“Şahap Efendi’nin getirdiği kutu, bavulumun üzerinde duruyordu. Ne olduğunu merak ederek açtım. Bir kutu fondan… Benim dünyada en delicesine sevdiğim şey. Küçük kâtibin hediyelerinden birini dudaklarıma götürdüm. Fakat birdenbire gözlerimden yaşlar boşandı. Niçin böyle ağlıyordum, bilmiyorum…”

Bu kısa kesiti hatırladınız sanırım. Atamızın en sevdiği romanlardan olan ve Büyük Taarruz öncesi gündüz cephede kurmaylarıyla hazırlıkları yönetirken, akşamları da çadırında okuduğu başucu kitabı Çalıkuşu’ndan bir kesitle bugünkü yazıma başladım dostlar…

Müfettişlik görevi ile tüm Anadolu'yu gezen ve Anadolu insanını yakından tanıyan; Cumhuriyet dönemi edebiyatında önemli bir yeri olan Çalıkuşu, Yeşil Gece ve Anadolu Notları gibi Anadolu’daki yaşamı ve toplumsal sorunları ele aldığı ölümsüz eserlere imza atan roman, öykü ve oyun yazarı Reşat Nuri Güntekin öldü bugün dostlar. Akciğer kanseri teşhisi nedeniyle gittiği Londra’da, 7 Aralık 1956’da…

*****

25 Kasım 1889’da, Üsküdar’da doğar. Babası Askeri Doktor Nuri Bey, annesi Erzurum Valisi Yaver Paşa’nın kızı Lütfiye Hanım’dır. Çanakkale’de başladığı eğitim hayatına Galatasaray Sultanisi’nde devam eder. Burada 1 yıl okuduktan sonra İzmir’de Müslüman çocukların alınmadığı Frerler Okulu’na kaydolur. Bu okulu da bitiremeden ayrılmak zorunda kalan Reşat Nuri, 1912 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden mezun olur. Gençlik yıllarında İbnürrefik Ahmet Nuri ile Kelebek adlı bir mizah dergisi çıkarır. Milli Eğitim müfettişliğinin ardından milletvekilliği yapar. Romanlarındaki insancıl hava, yaşadığı bu rahat ve özgür hayata ve bu hayatın sağladığı koşullara bağlanabilir.

Bir romanı nasıl yazdığı ile ilgili bir soruya şöyle cevap verir Reşat Nuri: “Konu, pek ilkel şekilde aklıma gelir. Hiçbir zaman, hemen derhal bu konunun planını yapıp da yazmaya başladığım vaki değildir. Bulduğum konuyu, zihnimde bir kenara atarım. Onu francala hamuru gibi kendi kendine kabarması için uzun müddet bırakırım. Çok defa aradan birçok senenin geçtiği de olur. Bu müddet zarfında konuda bazı ilaveler yaparım. Bazı kısımlarını atarım, çıkarırım.”

Edebiyat kuramcısı, eleştirmen, yazar İnci Enginün ise Reşat Nuri Güntekin’in insana bakışını ve karakter yaratmadaki usulünü şöyle açıklar: “Reşat Nuri; şüphesiz ki toplumu, eğitim dünyasını ve dar dünyaları, sade yaşayışları içine hapsolmak zorundaki insanları en iyi anlatan yazardır. Birçok eserinde çok kuvvetli bir sosyal tenkit bulunur. Fakat ilk okuyuşta, okuyucunun bu cephesini hemen fark etmemesi mümkündür. Zira Reşat Nuri en derin ve hassas yaraları deşerken bile, okuyucusunun anlık tepkisini uyuşturan bir atmosfer oluşturur. İnsanı bilen, tanıyan ve zaaflarından dolayı insana acıyan yazar, okuyucusundan bu insanı kabul etmesini ister.”

*****

“Düşündüklerimi yapmaya kalksaydım, çiftlik işleri daha fena bir çıkmaza girecekti. Çünkü bunların hakikaten şairane hülyalar olduğunu anlamakta kendim de pek gecikmedim. Yalnız şu var ki, çektiğim sıkıntılar boşa gidiyor değildi. Seniha ile daima birbirimize tekrarladığımız, 'Mesuduz' sözünde, zannederim, bunların büyük rolü vardı. Vakitlerimizin büyük bir kısmı bunlarla kayboluyordu…”

1922 yılında yayımladığı ilk romanı Gizli El için şöyle söyler Reşat Nuri: “Gizli El, benim ilk romanımdır. Mütareke’nin ilk yılında Dersaadet isminde bir gündelik gazete çıkarmaya hazırlanan Sedat Simavi arkadaşım, benden bir roman istedi. O zaman tiyatro piyesleriyle uğraşıyor ve roman yazmayı hiç aklımdan geçirmiyordum. Yapamam dedim. Yaparsın, dedi, roman ile tiyatro zaten kardeş sanatlardır.”

*****

Yaprak Dökümü’nden sonra uzun süre bir eser yayımlamayan Reşat Nuri, 1938 yılında Yusuf ile Züleyha’nın sonradan gelişen ama geç kalınan aşklarının hikâyesinin anlatıldığı dokuzuncu romanı Eski Hastalık’ı yayımlar. Osmanlı’nın son dönemleri ile Cumhuriyet’in ilk dönemlerini kapsayan ve kökleri Padişah II. Mahmud devrine kadar uzanan Kocabaş ailesinin son ferdinin dilenciliği meslek edinmesinin anlatıldığı Miskinler Tekkesi, Reşat Nuri’nin son eseridir ve ölümünden 10 yıl önce 1946’da yayımlanır. Ölümünden 6 gün sonra 13 Aralık 1956’da defnedildiği Karacaahmet Mezarlığı’nda yatar şimdi, ebedi istirahatgâhında. Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla