Zaman zaman ülkemizin sıkıntıları hakkında “top on” listeleri yapılır. Bu listelerdeki ilk üçte genelde değişmez. Maalesef, ekonomi, işsizlik, terör her zaman ilk üçtedir. Bu sorunların çözüm listesi ise aslında tek maddedir. Hatta tüm sorunların çözümü Ulu Önderimiz Atatürk’ün işaret ettiği gibi tektir. Eğitim, eğitim ve gene eğitim.

Peki eğitim sistemi özellikle üniversite eğitimi insanlarımızı geleceğe hazırlıyor mu? Cevabı aslında herkes biliyor. Hayır. Bende uzun eğitim hayatımdan sonra başta mühendislik eğitimleri olmak üzere öğretilenlerin gerçek hayata uzaktan yakından dokunmadığını sıklıkla tecrübe ettim. Peki neden üniversiteler özellikle son yıllarda bu kadar aşındı ve eğitim kalitesini kaybetti.

Bana göre bu sorunun temel nedeni “üniversite” kelimesinin sözlük tanımı ile elimizdeki sisteme yüklenen misyonun kesinlikle çok farklı olması.

Üniversite hocalarımız için üniversite “bilim üretilen” yerdir. Hocalarımız önce kendilerini “bilim insanı” olarak görür. Ama toplumun “üniversite mezunu olmayanı” ve “üniversitede okutulan meslekleri” dışladığı kesinlikle saçmalıktan başka bir şey olmayan sürekli yükselen alışkanlıkları, üniversiteleri birer “yüksek liseye” çevirdi. O kadar kalabalık bir kitle üniversite okumak istiyor ki gerçeği konuşalım, ne kadar olmak isteseler de ne kadar bilgili görünmek isteseler de üniversite hocalarının bir çoğu şu sıra ilkokul sınıf öğretmenlerinden farklı bir misyon görmüyorlar. Haftada en az 30 saat derse girmekten, en az 50 kişilik sınıfların vizelerini, finallerini, tezlerin okumaktan hangi ara proje yapacak, hangi ara deney yapacak, bırakın hangi ara kitap okuyacaklar?

Ve özelikle üretmeye en yatkın genç beyinler, sistemi değiştirmesi umulan genç üniversite asistanları ise bu ağır iş yükünün altında en çok ezilen kesim oluyorlar. İstisnasız her biri hocalarının işlerini yükleniyorlar. Maalesef çoğu anında üni-kölelere dönüşüyor. Kendini doktorlukla, doçentlikle kurtaranlar ise derhal bu ağır iş yükünü bir alt devresine yüklüyor. Sistemi değiştirecekler de sistemin dişlisi haline geliyorlar. Öğrenciler ise kendini yetiştiremeyen, gerçek dünyanın sorunlarından ilgisi kopmuş hocaların, köhne vizyonlarından medet umar halde sadece ders geçmeye odaklı bir eğitim almaya devam ediyorlar. Bu durumu saklamak içinde akademisyenler çok çabalıyor. Projelerini daha uzun isimler ile yazıyorlar. Jan janlı terimler günlük konuşmaların olmazsa olmazı oluyor. Ancak ortaya çıkan birçok proje etliye sütlüye dokunur cinsten değil. Sisteme direnen harika üniversiteler, müthiş vizyon sahibi hocalarımız da var. Bazı projeler gerçekten iyi. Aslında hala bu ülke onların yüzü suyu hürmetine yolda tutunuyor. Ama saf gerçekte ortada; bu sene dünyada ilk 500’e giren üniversitemiz yok.

Çözüm ne? Benim bu kısır döngüye radikal bir önerim var. Bana göre sorunun ana kaynağı her sene artarak gelen “üniversite… üniversite okumalıyım” diyen kitleler. Halkın bu bakış açısını durduramayacağız. O kesin. Herkes illa ki üniversite okumak isteyecek. Gençleri ve ailelerini durduramayacağımıza göre o zaman “üniversite” terimini yeniden tanımlayalım.

Devlet üniversitelerinden başlayarak üniversiteleri keskin bir şekilde “Öğretim Üniversiteleri” ve “Araştırma Üniversiteleri” olarak yeniden kurgulayalım. Öğretim üniversiteleri sadece meslek vermeye odaklı olsun. Bu yapıda çalışan kişiler ise bilim insanı tanımından önce öğretmen sıfatları ile tanımlansın. Amaçları da kesinlikle iş piyasasına işe yarar eleman yetiştirme olsun. Araştırma üniversitelerine ise çok az sayıda öğrenci kabul edilsin. Ve buradaki ilk hocalar da gerçekten bir keşif yapmış, dünya da patent almış işlere imza atmış gerçek hocalardan seçilsin. Bu araştırma üniversitelerindeki hedefte öğrencileri iş piyasasına değil bilime yönelik yetiştirmek olsun. Buradan mezun olacak kişilerinde hayatları da meslekleri de sadece araştırma yapmak ve “bilim insanı” olmak olsun.

Bu kadar radikal fikri uygulamak mümkün müdür? Muhtemelen değil. Ama şundan eminim ki üniversitelerimizdeki kalite düşüşünü ancak ve ancak bu veya başka radikal bir düşünce devrimi kurtarabilir.