Akad, 'Yönetmen filmleri'nin 'başarısız', piyasaya dönük 'yapımcı filmlerinin' ise 'başarılı' olmasının sinemamız tarihinde 'dönemeç noktası' oluşturduğunu belirterek, “1959 yılında başarılı olsaydık, bugün Türk sineması biraz farklı bir yerde olacaktı” diyor

Lütfi Akad’ın ilk uzun metrajlı filmi Vurun Kahpeye (1949), son filmi ise Diyet’dir. (1974).

Yönetmen olarak Lütfi Akad’ın sinemasını ele alan yazarlar, öne çıkan özellikleri olarak; yalın, abartmasız sinema diline sahip olduğuna vurgu yaparlar, sorumlu sanatçı duyarlığı ile yaşadığı dönemin toplumsal sorunlarını ele almayı amaç edindiğini eklerler, “Lütfi Akad, ustaların ustası kabul edilir” görüşünde birleşirler.

Peki, Lütfi Akad’ın sinemamıza ilişkin görüşleri ne? Akad, açık yüreklilikle, 1959 yılında kendisinin de içinde yer aldığı yönetmenler topluluğundan Atıf Yılmaz, Osman Seden, Memduh Ün’ün; büyük yapımlara dayalı olarak yaptıkları “Yönetmen filmleri”nin “başarısız”, piyasaya dönük “yapımcı filmlerinin” ise “başarılı” olmasının sinemamız tarihinde “dönemeç noktası” oluşturduğunu söylüyor, “o 1959 yılında başarılı olsaydık, bugün Türk sineması biraz farklı bir yerde olacaktı” diyor.

Sinema Yönetmeni Lütfi Akad (Fotoğraf Lütfü Dağtaş) (6)

Akad’ın, bu konuyla ilgili somut olarak söyledikleri şunlar:

-Yapımcılar da, bazen iyi film konuları getirebilirler. Genellikle o gün piyasada geçerli ne varsa o akışa uygun film getirirler. Acele yazılmış, şişirilmiş senaryodur. Yahut iş yapmış yabancı bir filmin aynen tekrarı olur.

1959’da, benim, “Yalnızlar Rıhtımı” ile 1960’da “Yangın Var”, Atıf Yılmaz’ın Erman Film’e yaptığı  “Karacaoğlan”, Osman Seden’in “Düşman Yolları Kesti”, Memduh Ün’ün yaptığı “Ateşten Damla”, büyük prodüksiyonlarla  yapılmış yönetmen filmleriydi ve o yıl tümü de ticari başarısızlığa uğradı. Bizler, Batı özentisi filmler yapıyorduk. Muharrem Gürses ise Batı’dan gelen filmleri Türk halkına göre uydurarak ticari başarı kazanmıştı.

Lütfi Akad’ın oyunculara ilişkin değerlendirmeleri de önemli, şöyle söylüyor:

-Bizde sinemaya başlayan yeni bir oyuncu, işinin merâklısıysa, görgüden başka eğitimi yoktur. Oyuncuyu, genel olarak yönetmenler yetiştirir. Oyuncunun yeteneği varsa;

o çalışmalarla edindiği deneyimleri kendi yapısında geliştirir. Yeteneği yoksa da büyük oyuncu olabiliyor sinemada insanlar. Hiç oyunculuk yapmadan onları oyuncu yapan sinemanın yapısıdır. Oyuncu, yeteneği varsa, bir süre sonra yönetmenden kurtulup kendini geliştirebilir. İşte bunlar da yıldız olur. Meselâ Sezer (Sezin), Türkân (Şoray), Fatma (Girik), Hülya (Koçyiğit), her şeyi kırıp kendi yetenekleriyle yıldız olmuşlardır. Yıldız kadın oyuncu olarak Zühal Olcay’ın adını verebilirim.

Tiyatrodan gelenler; İzzet (Günay) gibi, bu süreci geçirmemişlerse de, kendi yetenekleri ve birikimleriyle geldikleri sinemada başarılı olmuşlar, sinemadaki oyun farkını hemen kavrayıvermişlerdir. Bir Ayhan Işık ise aslâ oyuncu olamamıştır. Çok zorlamıştır.

Sinema Yönetmeni Lütfi Akad (Fotoğraf Lütfü Dağtaş) (9)

*

Lütfi Bey ile İstanbul’da evinde, 2004 yılında söyleşi yaptığımızda, son yıllarda Cannes’te filmleri ve oyuncularıyla ödüller kazanan Nuri Bilge Ceylan, henüz işin başlarındaydı ve Lütfi Akad, görme zorluğu sorunu olmasına karşın evde, videodan Ceylan’ın filmini izleyebilmişti. Anlattı:

-O, fotoğrafçılıktan gelme çocuk var. Üç filmini gördüm. Özellikle görselliği çok iyi veriyor. Fotoğrafçı olduğunu bilmiyordum. Bir iki yıl kadar da bizde (Mimar Sinan Üniversitesi'nin sinema bölümünden söz ediyor. LD) okumuş. Sinemaya taşıdığı görsellik çok güzel. Sinemaya taşıdığı fotoğraf o kadar tehlikeli ki, aman ne kadar güzel, dediğiniz zaman, yanlışlık var demektir. Hiçbir unsur öbürünü örtmemeli. Nuri Bilge Ceylan’da o yok. Aman ne güzel fotoğraf, deyip sahnenin önemini arkada bırakmıyor. Üstelik dramatik yapıya destek oluyor. Dramatik yapıyı destekleyen bir yanı var. Bu, gerçek bir usta işidir, demektir.

