Geçtiğimiz hafta uzay araştırmaları alanında iki önemli gelişme yaşandı. İlkinde araştırmacıların, Dünya'dan 100 ışık yılı uzakta suyla kaplı bir ötegezegen keşfettikleri duyuruldu. Hakemli dergi The Astronomical Journal'da yayınlanan araştırmayı yöneten Dr. Charles Cadieux, “TOI-1452b, bugüne kadar keşfettiğimiz okyanus gezegenleri arasında en iyi adaylardan biri” açıklamasında bulundu. Araştırmacı ekip bir sonraki adım olarak, sıvı suyun varlığını doğrulamak amacıyla James Webb Uzay Teleskobu ile TOI-1452b'yi gözlemleyecek. İkinci haber ise NASA’nın 25 Aralık 2021'de uzaya fırlattığı James Webb Uzay Teleskobu’nun, güneş sisteminin dışındaki bir gezegenin atmosferinde, ilk kez karbondioksit tespit etmesi. New Scientist'in haberine göre, 100'den fazla araştırmacıdan oluşan bir ekip, James Webb verilerini inceledi. İncelemelerin sonunda, güneş sisteminin dışında yer alan ve 700 ışık yılı uzaklıktaki WASP-39b adlı ötegezegenin atmosferinde karbondioksit olduğu ortaya çıktı. Araştırmacılar, söz konusu ötegezegenin atmosferini ayrıntılı incelemenin, WASP-39b'nin oluşumu gibi pek çok detayı ortaya çıkarabileceğini değerlendirdi. Bu iki haber de NASA tarafından yayımlanan resmi bir yazıyla doğrulanmamakla birlikte bu haberler, heyecan yarattı.

***

İnsanlığın, başını kaldırıp gökyüzüne bakması, orada gördüklerini anlamlandırmaya, daha sonra da yorumlamaya çalışması binlerce yıl öncesine dayanır. Arkeolojik kazılarda rastlanan buluntular da gezegenlerin ve yıldızların, gerek bilimsel araştırmalarda, gerekse kehanet gibi mistik alanlarda gözlemlendiğini kanıtlar. Ancak insanlığın uzayda başka yaşam formları ve yaşanabilir başka ‘dünya’lar arama tarihi çok daha yakın. Sovyetler Birliği’nin 1957 yılında fırlattığı Sputnik 1 uydusunun yörüngeye çıkarılmasıyla uzay çağı başlar. Bilimsel ve teknolojik olduğu kadar, politik bir çekişme alanı olan uzay macerası, ABD’nin Apollo 11’i Ay’a indirmesi ve astronotların Ay’da attıkları ilk adımla farklı bir boyut kazanır. Onlarca keşfin ardından Elon Musk’ın Mars’ta koloni kurma hedefi, Dünya’dan umudunu kesmiş olan insanlık için heyecanlandırıcı bir gelişme olur.

***

Küresel ısınma, gıda krizi ve su kıtlığı, bu Dünya’da bizi bekleyen gelecek... Peki yaşanabilir başka bir gezegen bulunursa ya da Mars’ta bir koloni kurulabilirse ne olur? Bu gezegene yaptığı caniliği, haksızlığı idrak edememiş insanlık, birkaç yüzyıl sonra ‘yeni Dünya’yı da çöplüğe çevirir. Üstünde yaşayıp, tüm kaynaklarını sömürebileceği başka bir gezegen aramaya başlar.

Yenisini bulmadan önce, henüz buradayken, nerede yanlış yaptığımızı anlamamız, doymak bilmez işgal arzumuzu dizginleyip, doğa olmadan var olamayacağımızı idrak etmemiz lazım. Tüm insanlık olarak izlediğimiz yolun yanlış olduğunu farkedip, toprak anaya, denizlere ve havaya bıraktığımız zehrin önüne geçmeliyiz. Belki de her birbirimiz ormanın ortasında bir ağaca yaslanıp, şu soruları kendimize sormalıyız: “Nasıl var olduk ve kendimizi yok oluşa nasıl sürüklüyoruz. Ne zaman topraktan bu kadar uzaklaşıp, hiçbir canlıya düşmanlığı olmayan doğayla bile kanlı bıçaklı hale geldik?” Umarım insanlık bu anlamda bir aydınlanma yaşamadan, yeni bir ‘Dünya’ bulunmaz. Umuyorum ki, besin zincirinin tepesinde olmadığımızı, hayatlarımızın, topraktaki solucanın, dağdaki kurdun, gökte uçan kuşun hayatına ne kadar bağlı olduğunu çok geç olmadan anlayabiliriz.