Gündemde aşırı sağ gruplar tarafından bir mülteci düşmanlığı pompalanıyor. “Her yerde onlar var, onlar çalışıyor biz iş bulamıyoruz, devlet onlara destek veriyor bize vermiyor, bizim askerimiz onların toprağında şehit düşüyor onlar vatanını savunmuyor” diye söylemler üretiliyor. Suç mültecilere atılıyor ama buna sebep olanlar hiç konuşulmuyor. Kimin işine geldiği hiç gündeme gelmiyor!

Kültürel bir farklılıktan söz ediliyor. Amerika’nın Fast Food kültüründen tutun gündelik giyimimize, kahve kültürüne (Starbucks vb.) kadar kültürümüze nüfuz etmemiş bir şey yok. Türkiye’de doğmuş büyümüş bir insanın kültürel bir uyumsuzluk çekmesi imkânsız bir durum. Net bir şekilde görüyoruz ki; Türk, Kürt, Alevi, Arap, Laz, Çerkez, Ermeni ve niceleri bu topraklarda yüzyıllardır yaşamış etnik kimlikler. Türk kültüründe yağlı güreş, Kürt kültüründe halay, Arap kültüründe başörtü anlayışı bizlerin aşina olduğu kültür öğelerinden. Tüm bunlar ortak bir kültür alanı oluşturduğumuz öğeler. Nitekim bu durumda saf bir kültürden bahsetmek, saf bir yaşam biçimi üzerinden konuşmak imkansız.  

Mülteciler üzerinden yapılan bir diğer söylem ise “Onlar ucuza çalıştırılıyor, biz iş bulamıyoruz…’’ Arkadaşlar bu denklemde düşünülmesi gereken, zor durumda kalan insanlar  ve onları ucuza çalışmak zorunda bırakarak apaçık faydalanan insanlar değil mi? Ülkesinde barındırılmayan, bir ekmek için türlü türlü işlerde seçme şansı olmaksızın çalışmak zorunda kalan bir insana suç atılabilir mi? Bu büyük denklemin sonucu ise; bariz bir şekilde ortaya konulan hatta oluşturulan bir emek sömürüsüdür. 

Durumu daha net ifade etmek adına çok kısa bir şekilde tarihten örnek vermek gerekirse; Eski Mısır’da ilk ekonomik birimler köle tüccarları tarafından sömürülen kır topluluklarıydı. Hükümdarlığın ve köle sahiplerinin başlıca el emeklerini köleler sağlıyordu. Köleler günden güne artıyor; Firavun ise efendiler sınıfının yararına yeni köleler, hayvanlar ve başka zenginlikler elde etmek için, sayısız savaşlara giriyor ve girdiği bu savaşları sürdürüyordu.  

M.Ö. 4.yy’ın sonlarına doğru Mısır Krallığı, köle sahiplerinin iktidarını sağlamlaştırmayı başlıca görev olarak görüyordu. Aşırı merkeziyetçi bir yönetim sistemi kurulmuştu. Bütün zenginlikler krallık hazinesine akıyordu. Devlet gelirinin ise başlıca kaynağı kalabalık bir bürokrasi ağının topladığı vergilerdi. Türlü tüketim ürünlerinden bin bir çeşit vergi alınıyordu. Mahkemelerde köle sahiplerinin lehine hizmet ediyordu. Firavun onlarla; bütün efendiler sınıfının itibarına, halkın ve kölelerin alın terinden oluşan kocaman piramitler dikiyordu. 

Hükümet Suriye’de bulunan cihatçılara destek verilirken sosyalist düşünceye sahip olanlar bu duruma karşı çıktı. Emperyalist ülkelerin iç karışıklık çıkarttığı; sonrasında “biz burada güvenli bölge oluşturacağız, savaşı sonlandıracağız” söylemleriyle karıştırdıkları, ülkelerin ülke bütünlüğüne taciz edebilme hakkını elinde barındıranlara benzememesi yönünde karşı çıktı. Amerika orada, Rusya orada, Almanya orda, İtalya orda, Fransa orda paylaşım savaşı verirken buradan bir pay alınmasına, Neo-Osmanlıcılık hayalinin peşinden gidilmesine karşı çıktı. Arap Baharıyla başladı, Libya kışına döndü. “Afrin’de bir Kürt devleti oluşturulmak isteniyor” diye bir politika çıkartıldı. Buna karşılık Elbab’a da, Afrin’e de gireriz diye kendileri için meşru zemin oluşturuldu. 

Bizler kendi ülkemizde, kendi problemlerimizi, kendimiz çözmek istemiyor muyuz? Dışardan birileri gelsin çözsün diye bir talebimiz mi var? Suriye’nin iç işini Suriyelilerin kendileri çözmesi gerekirken “Afrin’de Kürt devleti oluşturuluyor” diye Suriye’ye girildi. Devlette kurulmadı. Savaşta bitmedi. İdlip’te 3 Milyon insan var, 500 bini cihatçı. İdlib'ten Bucak'a Türkiye'ye girip girmeyeceğini, girse ne yapılabileceği meçhul. Sınırlar açıkça cihatçılara açıldı ve Türkiye’de hücrelere yerleştirildi.  

Özetle Firavun ’un savaş politikası, bugün yeniden diriltilerek “köle sahiplerine” rant olarak sağlandı. Günlük 34 Milyon 119 bin TL harcanarak, saraylar yapıldı, yapılmaya da devam ediyor. Saray Rejimi kendine ''İtibar'' inşa ettirmeye çalışıyor.