Kemeraltı 920/1 Sokak’ta Akademi Kemeraltı olarak 2015-2018 yılları arasında ayda bir olmak üzere kente dair söyleşiler yaptık… Son söyleşimizi değerli dost Yüksek Mimar-Restoratör Tamer Pakben ile Ekim 2018’de yapmıştık… Sevgili kardeşim Cem Seyhun Ünbay ile bir sonraki söyleşi konuğumuzun, mekânımızın civarındaki sokakları ve insanlarını öykü ve romanlarında aktaran Reşat Karakuyu olmasını kararlaştırmıştık. Cem, yazarımızın eşi Gülay Hanım ile konuşmuş her şey kararlaştırılmıştı. Sevgili Selahattin (Yuluğ) yazarımızı evinden alacak, Kahraman Sokağı ve Azizler Sokağı’nda biraz dolaştıktan sonra Akademi’de söyleşimizi yapacaktık. Gülay Hanım da böyle bir programın yazarımızı çok mutlu edeceğini ifade etmişti. Ol(/a)madı…

Çünkü 18 Ekim 2018 günü akşam saatlerinde Stadyum durağında yaya haldeyken ehliyetsiz bir sürücünün çaldığı motosikletle bana çarpması sonucu 4 ay her şeyden kopmak zorunda kaldım… Programı gerçekleştirmek için Sevgili Cem tekrar Gülay Hanım ile iletişim kurduğunda o acı haberi almıştık. İzmir ve Kemeraltı için çok değerli yazarımızı kaybetmiştik…

Yaşarken yazdığı kitaplarıyla doğduğu kentte adı bile anılmayan Reşat Karakuyu’nun ölümü de haber yapılmaya değmezdi elbette! Yazdığı Kahraman Sokağı Sakinleri (2 cilt)  romanıyla Almanya’da ödüle layık görülen, Almanca olarak yayınlanan romanın sahibi, İzmir Edebiyat Tarihi’ne 7 (yedi) kitap kazandıran bir yazarın ölümü yaşarken olduğu gibi sessizce oldu…

Karakuyu öykü ve romanlarında 919 ve 920 sokaklar olarak bilinen ancak yöre insanı tarafından -1941 öncesi isimleri olan- Kahraman Sokağı (919 Sokak) ve Azizler Sokağı (920 Sokak) olarak anılan sokaklarda 1930’larda ve 40’larda yaşayan insanların hayatlarını her türlü acısıyla ve sevinciyle ve de mistik dünyasıyla ele almış; bunu edebiyat düzeyine çıkarmayı başarmıştır. Kemeraltı’nın yanı başında Kemeraltı ile iç içe olan yaşamları acıları, sevinçleri, hüzün ve mutluluklarıyla…

1960’lı yıllarda kunduracıların mesken tutmaya başladığı bu sokakların ağırlıklı İzmirli Yahudilerin yanı sıra Boşnakların, Rumeli göçmenlerinin, Kürtlerin, Arnavutların, Konyalıların ve de Romanların yaşadığı bir yaşam alanı olduğu günleri anlatıyor bize Karakuyu… Yani Cumhuriyet’in başlarında “Aile Evi” olarak anılmaya başlanan toplu yaşam alanlarının sosyal ve kültürel dünyasını en ince ayrıntılarıyla çok iyi bir gözlemci olarak aktarıyor…

Osmanlı Dönemi’nde millet sistemine bağlı olarak şekillenen kent yerleşimi sonucu her millet kendi mahallesinde yaşardı. Her mahallede yoksulların ve bekârların toplu olarak yaşadığı han tarzı yaşam alanları vardı ve bu alanlar orada yaşayan milletin adıyla anılırdı: Yahudhane, Rumhane, Ermenihane gibi…Bu kavramlar zaman içinde kentin demografik yapısının değişimi sonucu tek bir kavram adı altında birleşti: Aile Evi… Buralarda artık 30’lu yıllardan itibaren kente göçen Bulgaristan, Yugoslavya göçmenleri, Anadolu’nun çeşitli köşelerinden kente göçerek burada tutunmaya çalışanlar yerleşmeye başlamış; kent hafızasındaki sosyal yaşam alanını yeni konuklarına başka bir isim altında sunmuştu…

