Her işi hallettiğimiz için, devleti idare edenler sıranın soyumuzu sopumuzu öğrenmeye geldiğine karar vermiş. Ahaliye eğlence lazım diye geçiştirmek de, bu araştırmanın kime ne yarar getireceğini merak etmek de mümkün. Duyduğumuz ve sonuçlarını yangın yepelek paylaşanlardan anladığımız kadarıyla, bu “kampanya” hayli rağbet görmekte. Dün yediğini işittiğini, yaşadığını ve başına gelenleri unutarak, her gün hayata ilk kez gözlerini açmış gibi el yordamıyla dolaşanların, nasılsın dediğinde “Yuvarlanıp gidiyoruz” dışında tümce kuramayanların, yüz yıl öncesini merak etmeleri hayli enteresan. Elbette tam da bize özgü günlük yaşayan, neden coştuğunu niye koştuğunu anlamayan coğrafyalarda görüldüğü üzere, bu iş de zıvanadan çıkarılmaya hazırdır, alayımıza kutlu olsun! İlk işaretleri gelmeye başladı bile.
Önce sistem çöktü dediler, sonra 1850’de doğan atanız hala yaşamaktadır müjdesini verdiler. Anneanne dediğinizin amcanız, büyükbaba diye mezarını ziyaret ettiğinizin İspanyol dükü çıkmadığına şükredin. Şimdilik. Ahali de boş durmuyor elbette. Kökünün Türkiye dışında olduğunu öğrenenler, şimdi yurt dışına kapağı atmak ya da çifte vatandaşlık ayağına konsoloslukları elçilikleri işgale hazırlanıyor. Uluslararası diplomatik kriz çıkmadığına dua edelim. O da şimdilik. Pek yakında “bizim kökenimiz şunlara dayanıyor” deyip kasılarak dolaşanlarla, kökenini gizlemek için çoluk çocuğa zılgıt çekip, soruları geçiştirmekten helak olanları da göreceğiz. Daha bunun “Dedemin toprağını, ninemin mülkünü verin” diye, Avusturya’dan Cezayir’e yedi düvele dava üstüne dava açanları olacak. Yıllarca, Mısır’daki büyük dede mirasının hayalleriyle yaşayanların ülkesinden söz ediyoruz.
“Halk, ulus, toplum, birey, yurttaş, vatandaş” nedir, ne işe yarar gibi kavramlar ve sorular üstüne iki dakika düşünmeyenler coğrafyasında sizce, bu merak nereden kaynaklanıyor? Soru ağır olmasın diye, “bireysel ve toplumsal bellek, tarih bilinci, tarihe saygı-geleceğe sorumluluk diyalektiği” gibi konulara girmediğimizi fark etmişsinizdir. Daha dün, “Bize hangi kökenden geldiğimizi, Türk mü Kürt mü Çerkez mi olduğumuzu soruyorlar. Müslümanım deyin geçin gidin” diye akıl öğretilen bir memlekette ve akıl verenlerin hâlihazırdaki iktidarında, durduk yere böyle bir operasyona sizce neden gerek görülmüştür? Bu kadar doğal çeşitlilik ve köken uzantısı zaten malumken, bu güzellik “mozaik” olarak nitelendirilirken, “Ne mozaiği ulan, mermer mermer!” diye atarlananların yaşadığı ve peşlerinden koşulduğu bir “yakın tarih” gerçeğinden söz ediyoruz. Gündelik dilinde, kendince ulu saydığı ırkını kökenini inancını matah olarak görüp, başka ırkları kökenleri inançları küfür, hakaret, ötekileştirme ve itibarsızlaştırma malzemesine dönüştüren faşist ve yobaz zihniyetlere girsek, yazının sonu gelmez. “Kürt diye bir şey yoktur, o kart-kurttan türemiştir” diyebilen zeka yoksunlarının, nasıl alkışlandığını, bu ayrımcılık üstünden ikbal ve siyaset üretenleri, bu güzelim ülkeyi taammüden parçalama pahasına, çeşitlilik zenginliğimizi husumet, bölücülük ve yok etme güdüsüne dönüştürenleri, inanç ve köken pazarlamacılarını anlatmaya sayfalar yeter mi? Bu konu gülmeceden antropolojiye, toplumbilimden toplum psikolojisine pek çok alanda hayli ekmek yedirir. Saçmalıkların esenlikler doğuracağını ne tarih ne de toplumbilim yazıyor. Sen meslek örgütlerinden “Türk” ve “Türkiye” sözcüğünü kaldırmaya niyetlenip, bunun gerekçelerini gündem maddesi olarak şu çileli sürece sok, ama ertesi gün soy sop araştırmasıyla, ahalinin nereden nasıl geldiğine, şimdi ne olduğuna dair sorularla meşgul olmasına yol aç. Oyalamaya kalk desek, daha mı doğru olurdu? Bu girişimi, herkesin bildiği ama korkunç biçimde sustuğu bir konuyla sürdüreceğiz. Midemizin bulantısı, kalbimizin ağrısı, insandan iğrenme duygumuz biraz dinsin. Çocuklarımıza tebelleş olan ahlaksızlığı, yozluğu, çıldırmışlığı, bu pisliklerin yardım ve yatakçılarıyla, ses çıkarmayan mikropları unutmadık elbette.
Sen soyunu merak edeceğine, önce boğazına kadar batırıldığın soysuzlukları düşün ve insanlığını anımsa kardeş!