Ülkemizde sanki her şey yerli yerinde... Adalet yerli yerinde, insan hakları yerli yerinde, ekonomi tıkırında yerli yerinde... Piyasalar coşmuş, çeyrek altın 800 lira, dolar başını alıp 7.3 liraya tırmanmış. Çarşı pazar el yakar olmuş. Hayat yaşanır olmaktan çıkmış. Geri kafalı bir güruh ise başka işleri güçleri kalmamış gibi kalkmışlar; tüm kadınların haklarını koruyan, sadece kadını değil, zulme uğrayan erkeği de koruyan İstanbul Sözleşmesi’ni rafa kaldırmaya çalışıyor.

***

Bunu isteyen zavallı güruh, kadın ve erkek eşitliğini istemeyen birtakım gerici, batıl inançlı, sözde muhafazakar, medrese kılıklı, Cumhuriyet'e düşman dar kafalı belli bir kesim... Muhafazakar olup da bu sözleşmenin arkasında kapı gibi duran kadınlı erkekli, namuslu, Cumhuriyet'e sevdalı geniş bir kesimi tenzih ederim.

İstanbul Sözleşmesi kadınların uğradığı zulümleri engelleyen ve dünyada da kabul gören bir evrensel sözleşme niteliğindedir. Bu sözleşmeyi yok saymak, kadın katliamlarına, kadın töre ve cinayetlerine göz yummak isteyen, laiklik düşmanı bir kesim bu işleri kaşıyıp duruyor. Bu kesim İstanbul Sözleşmesi’ni yok sayıp yırtıp atmak istiyor.

Bu gerici kesim Lozan'ı yok sayıp yırtmak istiyor. Ülkemizde gencecik kızlar gözümüzün önünde işkence görüyorlar, katlediliyorlar, içimiz yanıyor. Geçen gün İzmir'de ve birçok ilimizde İstanbul Sözleşmesi’ni savunan, "İstanbul Sözleşmesi uygulansın" diyen kadınlar birçok şehirlerde meydanlara indiler. İzmir Alsancak'ta gözümüzün önünde eylem yapan kadınlarımıza devletin kadın polisleri öyle bir şiddet uyguladı ki içimiz yandı. Kadın polis bir kadınımızın elini kolunu bükerek kırarcasına hemcinsine acı veren bir şiddet uyguladı.

Kadınlardan 16'sı ters kelepçe takılarak gözaltına alındı. Bir polis amirinin, gözaltına direnen bir kadın için "Kolunu kırın" demesi ne utanç verici. Peşinen söyleyeyim: Bu utanç verici şiddeti yapanlar ve onlara bu emri verenler kimse onları kınıyorum. Devletin eliyle hayata sokulmuş, kabul edilmiş İstanbul Sözleşmesi'ni, başta devletin bazı kadın polisleri yırtıp atmak istemişlerdir. Halbuki kadın polisler, hemcinslerinin haklarını koruyan bu sözleşmenin arkasında kapı gibi durmaları gerekirdi. Öyle değil mi? Kadın polisler de şiddete maruz kalabilirler, işkence görebilirler.

***

Bu sözleşme tüm kadınlarımızı koruyan bir zırh gibidir. Bir yanda hilafet özlemcileri, bir yandan da halifelik kurulsun diye çığlık atan ve tarihi tersine döndüreceğini zanneden zavallı ilkel kafalılar... Yalan söylemeyi ve propaganda ile milletin kafasını çelmeyi, milletin kafasını karıştırmayı ve milletin gözünü boyamayı çok iyi biliyor bunlar.

Her gün medyada halka büyük yalanlar söyleyeceksin, yalan ne kadar büyük olursa, ahali o kadar çok inanır deyip alkış alacaksın. Utanmadan sokağa çıkıp bize özgürlük veren, ülkeyi yedi düvelin esaretinden kurtaran Atatürk'e küfür edeceksin ve yandaşından alkış alacaksın. Bu ne büyük bir gaflettir, bu ne büyük bir ihanettir yahu... Bu yobazlar İstiyorlar ki; millet yine ümmet olup kadınlar özgürlüğünü yitirsin, kadınlar gözlerini kapatıp karanlığa sürülsün...

***

Soruyorum size: Millet olmanın tadını alan bir halk ve bu halk içinde eşit yaşamak isteyen, özgürce yürümek isteyen analarımız, bacılarımız, yarimiz olan bizim kadınlarımız neden ümmet olup, hürriyetini ve eşitliğini yitirsin? Neden kadınlar erkeklerin kulu kölesi olsun? Ne yazık ki Türkiye'mizde işleyen bir demokrasi, hukuk devletinden nasibini almış bir cumhuriyet yok. Adalet, eşitlik ve özgürlük yok. Ülkemizde kadınlar her gün değişik birçok şiddete maruz kalıyorlar, canlarından oluyorlar. Kadınlarımız zulüm görüyor zulüm...İstanbul Sözleşmesi'nden elini çek ve ona dokunma. Bu vatanda hep birlikte yaşıyoruz. Usta şair Nazım'ın dediği gibi: "Yok edin insanın insana kulluğunu.../ Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/ Ve bir orman gibi kardeşçesine/ Bu hasret bizim.”