Baştan söyleyeyim ki, bu yazı biraz can sıkacak. Ama birinin yazması gerekiyor.
Bilmem bu hengâmede dikkatinizi çekmekte midir, özellikle tiyatro alanında, biri bitmeden ötekinin başladığını öğreniyoruz. “Festival, şenlik, kamp, toplaşma, kavuşma, buluşma” diye uzayıp giden adlar altındaki bu “toplu etkinlikler”, sayı ve takvim açısından insanın başını döndürüyor.
Hayatın her alanında olduğu gibi, sanata da “don” biçilmeye çalışılan, başta tanımı olmak üzere tüm uzantılarıyla önce kovulmaya, sonra da yerine “bir şey” konulmaya uğraşılan şu süreçte, elbette her çaba değerlidir. İyi de, bu yeterli midir? Bu tür buluşmalara yeterince katılmış, gözlem yapıp izlenim edinmiş biri olarak, bu soruya olumlu yanıt vermem mümkün değildir. Bunun hayli gerekçesi vardır, ben önemli gördüklerimi anlatmaya çalışayım.
Bu buluşmalarda ilk görülen eksiklik, önsöz, gerekçe ya da temadır. Bir kaçı, ısrarlarım sonunda buluşmalarına nihayet bir “önsöz” tümcesi koymuş, ama “Bu iş bu kadarla kalmaz, başka şeyler de gerekir ve öncelikle işi bilmeden tebelleş olmaya çalışan aklı evveller, elini eteğini çekmelidir” dediğim için, beni buluşmalarına bir daha çağırmamıştır. İşte birinci sorun budur. Bu tür buluşmalarda, işin kendisinden çok havası cıvası ile uğraşmak ne kadar saçmalıksa, işi sözüm ona dünya görüşüne, dahası o görüşün sözüm ona duayenlerine kurban etmek de o derece saçmalıktır. Çünkü sonunda iş (konumuz gereği tiyatro), kendini eylem alanında (sahnede) tarif etmek ve bunun için de zorunlu koşullar ister. Bunu bilmezseniz, organizasyondan oyun seçimine, kamuyla buluşturmaktan katılanlara dair tasarruflarınıza, nihayet buluşmanın amacına ve geri dönüşümlerine-çıktılarına dair her aşamada, lime lime dökülürsünüz. Sonuçta ortada ne iş kalır, ne de dünya görüşü!
Burada en kolay ve bir o kadar tehlikeli olan şey, “amatörlük” kisvesine saklanmaktır. Kuşkusuz amatörün coşkusuna, özverisine, çabasına kimse bir şey diyemez. Haydi, amatörlerin üstünden gayet profesyonelce para-rant-reklam kazanan kurnazları, şimdilik bir tarafa bırakalım. Siz o işe amatörce yüreklerle ve işlerle katılabilirsiniz, ama buluşmayı düzenleyenler de yarattıkları saçmalık üstüne aynı şeyleri söylüyorsa, “amatörlük” bir kılıfa, bahaneye ve taammüden suça dönüşmüş demektir. İşinizdeki amatörlük, hayat algınızda sürüyorsa, eyvah!
Gündüz en iri, en kallavi, en iddialı sözlerle kuramlar, doktrinler, teşhisler ve tahliller havada uçuşurken, gece kamuya açık gösterimlerde zavallı işleri “tiyatro” diye yutturmaya kalkarsanız, onun adına buluşma değil, ağzına yüzüne bulaştırma denir. Burada soru şudur, siz o buluşmayı sahi neden yapıyorsunuz? Bu da işin, bir başka alengirli ve artık yanıtlanması gereken sorusudur. Bu satırlar, izlediği saçmalığın nedenini “Hocam, biz ne yazık ki bu 20 dakikalık oyunu, Zeki ile Metin’in videosundan ve yalnızca iki provada çıkarabildik” diyenlerden öğrenen biri tarafından yazılıyor!
Bu tür etkinlikler, iyi niyetli “sponsorlar” ve onlardan daha önemlisi yerel yönetimler sayesinde yapılmaktadır. Düdükten bir salağın üç şarkı-beş kıvırtmasına kamyon dolusu para vermektense, böylesi buluşmaları desteklemek, elbette saygıdeğer bir tavırdır. Hepsine gönül dolusu teşekkürler. Ama yerel yönetimlerin bu işleri destekleme gerekçesi, bu işleri sormak ve izlemek zorunda olan yetkilileri ne iş yapar? Anımsadıklarım, yaşanmış ve işitilmiş bin “hadiseyle” müthiş eğlenceli bir kitap” olur ya, ben kırk yılın birikimiyle olası sonuçları söyleyeyim: a. Belediye Başkanı, “Bir daha böyle şeyler istemiyorum” der, b. “Desteklemiyorum desem, üstüme çullanırlar” diyerek iki kuruş verir ve ortalarda görünmez. Ve bana inanın, o belediye başkanı “kes yapıştır” haberleri önüne koyanları, odasından def eder. Sponsorlardan örnek vermeme gerek var mı? Dahası da var ve ne yazık ki köşe bitiyor.
Diyeceğim şudur ki, bu ülkede her şey zaten bir çıkmaz sokakta, her gün kafasını duvara vurmaktadır. Bir de sizi görmesek olmaz mı? Anlatacaklarım bitmedi. Çünkü birinin bu ezberleri bozması gerekiyor. Saçma işlere aptalca alkış tutmak, nereye kadar?