Sevgili okurlarım,
Uğur Mumcu bugüne kadar tanıdığım gazetecilerin içerisinde en büyüklerinden biriydi.
Ankara’da bulunduğum yıllarda onun birkaç paneline katılmış ve onu ilgiyle izlemiştim.
Onun güçlü hitabeti insanı derinden etkilerdi.
Mumcu’nun her köşe yazısı, her konuşma metni adeta bir manifestoydu.
Kalemi çok güçlü, bütün yazılarında ve konuşmalarında öz Türkçe sözcükleri özenle seçerdi.
Araştıran ve çok okuyan bir gazeteci olan Uğur Mumcu aynı zamanda bir hukukçuydu.
Ona “Gazeteci kimdir?” sorusu sorulduğunda verdiği yanıt şöyledir:
“Gazeteci, haber ve bilgi kaynağına en çabuk ulaşan ve edindiği bilgi ve haberleri okurlarına sunan
insan demektir.”
Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 yılında bir suikast sonucunda öldürüldü.
Yaşamı boyunca faşizme, dinciliğe, gericiliğe ve bölücülüğe karşı durdu.
O aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlanma devrimlerinin yılmaz savunucusuydu.
Rahmetli Kamer Genç, Uğur Mumcu için şöyle demişti:
“O hem yobazların, hem liboşların, hem bölücülerin nefret ettiği bir yurtseverdi.
Bir insana bu onur, bu dünyada da yeter, öbür dünyada da…”
Şunu açıkça ifade etmeliyim ki;
Uğur Mumcu, döneklerin, hırsızların, hortumcuların ve din tüccarlarının korkulu rüyasıydı.
24 Ocak 1993’te evinin önünde duran arabasında ona tuzak hazırlanmıştı.
Arabasının vites kolu levyesine misina adında C- 4 plastik patlayıcı bağlanmıştı.
Rahmetli Uğur Mumcu o gün otomobiline bindi.
Vitesi boşa alıp, kontağı çevirmişti.
Misina denen patlayıcı genleşerek patlayıp arabayı havaya uçurmuştu.
Mumcu’nun o gencecik bedeni Ankara’nın soğuk bir gününde karlar üzerine serpilmişti.
Tıpkı katledilen diğer aydınlanma savunucuları gibi o da katledilmişti.
Alçaklar, hainler emellerine ulaşmıştı.
Ancak o hainler bir şeyi unutuyorlardı.
Aydınlanma; bombalarla, hapisle ve karşı devrim hareketleriyle ortadan kaldırılacak
bir süreç değildir.
Muammer Aksoylar, Ahmet Taner Kışlalılar, Bahriye Üçoklar ve Turan Dursunlar katledilebilir,
Uğur Mumcular katledilebilir. Hainler onların sadece bedenlerini yok ettiler;
Onların görüşleri, düşünceleri sonsuza dek hep yaşayacaktır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlanma devrimleri asla sönmeyecek ve söndürülemeyecektir.
Bir Uğur Mumcu ölür, binlerce Uğur Mumcu doğar.
Aradan tam 27 yıl geçti. Onu minnet ve şükran duygularımızla hep anacağız.
Onu Ankara’nın zemheri ayının bir karlı gününde sonsuzluğa uğurlarken;
on binlerce insanın hep bir ağızdan, aynı yürekten ve aynı sedayla söyledikleri o türküyü de hep haykıracağız:
“…Uğurlar olsun, uğurlar olsun
Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun
Bir keskin kalem, bir kırık gözlük
Yürekli yiğitlere hatıran olsun…”