Ege denizi açıklarında Yunanistan'a kaçmaya çalışırken boğularak yaşamını yitiren 3'ü çocuk 5 kişilik bir ailenin dramını okudunuz mu?
Sanmam...
Türk medyasında görülmeyen, duyulmayan, konuşulmayan bir haber çünkü...

***
Bizzat iktidar tarafından yaratılan, beslenen hatta palazlandıran, sonra yine bizzat iktidar tarafından kurumlara yerleştiren insanlardan söz ediyoruz.
Gün gelip “ortaklığımız bitti” denilerek küsülen, küsülmekle de kalmayıp “sen terörist oldun” denilerek tutuklanan, hapse atılan binlerce insan.

***
Devlet, kendisi için “tehlikeli” gördüğü kişi, kurum ya da oluşumları elbette izler, gözler, kontrol altında tutmaya çalışır.
Ancak devlet bunu yaparken “hukuk” denen kurallar bütününden ayrılmaz. Devlet kin tutmaz. Bir gruba karşı olumlu ya da olumsuz “ayrıcalıklı” davranamaz.
Davranırsa iktidar halkın üzerinde sopa olur.

***
Olayın özeti şu:
Hüseyin Maden 40 yaşında bir fizik öğretmeni, eşi Nur Maden ise 36 yaşında ana sınıfı öğretmeni. Kastamonu’da yaşayan ailenin Nadire (13) Nur (10) isimli iki kızı ve Feridun (7) isimli bir oğlu var.
Hüseyin Maden ve eşi, 15 Temmuz sonrası çıkartılan KHK ile kamu görevinden ihraç edilir.
Ardından haklarında “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla soruşturma başlatılır.
İkisi de tutuklanmaktan çekindikleri için saklanmaya karar verir. Bir yıl saklanan aile kalan son paralarıyla yurt dışına çıkmaya karar verir. Hüseyin Maden eski bir tekne satın alır. Ardından Ege’nin bu mevsimde azgınlaşan sularına doğru ailesiyle birlikte yola çıkar.

***
Sonrasına ilişkin bilinen tek şey, ailesine gönderdiği “Işıkları gördük, adaya çıkıyoruz” mesajı.
Üzerinden yaklaşık 20 gün geçer. Aileleri, Midilli’de Yunanistan polisine yakalanıp mülteci kampında olduğunu düşünür ama telefonları da yanıt vermiyordur.
Geçtiğimiz günlerde Midilli Adası’nın Lesvos Plajı’na üç çocuk cesedi vurur. Yunan polisinin verdiği yaş bilgileri Maden ailesinin bilgilerine uyuyordur.
Sonuç?
Maden ailesi tümden Ege'nin sularında yaşamlarını yitirmişlerdir.

***
Hiç kuşkusuz insanların suçlu olup olmadığına adalet karar verir.
Hiçbirimizin adalet karşısında dokunulmazlığı yoktur.
Gerçek demokrasilerde böyledir.
Bizde öyle midir, yanıtını siz verin...

***
İnsanlık dramıdır yaşanan.
Siyasi görüşü ne olursa olsun, işlediği iddia edilen suç ne olursa olsun, insanların içine itildikleri dram insanlık sorunudur.
Sorun insanlık ise gerisi teferruattır.

***
Bu drama üzülmek, gözyaşı dökmek, hatta öfkelenmek insanlık gereğidir.
Hiç kimseyi böyle düşündüğü için “terörist” yapmaz.
Aksine daha çok insanlaştırır.
Eğer içimizde kırıntısı kalmışsa elbette...

***
Aylan bebeği bilirsiniz, Bodrum'da aynı sonu yaşayan sığınmacı ailenin suçsuz, masum çocuğu.
Ne farkı var yaşananların insanlık açısından?
Ne farkı var Nadire'nin, Nur'un ve Feridun'un diğer çocuklardan.
Devleti, devletin olanaklarını, arsalarını parsel parsel satanlar, istenen her şeyi verenlerin hiç mi suçu yok?
Hiç mi suçu yok ki onların, bedel ödemek çocuklara düşüyor?
Elinizi vicdanınıza koyun.
Bütün suçlu çocuklar mı?