Okuru merakta bırakmamak adına hızlıca cevabı yazalım şuraya ve ardından daha önemli soruyu soralım. Anneler, çocuklarından başarı bekler. Neden? Sorunun yanıtı hayvanlar ve insanlar için ortak: Her canlı yarına kalmak, sağ ve sağlıklı olmak ister. Anne kuş, yavrusu güçlenene kadar onu sindirim yapma zahmetinden dahi kurtarır. Kursağından çıkardığı sindirilmiş besinle besler. Yavru yeterince güçlendiğinde, kanatları onu uçurabilecek güce ulaştığında; onu, besleme görevine son verir. Anne kuş, üç yavrusundan ikisi kendi kararıyla yuvadan uçtuysa fakat biri konforlu yaşamını terk etmek istemiyorsa; onu, gagasıyla yuvadan iter ve uçmak zorunda bırakır.

İnsan ve yavrusu söz konusu olduğunda aynı durum bu kadar hızlı gerçekleşmez. Birkaç ay içinde kendine yetebilen kuş yavrusunun doğal yaşam becerilerine insan ve yavrusu sahip değildir. Evrimsel tarih içinde insan bu becerilerini kaybetmiştir. Modern hayat insanı doğadan, doğasından uzaklaştırmıştır. İnsan yavrusunun yuvadan uçan kuşa karşılık olan gücü ilk maaşını ve/veya gelirini aldığı gündür. Ancak o zaman kendine yetebilecektir. Yavrunun kendine yetebilmesi yaklaşık yirmi beş yıl sürmektedir, ömrün üçte birine tekabul eder.

Annelerin, kendilerine dahi itiraf etmekte zorlandıkları bir yaşamsal gerçek vardır: Normal koşullarda daha erken terk edeceklerdir gezegeni. Ayrılık vakti kaçınılmaz olarak gelip çatacaktır ve onlar, gittiklerinde yeteri kadar güçlü bir yavru bırakıp bırakmadıklarını henüz yaşarken görmek isterler. Bu durum annelerde kaygı yaratır. Bir taşta iki kuş vurmak isterler: “Git odana dersini çalış!” cümlesinin üst perdeden söyenme nedeni budur. Çocuk, derslerinde başarılı olursa gelecekte güçlü olabilecektir, aynı zamanda anne de kaygısını azaltmış olacaktır. Bu cümle, bu şekilde kurulduğunuda çocuk, ergenlikle tanışmışsa ya kapıyı çarparak odadan çıkmak ya odasına çekilmek ya da zaten dışarı çıkmak istediği için çaldığı minareye uygun bir kılıf bulmuş olur.

Problemin mutlak bir çözümü olmamakla birlikte kolaylaştırıcı bir çözümü vardır. Çocukla çocuk, ergenle ergen olmamakla başlanabilir. “Öküzün altına buzağı koymamanın” yolu sağlıklı iletişimden geçmektedir. Mazeret üretmek onların uzmanlık alanıdır, o sahada yetişkinin maçı kazanma şansı yoktur. Çözümü kolaylaştırmanın ilk adımı tarafların sağlıklı iletişim kurabilmesidir. Bunun için taraflar müzakere dilini öğrenmeli ve yapabildikleri oranda kullanabilmelidirler. Birbirleriyle olabildiği kadar empati kurabilmeli, eleştirmeden, suçlamadan, yargılamadan, nasihat vermeden kazan-kazan çözüme odaklanmalıdırlar.

Ez cümle, yeni çağın dilini, müzakereyle problem çözebime becerisini kazanabilmelidirler. Ne yazık ki kuşaklar arası anlaşmazlıkların çözüme kavuşmasında şimdilik bilinen başka bir çözüm seçeneği yok. Çocuklarımızı anlamaya çalışmalı ve onlara kendimizi doğru yollarla anlatmaya çalışmalıyız, hoş kalın.