Demirkubuz’un (Zeki) ilk filmini (C Blok) gördüm. İlk filmi sanıyorum, çok talihsiz bir film. Diğer filmlerinin videolarını aldım ama henüz videom bozuk olduğu için, izleyemedim. İzleyeceğim.

Başka kimseyi göremedim. Yol, Düşman, Sürü çok iyi filmlerdi. Yönetmen Şerif Gören’de mekân anlayışı çok güzeldir. Zeki Ökten, şansız bir döneme rastladı. Sinemanın çökme dönemine rastladı. Fırsatlar bulma açısından. Çok değerli bir çocuktur. Çok severim.

*

Peki, sinemacı olmak hiç aklında yokken film şirketlerinde muhasebeci olarak işe başlayan Lütfi Akad’ın sinemacılığı nereden geliyor, sorusu bir yerde akla takılıyor. Bunun ipuçlarına ilkin Prof. Dr. Alim Şerif Onaran ile yaptığı söyleşide rastlıyorum. Akad, Onaran Hoca’ya, okuma tutkusundan söz ediyor, tutkusunu annesine borçlu olduğunu aktarıyor, “Galatasaray’da daha da iyi yol buldum, kendi kendime… İyi çevre ve arkadaşlar dolayısıyla, okumamı ve okuma merakımı sürdürdüm” diyor. Bunun dışında diğer tutkularını ise resim yapma, şiir yazma ve iyi tiyatro oyunu izleyiciliği diye sıralıyor. Söyledikleri ilginç:

-Tiyatroyla uzaktan yakından ilgilenmek aklımın köşesinden bile geçen bir şey değildi. Çok karışık, kompleks ve kapalı bir vasat olarak görüyordum tiyatroyu. Tiyatroya gidiyordum, seyirciydim sadece. Şehir Tiyatrosu’nun balkon kısmı elli kuruştu o zamanlar. Devamlı seyircilerindendim. Muntazam giderdim.

Şimdi nasıl yavaş yavaş gösteri sanatlarıyla ilgilendim? Evet, anlattığım gibi birtakım resim kitapları okuyordum. Bazı meşhur Fransız ressamlarının tiyatro dekoru da yaptıklarını okumuştum. Derain gibi… O zaman içimde şöyle bir şey uyandı: Madem resim yapıyordum. Böyle bir şey de var. Acaba ben de uğraşabilir miyim, diye. Şişli Halkevi vardı oturduğumuz muhitte. Halkevine müracaat ettim. O sırada Halkevi’nin tiyatro bölümünü Orhan Hançerlioğlu idare ediyordu.

Lütfi Akad, Hançerlioğlu ile tanıştıktan sonra dekor yapmanın ötesinde Beyoğlu ve Eminönü Halkevleri'nde sahneye koydukları bazı oyunlarda roller de üstlenir. İstanbul’un banliyölerinde çıkılan turnelerde bazı oyunlarda roller alır. Şehir Tiyatrosu dergisinde tiyatro yazıları yazar. Sanat çevrelerinden önemli bir çok adla kurduğu ilişki sanat altyapısının oluşumuna büyük katkı sağlar. Öyle ki ilerleyen zaman içinde Orhan Hançerlioğlu, Necip Aslan, Baha Gelenbevi, Şakir Sırmalı, Sabahattin Kudret Aksal, Lütfi Özkök, Celal Sılay ile birlikte, “Beş Sanat” adıyla edebiyat dergisini birlikte çıkartırlar.

Sonunda sıra sinemaya gelmiştir. Yönetmen olarak Türk Sineması'nda, tiyatro kuşağının hemen ardından gelen yönetmen kuşağının ilk temsilcisi kabul edilen Akad’ı sinemaya kazandıran gizli ad aslında oyuncu arkadaşı Sezer Sezin’dir.

3a29fc5fb281828d679b32b73f7f22d1

Süreci şöyle özetliyor Usta Yönetmen:

-Sinema işine girmeyi hiç ama hiç düşünmemiştim, böyle bir iş de yoktu aslında. Sinemayı tiyatrocular ek bir iş olarak yapıyorlardı. Diyeceğim meslek değildi. Aslına bakılırsa hiçbir zaman da meslek olmamıştır, olsa olsa bir tutkudur sinema. Akıllı uslu insan işi değildir; tutkulu insan işidir.

