Ne militan tartışması, ne türban çekişmesi, ne Z Kuşağı, ne partilerden istifalar, ne Boğaziçi rektörü, ne Amerika seçimleri, ne de Erdoğan'ın Anayasa hamlesi......
Hiçbiri vatandaşın gündeminde değil. Varsa yoksa pahalılık, yoksulluk, işsizlik ve acımasız zamlar...
AKP İktidarının başkanlık sistemiyle bu sorunları çözmesi olanaksız... Yandaş medya halkın gözünden kaçırmak için aşırı çaba harcıyor ama son anketler iktidarın beceriksizliklerini olanca çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Metropol Araştırma Şirketi açıkladı:
Geçen yıl Nisan ayında Başkanlık sisteminde kalınmasını isteyenler yüzde 40.9 iken, Aralık ayında bu oran yüzde 34'e düşmüş. Güçlendirilmiş parlamenter sistem isteyenler ise yüzde 57.7'ye kadar yükselmiş..
Ankete göre kararsızlar dağıtılmadan AKP yüzde 38'lerde. CHP ise yüzde 25 oy oranına sahip. İYİ Parti'nin oy oranı 11.3, HDP'nin 10.5... MHP ise 7.7 ile barajın altında...
Ankette DEVA Partisi 1.7, Gelecek Partisi 1.3, Saadet Partisi ile yüzde 0.6 olarak yer alıyor.
Şimdi sıkı durun ankete göre bugün Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılsa Mansur Yavaş'ın oy oranı yüzde 43.9, Erdoğan'ın oy oranı ise yüzde 40.7...
Hükümetin gidebileceği hiçbir yer kalmadı artık. Tükenişin bütün belirtileri gözler önünde. Pembe tablolara artık kimse inanmıyor.
Eee hal böyle olunca AKP'nin yapacağı tek şey kalıyor. Muhalefet partilerini bölmek... Yani AKP'nin en iyi yaptığı şey. Amaç yüzde 1-2 oyu buralardan tırtıklıyarak kendi hanelerine yazdırmak.
İlk atış Bahçeli aracılığıyla İYİ Parti'ye yapıldı. Bahçeli'nin ''Evine dön'' çağrısını Meral Akşener yanlış (!) anladı. (Arabamdayım, zaten evime gidiyorum) şeklinde cevapladı. Erdoğan da İYİ Parti'ye 'Yerli ve Milli' nitelemesiyle göz kırptı ama onun da elleri boş kaldı.
AKP Genel Başkanı bunun üzerine Saadet Partisi'ne yöneldi. Partinin Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk'le görüştü. Açıklamasında ''Yani biz bir yalnızlığı hissetmemeliyiz'' dedi ama buradan da eli boş döndü. Saadet Partisi'nde ''Biz AKP'ye meze olmayız'' sesleri yükseldi.
İşte tam bu sıralarda CHP'de istifa olayları patladı. İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi, Yalova Milletvekili Özcan Özel ve Karabük Milletvekili Avni Aksoy partilerinden istifa ettiler.
Yandaş-yalaka medyanın arayıp da bulamadığı olaydı. Bakanın istifasını günler sonra veren utanmazlar, yayınlarını keserek istifaları duyurdular.
İstifalarla ilgili çok şey yazıldı,çizildi. Öyle anlaşılıyor ki uzun bir süre daha yazılıp çizilecek. CHP'de ''Saray komplosu'' iddiaları yükseldi ki, seçmen tabanında pek de destek bulmadı bu görüş.
Özcan Özel ve Avni Aksoy kamuoyunda pek de tanınan isimler değil. Ancak Mehmet Ali Çelebi, siyasetle ilgilenen herkesin yakından tanıdığı bir kişi. Askeri liseyi birincilikle bitirmiş, Harp Okulu'ndan dördüncülükle mezun olmuş pırıl pırıl bir teğmenken, FETÖ kumpasıyla tam 41 ay cezaevinde kalmış, kariyerine sistem mühendisliği, askeri helikopter pilotluğu sığdırmış başarılı bir isim. Kamuoyuda tam bir Atatürk devrimcisi, ulusal bağımsızlık sevdalısı, cumhuriyet çocuğu olarak tanınıyor.
Böyle bir kişinin 'Saray komplosuyla' istifa edeceğini söylemenin bir haksızlık olacağını düşünüyorum.
Ancak madalyonun bir de arka yüzü var.
İstifalar sarayın talebiyle olmasa dahi, Saray'ın bundan nemalanacağı gayet açık. Yandaş basındaki el ovuşturmaların bundan kaynaklandığını kim inkar edebilir?
Mehmet Ali Çelebi'ye kumpas davalarında en büyük desteği CHP vermedi mi? Ayrıca Çelebi'nin cezaevindeki nikah şahitleriden birinin de Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu unutmamak gerekir.
Genel seçimlerde O'nu İzmir'de seçilebilir sıraya koyan da CHP değil mi?
Şimdi oturup düşünmek gerek. Elbette diğer partilerde olduğu gibi CHP'de de parti içi demokrasinin aksadığı söylenebilir. Partide konuşma yollarının kapatıldığı dile getirilebilir. Bunun yolu çok şeyi borçlu olduğunuz partiden istifa etmek mi? Yoksa parti içinde kendi gibi düşünen arkadaşlarla birlikte mücadele etmek, kavgayı parti içinde vermek mi? Hele hele Çelebi ve arkadaşlarının Canan Kaftancıoğlu muhabbetine hiç girmemeleri gerekir. Oradan bunlara hiç mama çıkmaz.
Şimdi bu değerli milletvekiline şunu sorma hakkımız doğmuyor mu: "Borçlu olduğun partiden istifa etmek yetmez, milletvekilliğinden niye istifa etmiyorsun?"