Öncesiyle ve sonrasıyla bu yaşam alanlarının kentin tarihinde, sosyal ve kültürel anlamda nasıl bir hafıza işlevi gördüğü çok açıktır. Onun içindir ki Almanya’da yazarımızı Mısırlı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Necip Mahfuz'un Midak Sokağı ve İspanyol yazar Vidiadhar Surajprasad Naipaul'un Miguel Sokağı adlı yapıtlarıyla yazın ve yapısal açıdan karşılaştırmışlardır. Belki 1984 yılında Almanya’da pedagoglar dergisinde yer alan şu ifade romanın gücünü göstermeye yetecektir, “Kitaplarınızı, videolarınızı ve televizyonlarınızı kapatın! Yazar Reşat Karakuyu’nun doğduğu kent İzmir’i capcanlı anlatan ‘Kahraman Sokağı Sakinleri” adlı romanını okuyun!” Aynı yıl “Kahraman Sokağı Sakinleri” Kuzey Ren Westfalya Kültür Bakanlığı tarafından ödüle layık görülecektir…

Karakuyu’nun roman ve öykü kahramanlarının adları bile bu sokakların, bu yaşam alanlarının kentin tarihinde sosyal ve kültürel anlamda nasıl bir önem taşıdığının işaret fişekleri gibidir. Çılbır (/Çopur) Hasibe, Nefise Hanım, Laz Ali, Orospu Hatice, Burunsuz Naciye, Karanfil Mehmet, Piç Cahit, Bade Teyze, Macuncu Rıza Amca, Yumurtacı Bohor Efendi, Nazo Nine, Karakız, Dilsiz Kardeşler, Tellak Ali, 19 Nuri, Eski Urbacı Ramiz, Fare Mustafa, Sarah ve Kamelya, Cız Emin, Odabaşı Liyetro, Pezevenk Emin, Musevi Doktor İsrael, Musevi Bakkal Cako… Kitapta verdiği krokiyle bu isimlerin tek tek nerede oturduklarını/yaşadıklarını da ayrıca göstermiştir.

Yazar Kahraman Sokağı Sakinleri’ni 2000 yılında iki cilt olarak yayınladıktan sonra 2007 yılında tekrar yayınlar. Bu iki kitapta önemli bir karakter olan Çılbır/Çopur Hasibe’yi tek başına bir roman kahramanına dönüştürdükten sonra “Geçmiş Zaman Olur ki” başlığıyla romanı bir üçlemeye dönüştürür ve 2007 yılında bu üç kitabı yeniden yayınlar.

Reşat Karakuyu’nun kendi kurduğu REŞ-KAR Yayınları’ndan yayınladığı kitapları şunlardır:

- Kahraman Sokağı Sakinleri (1928 - 1935 Yılları) 1.Cilt, Mart 2000, İzmir

- Kahraman Sokağı Sakinleri (1936 - 1943 Yılları) 2. Cilt, Mart 2000, İzmir

- Çopur Hasibe, 2007, İzmir

- Dostlarım ve Ben-Dağarcığımdakiler Öyküler – 1, Mart 2000, İzmir

- Ziyaret-Dağarcığımdakiler Öyküler – 2,  Mart 2000, İzmir

- Ütopya-Mistik Masal Dünyası, Mart 2000, İzmir

- Talihini Ara-Mistik Masal, 2007, İzmir

Evet, şu İzmir’den sessiz sedasız bir Reşat Karakuyu geçti… Kimseye minnet etmeden, kimseye yaranmaya çalışmadan... Yazdığı kitaplarını kendi olanaklarıyla birbiri ardı sıra yayınlayarak…İzmir Tarihi’ndeki mümtaz yerini aldı… Hiçbir yönetici adını dahi duymamış olsa da…

İzmir, kendi öz evlatlarına karşı daha özenli olmalı; kentin sosyal, kültürel ve sanatsal yaşamında ürettikleriyle var olan insanlar hemşerileriyle daha görünür bir bağ kurmalı; bu gönül köprüsü kentlinin aidiyet duygularını geliştirmede önemli rol oynadığı gibi kentlilik/hemşerilik bilincindeki önemli eksikliği gidermede yardımcı olur düşüncesindeyim…