Geçtiğimiz günlerde, birbiri ardına üç sanat insanını yitirdik: Özdemir Nutku, Yıldız Kenter ve Jale Birsel… Yıldız Hanım ve Jale Birsel, çocukluk yıllarımda ilk kez sahnede izlediğimde hayran kaldığım iki oyuncuydu. “Salıncakta İki Kişi”nin, “Üç Kız Kardeş”in, “Ben Anadolu”nun Yıldız’ını, “Tombala”da, “Lysistrata”daki unutulmaz rolleri ile Birsel’i unutmak mümkün mü? Tutkusundan vazgeçmeyen bu iki sanatçı kadar, belki onlardan da fazla, üzerimde etkisi olan Prof. Dr. Özdemir Nutku’ya gelince, o da gençliğimin idollerinden biriydi. Mimarlık okuyordum o sıralar, ama aklım hep tiyatrodaydı. Dersi asıp, Özdemir hocayı dinlemek için DTCF’ne giderdim. Kitapları, tiyatro eleştirileri ile, benim gibi kim bilir kaç gencin yüreğindeki tiyatro ateşinin harlanmasını sağlamıştır… Sonraki yıllarda, yollarımız sıkça kesişti. Festivallerde, sempozyumlarda, bildirilerde… Ankara Sinematek Derneği’ni kurarken öneri götürdüğüm ilk sanatçılardan biriydi. Sinematek Yönetim Kurulu’ndaki, 79 Antalya Festivali’nde jüri masasındaki keyifli tartışmalarımızı, sansüre karşı verdiğimiz mücadeleyi nasıl unuturum? Sanatla politikanın birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini savunan, bilinçli ve tutarlı bir sanat insanı, gerçek bir aydındı, Özdemir hoca. Şimdilerde sayıları pek fazla olmayan…

Bugün, İzmir’de önemli bir buluşma var. Yurdumuzun dört bir yanından CHP’li belediye başkanları, Kemal Kılıçdaroğlu’nun öncülüğünde, Tunç Soyer’in ev sahipliğinde bir araya gelecekler. Ortak stratejiler oluşturmayı hedefleyen üç günlük çalışma programlarında, sanata yer ayrılmış mıdır; sanmıyorum. Çünkü, sanat gündemlerinin ilk sıralarında yer almıyor, alamıyor… Yıldız’ların ardından güzel cümleler kurmak, salonlara adlarını vermek yetmiyor. Onların mirasına sahip çıkabilecek misiniz? CHP’nin en önemli avantajlarından biri, sanatçıların önemli bir bölümünün desteğine sahip olmasıdır. Peki, siz bunun farkında mısınız? Karanlığa karşı verilen mücadelede sanatın ne denli güçlü bir araç olduğunu görebiliyor musunuz? ‘Popüler’ sanatçılarla fotoğraf çektirerek sanat sevginizi dünya aleme kanıtlama çabasına girmek yerine, Kenter’lerin, Birsel’lerin, Nutku’ların çağrılarına kulak vermeyi, bilinçli, tutarlı bir sanat politikasının ana hatlarını tartışmaya açmayı düşünmez misiniz? İsrafı önleme çabalarınız çok saygıdeğer de, tasarruf deyince neden ilk önce sanat etkinlikleri geliyor aklınıza?

Hatırlamıyor musunuz, ne demişti Reis…”Siyasi olarak iktidar olduk, ama eğitim, kültür, sanatta iktidar olamadık”. Bu sözlerden bir ders çıkartmak o kadar zor mu? Yoksa, bu sözler sizi rehavete mi sürüklüyor; nasılsa bu alanda iktidar bizde diye? Eğitimde atı alan Üsküdar’ı geçiyor zaten; sanat alanlarına sahip çıkılmazsa, o alanları da kaybetme tehlikesini göremiyor musunuz? Reis, “Dilinin, dinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik yetiştireceğiz” derken boş konuşmuyor, hedefe giden yola her gün yeni taşlar döşüyor. Kendi sanatçılarını, şirketlerini yaratmak için çabalıyor… Elbette, siz de ‘yandaş’ sanatçı yaratmaya çalışın demek istemiyorum. Yapılacak başka işler var. Sanatçının özgür ve özgün üretimini desteklemek gibi… Halka nitelikli sanat hizmeti sunmak gibi…

Sanat kültüründen yoksun mimarlara Kültür Merkezi ısmarlayıp, binalara sanatçıların isimlerini vermekle, kurslar açıp, popüler sanatçılarla ‘halk konserleri’ düzenlemekle görevinizi yaptığınızı düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. İhale peşinde koşan şirketlerle iş tutmak yerine, sanatçılarla, proje sahipleri ile birlikte çalışmak o kadar zor mu? Genel Başkanın tavsiyelerine uyarak, sanattan sorumlu bürokratlarınızı seçerken ‘liyakat’ ilkesini uygulamak aklınızdan geçmez mi? Haklarını yemeyelim, güzel işler yapan başkanlarımız var. Eskişehir’de Büyükşehir, Tepebaşı, Odunpazarı, Bursa’da Nilüfer Belediyelerinin sanat alanlarındaki çabalarından daha önce de söz ettim bu köşede. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, yerel yönetimin sanat kurumlarına ‘liyakat’ ilkesine uygun atamalar yaptı. Sanat Meclisi ve Danışma Kurulları konusunu da unutmadığını sanıyorum. Kenter kardeşlerin yoktan var ettikleri tiyatronun Devlet Tiyatrosu’na teslim edilmemesi için, yerel yönetimin bu salona sahip çıkması, sanatçıların ve özel kuruluşların katılımı ile kurulabilecek bir Vakfa destek vermesi doğru olur… İzmir Büyükşehir Başkanımızın vaatleri arasındaki Şehir Tiyatroları’nın kuruluşu gerçekleşirse, tüm belediyelerimize örnek oluşturabilir. Kendi kadrosu olan, özerk bir yapılanmayla… Diğer belediyelerimizden de benzer atılımlar beklemek hakkımızdır diye düşünüyorum. Sanatçı kolektiflerini, kooperatiflerini destekleyebilir, sanatçılarımızın uluslararası işbirliklerini güçlendirecek ‘sanatçı rezidansları’, sanat çalışmaları için ‘kuluçka’ evleri, atölyeler açabilir, sanat kültürünün geliştirilmesi için projeler geliştirebilirler. Tüm belediyelerimiz el ele verirse, sinema kültürünün yaygınlaşmasını sağlayacak ‘Sinema Evleri ağı’nı hayata geçirebilirler. Sanata desteğin lüks bir yatırım değil, kamusal bir görev olduğu bilinciyle…