Bir zamanlar padişahın biri bir yalan yarışması düzenlenmesini emretti.
Ülkenin her yerinden yalan yarışmasına katılanlar, padişahın huzuruna çıkıp inanılması güç, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir yalan söyleyeceklerdi.
Padişah kimin yalanının gerçekleşmesinin mümkün olmadığına kanaat getirirse onu bir kese altınla ödüllendirecekti.
***
Ülkenin en usta yalancıları, en usta dolandırıcıları birer birer padişahın huzuruna çıkıp yalan söylemeye başladılar. İçlerinden biri çıkıp:
“Padişahım ben ta gökyüzüne uzanan bir merdiven kurdum” dedi.
Padişah, “Olabilir. Mümkündür” yanıtını verdi.
Bir diğeri gelip:
“Padişahım ben okyanusu geçebilecek bir köprü kurdum” dedi.
Padişah buna da, “Olabilir. Mümkündür” diye karşılık verdi.
***
Daha birçok yalancı gelip sırayla yalanlar söylediler.
Ancak padişah hepsine biraz düşünüp “olabilir, mümkündür” yanıtını veriyordu.
Ama yarışmaya katılan bir kişi vardı ki, bir tek o fark etmişti bu yarışın yalan yarışından ziyade, bir akıl yarışı olduğunu…
Ve sıra ona geldiğinde öyle bir yalan söyledi ki, padişah, bunun olup olamayacağını düşünme ihtiyacı bile hissetmedi.
Bu akıllı adam, yalan yarışmasını şu yalanla kazandı:
“Padişahım sizin merhum muhterem pederinizin, benim merhum muhterem pederime bir kese altın borcu vardı…”
***
Memlekette Rıza/Reza, Sarraf/Zarrab adında biri vardı.
Cari açığı kapattığı söyleniyordu.
Bir ara gözaltına alındı.
Serbest kaldığında, güzelim Türk bayraklı fonda televizyon programına katıldı.
Ne kadar hayırsever biri olduğunu anlattı.
***
Gel zaman git zaman, tatil için gittiği ABD'de önce gözaltına alındı, sonra da tutuklandı.
Başlarda sessiz sedasız izliyorduk.
Ne zaman “itirafçı” olduğu gündeme geldi, iki defa müzik notası verdik.
Güfteyi beğenmemiş olacaklar ki tınmadılar.
***
Şimdi iş o kadar ileri gitti ki, cari açığımızı kapatan, hayırsever, Türkiye aşığı adamcağız için “Kendiliğinden gitti. Gitmesi bile anlaşmalı plandı” noktasına geldik.
Milletçe şikayetçiyiz.
Milli duygularımızla oynadı...
Az kaldı, ipliği pazara çıkacak da, bizim telaşımız niye onu anlamadım.
***
İşte bu Türkiye sevdalısı kardeşimiz tıpkı her yıl en büyük yalan söyleyeni ödüllendiren kral hikayesindeki yalancılara döndü.
Kenardan izledi.
Baktı ki herkes yalancı, ama akıllı değil.
Gitti elin Amerikalılarını kandırdı.
Soruyorum size;
Sizce de bir kese altını hak etmedi mi?
***
Kıssadan hisse;
Yalan söylemek, haksızlığın, hukuksuzluğun üzerini örmek için söylendiğinde mubah sayılıp, ahlaki bir sorun olarak görülmez ise, varacağımız yer burasıdır.
Kim ki yalancıyı ödüllendirirse, bir gün ondan daha çok ödül veren çıkar.
O zaman yalanı ve yalancıyı kötülemek yerine, dönüp kendimize bakmak gerekli.
Yalancı, hem de akıllı çıkarsa...
Suçun büyüğü kimdedir?