Okuyucularımın yüzde kaçı geçen yaz çıplak ayak ile toprakta yürümüştür bilmiyorum ancak kent yaşamının tek düze kimliksizleştirici yaşam biçiminin hızı karşısında insan, milyonlarla ifade edilen nüfus içinde giderek soyutlanıp, küreselleşmenin patolojik kimliği içinde yalnızlaşmaktadır.

Yaşadığımız kentsel mekanlar, yaşam biçimlerini standartlaştırırken farklılıkları yok etmektedir. Bunun en iyi örneğini yemek alışkanlıklarında görüyoruz. FastFood tarzı, hızlı yeme içme alışkanlıklarının sağlığa zararlarını bir tarafa bıraktığımızda gastronomik yerel ekosisteminin de yok olmasını sağlayarak kültürel çoraklığa yol açmaktadır.

İşte bu gelişmeleri protesto eden ve SlowFood ile CittaFlow yani yavaş yemek ve yavaş şehir tarzında sosyal hareketlere yol açan eylemlerin teorisyeni İtalyan Gurme Carlo Petrini’dir. 1986 yılında Roma’nın ünlü tarihi meydanı Piazzadi Spagna’da bir fastfood zincirinin açılmasına karşı duyduğu tepki sonrasında küçük bir grup aktivisti çevresinde toplayarak İtalya içinde yemeklerin yavaş yenilmesi adına bir manifesto yayınlamıştır. Amaç sadece bu zincirlerin sağlığa zararlı ve hızlı tüketilen yiyecekleri yenilmemesi değil, bunlar gibi toplu üretilen ve halka sunulan yemeklere alternatif menüler sunmak olarak belirlenmişti. Hâlihazırda bu eylem 150 ülkeye dağılmış durumda ve 2000 grupta yüzbinlerce üyesi ile küçük ölçekli, sürdürülebilir yiyecek organizasyonlarının dolaşımda olduğu bir hizmet ağına sahipler. Carlo Petrini’nin yaşadığı İtalya’nın Cuneo eyaletinin Langhe bölgesi, bu hareketin merkezi gibi.

***

Sözü edilen manifesto, zamanla geliştirilerek küçük üreticinin ve biyoçeşitliliğin desteklendiği, tadın standartlaşması ve yerel meyve ve tahılların yok olmasının önlendiği ve giderek de küreselleşmenin yok ettiği gelenekler ile yemek tüketim davranışlarının bozulmasının karşısında bir duruşu inşa eden politik kimliğe doğru evrilmiştir. Nitekim G. Craig ve W. Parkins (2006, SlowLiving, Berg, Oxford) gibi teorisyenlerin de daha sonraları vurguladığı üzere, geleneklere ve bireyselliğe dönüş anlamında global homojenleşmeye bir meydan okuma rüzgarı olarak Cittaslow’un (yavaş şehir) telaffuz edilmesi gecikmeyecektir. Çünkü lokal yemek ve yaşam biçimleri olarak yerel kimliğin yok olduğu mekânsal topluluk şehirlerdi ya da tersten söylenecek olursa, kentlerde kümelenen insanların soluksuz bir hızla yaşam sirkülasyonuna tabi olmaları alışılageldik sofra tat ve geleneklerini yok eden asıl unsurdu. Öyleyse kentlerin yaşam dokusu yeniden yapılanmadan bir ‘yavaşlama’ nasıl olacak sorusu okuyucularımın aklına gelecektir!

HHH

Kuşkusuz, ‘hız’, çağımızın liberal sisteminin küresel ölçekteki yansıması. Zaman ‘para’ ve her şey bu kapitalin çevresinde dönüyor. Dolayısı ile de sadece iş ve endüstriyel yaşam değil , yemek dahil sosyal yaşam döngüsü de hızlanıyor. Sosyokültürel örgüdeki teknolojik gelişim, sıradan zaman tüketimini kompleks hale getirirken entelektüel bağlamda ortaya çıkan hıza uyumsuzluk bireysel psikodinamik yapıyı çökertiyor. Son zamanlarda çevrenizde giderek artan kentten kırsala kaçış öykülerini bu kapsamda değerlendirmek hiç de yanlış olmayacaktır.

Efes ve Lydia gibi antik kent devletlerinden modern kentlere dönüşme sürecinde, insanlığın bu ortak mekanı konjonktürel siyasi, ekonomik ve kültürel etkileşimlere maruz kalmış, hem yönetişim hem de sosyal yaşam dinamikleri buna göre şekillenmiştir. Son yıllarda giderek yoğun hissedilen küreselleşme de standart kent profillerini önümüze sermiştir. Hongkong ve New York silüeti, neredeyse tüm dünya şehirlerinin ortak görüntüsü haline gelmiştir. Yaşadığımız İzmir kentinin Bayraklı-Halkapınar aksının fotoğrafı buna en iyi örnektir!. Sonuçta dünya kentleri aynı şekilli gökdelenlerle birbirine benzeşirken coğrafi özgünlükleri dolayısı ile de kimlik ve kültürleri yok olmaktadır.

***

Gelinen noktada evde geleneksel usullerle yapılan yemek ile mikrodalgada ısıtılan hazır donmuş yemeklerin izdüşümü, mahalle kültüründeki herkesle merhabalaşma ile gökdelenlerdeki kutu dairelerinin kimliksiz insanlarının hayat tarzlarına yansımaktadır.

Yani ‘yavaşlama’ , felsefi açılımlar ile gastronomiden biyoçeşitlilik ve sosyal adalete, oradan da bağlantılı bir şekilde sembolik de olsa kültürel kent dokusunun demokratikleşmesine yol açan inovatif bir harekete yol açmış durumda.

Başlığa dönersek, Terra Madre denilen ve İtalyanca toprak ana anlamındaki gıda toplulukları ağı, kurucusu Carlo Petrini’nin 2004’teki, küreselleşmenin üniform zorlamasına karşı bir tepkisinden yola çıkarak SlowFood ve CittaFlow ile doğal besinleri ve yerel kent kültürünü koruyan bir global harekete dönüşmüş durumda.