Bunları söyleyen Akad, Osmanlı Bankası’ndaki işinden dört ay içinde sıkılır önce Sema Film’in, ardından da Lale Film’in muhasebesine geçer. O sıra  Seyfi Havaeri, “Damga” filmini çekmektedir. Yarıda bıraktığı son iki kareyi çekmesini ister yapımcı Hürrem Erman ve Akad, filmi tamamlar; ardından 1949 yılındaki “Vurun Kahpeye” filmiyle yönetmendir artık.

Akad’ı keşfeden

Sezer Sezin anlatıyor

Ünlem Sanat Dergimizde yayımlayacağımız Lütfi Akad dosyası için arkadaşımız Halime Sürek Kahveci’ye şu bilgileri verir Sezer Sezin:

-1944’te Atina Revüsü’nde oynuyordum. Balkanlar’ın en büyük revüsü idi. (…) Atina Revüsü, büyük bir yapımdı. O zaman da İstanbul’un nüfusu 1.5 milyon. Bu kadar büyük yapımı kaldıramadı ve battı. Veda Özübengü ile gezgin tiyatro kurduk; Sezer Tiyatrosu. O zaman 14 yaşındaydım. Orada Hürrem Erman ile tanıştım. Fransız filolojisinden mezun olmuştu. Adapazarı’nda sinemaları vardı kardeşiyle. Arkadaşlığımız ilerledi, nişanlandık. O dönemlerde zaten tek tük film yapılıyordu. Sinema sanayi diye bir şey yoktu. Muhsin  (Ertuğrul) Bey, meraklı olduğu için Şehir Tiyatrosu elemanları ile film yapıyordu. Bir iki insan daha çalışma içindeydi. Şakir Sırmalı da bir film yapma gayretindeydi. “Unutulan Ses”, diye bir film yaptı. Şakir ile bir tanışıklığı oldu Hürrem’in. Sonra ben de tanıştım. Her gece görüşüyorduk. Lütfi Akad, Şakir’in muhasebesine bakıyordu. Ben, Hürrem’e film şirketi kurması için ısrar ettim. Zaten sinema delisiydim. Bu arada Lütfi’yi tanıştırdı bana Hürrem, “çok akıllı bir çocuk ama biraz çekingen” dedi. Ben de, ne çekingeni, bu biraz pısırık, dedim. Çünkü, Lütfi, çok içine kapanık, sessiz durur. Sonra o kadar iyi dost olduk ki, gece gündüz birlikteydik.

155817

Ondan sonrası gelir. Seyfi Havaeri, Erman Film adına çektiği “Damga” filminin birkaç karesini çekmeyip işi bırakınca Sezer Sezin’in büyük desteği ile Lütfi Akad filmi tamamlar.

Sıra yeni filmin çekimine, “Vurun Kahpeye” filmine gelmiştir. Sezer Sezin, Lütfi Akad çeksin, dedikçe nişanlısı yapımcı Hürrem Erman karşı çıkar, “yapamaz” der.  Hürrem Erman, Sezin’in ısrarları karşısında Akad’a, filmin yönetmenliğini önerir. Gerisini yine Sezin, o tatlı üslubuyla anlatıyor:

-İki gün sonra Hürrem Erman geldi, demedim mi, Lütfi yapamayacağını söyledi, dedi bana. Ne yapamaz mıymış, dedim. Hemen Lütfi’ye gittim. Sen kabul etmemişsin yönetmenliği, dedim doğrudan. Yapamam, ondan, diye cevap verdi. Ne demek yapamam! Bal gibi yaparsın! dedim. Yapamam. Üstüme gelme Allahaşkına, dedi, kalktı. O, yapamam, dedikçe, ben yaparsın, diye üstüne gidiyorum. Odanın karşısında kömürlük var. Böyle diye diye kömürlüğe açılan kapıya dayandı. Kapı açıldı, Lütfi içeri, ben de. Arkadan bana diğer arkadaşlar, 'Yaşa Sezer!' diyorlar. Elimi koydum duvara. O bana, git üstümden, dedi. Ben de, ya tecavüz edecek değilim sana. Konuşuyoruz, bunu yapacaksın!  Kabul edene kadar burada kalacağım, diye direttim. Sonunda, git başımdan, git! Peki kabul, dedi. İşte, Lütfi Akad!

aef6efa451049f9dcecca8b8cff2f52b

Böyle bir insandaki o ışığı görüp de üzerine gittiğim için gururluyum.

Kendi fikrimle, inadımla hangi işe girdiysem muvaffak oldum zaten. Ama başkalarının tesiriyle bir işe girdiysem kaybetmişimdir.

Tabii bunları tane tane anlatan Sezer Sezin, daha sonra ünleneceği, “Şoför Nebahat” filmini yapacak, olasılıkla o filmdeki rolünde aslında kendisini oynayacaktır: Sert, kararlı ve tuttuğunu kopartan…