmanlar önermektedir.

Aşının koruma sağladığı virüs alt türleri, koruma süresinin ömür boyu olmaması, smear test takibinin daha ucuz ve anlamlı olduğu ve yapılan aşının organizmadaki genler üzerinde olumsuz etkilerine yönelik yayınların varlığı söz konusu olmakla birlikte, bu çalışmaların hız kesmeden devam edeceği mutlaktır.

Ancak, birgün insanlık çiçek aşısındaki zaferini, günümüzün henüz tedavi edemediği bazı kanser

türlerine karşı da tekrarlayacağına yönelik şüphemiz bulunmamaktadır.