İnsanın doğduğu aile ya en büyük şansı ya da en büyük sınavıymış. Yıllardan, yollardan sonra bunu çok daha iyi anlar hala geldim.

Ben şanslı olan kısımdayım. Genel geçer ergenlik sorunları yaşadık bizde ama hep birbirimize bağlı, aralarda didişen fakat kişisel hırsların olmadığı bir aileyiz. Herkesin kendi alanı da var, birlikte ortak hayatlarıda. 

Ve ne olursa olsun o kol kırılır, yen içinde kalır. Biri diğerinin konforunu her zaman sağlar. Her zaman ortak paydada buluşulabilir. Kendi hayatımda da hep bunu uygulamaya çalışıyorum. Her şeyden önce ailem, evim. Dertler, sevinçler birlikte çok daha kolay aşılır. 
Ama etrafıma baktığımda çok değişik aile yapıları ile karşılaşılıyorum. Birbirine kin tutan, diğerinin elinde olanı kıskanan, kıyaslayan, ben merkezli ilişkiler. Aklım almıyor. Az tanıdığımız birine bile sen ben yapamazken, kendi ailene yapmak bana hem tuhaf hem çok ürkütücü geliyor. Günün sonunda hepimizin elinde kalan bir nefes. O da gidince sadece anılarımız, bıraktıklarımız, hissettirdiklerimiz kalacak… Neyin hırsı, neyin savaşı bu asla anlayamayacağım.

Bizi ikna edin

Genel seçimlerden sonra yaşanan hayal kırıklıklarını yaklaşan yerel seçimde yaşamayız diyorduk hepimiz. Ama öyle bir kaosun içerisine düştük ki.. Aylarca açıklanamayan aday listelerini açıklanırken parti içinde ortaya saçılanlar, yaşananlar ve söylenenler yine büyük bir hayal kırkılığına dönüştü. 

20 yıldır bu ülkede oy kullanan biri olarak, isteğim ve güvenim yok. Etrafımda tanıdığım kim varsa benimle aynı hislerde. Uykusuz seçim nöbetlerinden, mazbata mücadelelerinden sonra geldiğimiz durum hakkında siyasi patilerin bir araya gelip, düşünmesi lazım. Hatta sosyologlarla işbirliği içerisinde nerede ne yanlış yaptıklarını belirleyip, umudu kırılan, oy kullanmayacak olan, güvenmeyen, parti ayrımı olmadan tümümün aynı olduğunu düşünen vatandaşı ikna etmeli, inandırmalılar. Her kafadan ayrı bir sesin çıktığı, en ufak çıkar çatışmasında birbirlerinin açıklarını ortaya saçmakta beis görmeyen bu zihniyetin acil değişmesi lazım.  Çünkü biz artık BIK-TIK!

Sürekli hayal kırıklığına uğramaktan, baştan aşağı liyakatsiz düzenden bıktık. Geleceğimizi görememekten bıktık. Ortada dönen kirli siyasetten bıktık. Değişmeyen devrandan, eleştirdiği her şeyi daha fazla yapanlardan, kandırılmaktan bıktık. Bu ülkede herhangi bir şeyin değişebileceğine inancımız yok. Bizde İsveç vatandaşları gibi siyasileri bilmediğimiz, siyasetin bizi ilgilendirmediği, huzurdan bunaldığımız bir hayat istiyoruz. Çok mu? 

İnsanlığımızdan utandık

Sosyal medyada önümüze düşen bir video ile sarsıldık. İzleyemedim tamamını, ‘Herkese güvenmeyeceksin’ kısmını dinleyemedim. Birini öldürüp herkese güvenmeyeceksin demiş bir katil. Videoda o var. İçim acıdı. Hepimizin acıdı. Bu güvensiz, vahşi ortamda daha da savunmasız hissediyoruz artık kendimizi. Her sabah uyandığımızda yeşerttiğimiz umutlarımız, tek tek soldu. Vurduğu insanın kızını arayıp, ambulansı aramasını söyleyen bu adamın cezası ne olacak?  Üç beş yıl sonra herhangi bir seçim vaadinde yine aramıza gelecek mi? O kız nasıl unutacak o sesi? Nasıl başa çıkacak o acıyla? Hasta yatağında o anne, nasıl sarıp sarmalayacak evladını? Yardım kampanyaları başladı destek olabilmek için. Peki, kalbini nasıl iyileştireceğiz o kızın? Bu ülkede güvende olduğuna nasıl ikna edeceğiz ya da biz olacağız? 

Sanki ülkece çıldırmış gibiyiz. Her konuda. Ahlak, etik, vicdan ne varsa birer birer çökmüş gibi. Bu devrin insanı olmayanlara kalp ağrısı her an. Dilerim ki; ya bir an önce insanlık kendine gelir ya da biz olmayız bu zalim düzende.