Yıl 2002… İzmir Devlet Senfoni Orkestrası kentten köylere klasik müziğin büyülü dünyasını taşıyor. Yaz kış demeden haftanın belli günlerinde yol alıyorlar. Genç bir gazeteci olarak ben de ara ara konserleri takip ediyor, orkestra elemanlarıyla aynı otobüste yolculuk ediyorum. Gittiğimiz yerlerde insanların yüzlerindeki hayranlığı okudukça, notaların sunduğu alemlerin kapısından geçenleri hissettikçe ve müzik aleti çalmaya heves edenleri gördükçe mutlu oluyorum. Bu yolculuklardan birinde otobüsümüze bir rehber dahil oluyor. Geçtiğimiz her ağacın öyküsünü anlatıyor, her taşın hikayesini önümüze seriyor, bizi Anadolu medeniyetlerinin arasında dolaştırıyor ve bunları şiirlerle sarıp sarmalıyor, mitolojiyle zenginleştiriyor. Şairleri ve yazarlarıyla birlikte önümüze koyuyor. Anlatırken hangi kitabın kaçıncı sayfasından alıntı yaptığına dair dip notlar da veriyor. Sadece ben değil tüm otobüs ağzı açık onu dinliyoruz. O gün tanıyorum Prof. Dr. Şadan Gökovalı’yı… Sonra öğreniyorum tüm rehberlerin rehberi olduğunu. Bir rehber arkadaşım anlatırdı: “Şadan Hoca gezdirdiği grupla geldiğinde, biz susarız tüm gruplara o anlatır” derdi. Bugün hala bana; yazdıklarıyla, anlattıklarıyla, “bunu da gör, bunu da oku” dedikleriyle rehberlik ediyor.
***
İnsanlığı geleceğe hazırlayanlar, yaşadığı çağın önünde olanlardır. Biz onlara aydın deriz ki, karanlığı toplum adına aralasınlar. Bilgi, görgü, yetenek ve fikirleriyle hem çevrelerindekileri hem de kitleleri aydınlatabilsinler.
Dünya ozanlarının babası Homeros İzmirliydi. Dünya tarihinin atası Heredot Bodrumluydu. Bilimin, felsefenin babası Thales Sökeliydi. Anadolu halklarının savunucusu Hektor Çanakkaleliydi. Jule Verne’den asırlar önce uzay romanları yazan Lukianos Adıyamanlıydı. Şadan Gökovalı da Muğla Gökovalılıdır. Ne şanslıyım ki onu yakından tanıma şansına sahip oldum. Aynı gazetenin çatısı altında yazabilmenin şerefine eriştim.
Ali Murat Günay tarafından adına hazırlanan belgeseli izledikten sonra geçtiğimiz hafta sonu; Muğla’da adına açılan açık hava tiyatrosunu görüp, Akyaka’da adına verilen sokaktan geçip ve yine adı verilen kültür evinin açılışına katılabildim. Hayatı boyunca biriktirdiği pek çok fotoğrafı, belgeyi ve kitabı bu kültür evine bağışlamış Şadan Gökovalı. O kültür evindeki kitaplarla haşır neşir olacak insanları düşündükçe, daha bir keyifleniyor insan. Bu arada sadece ben değil pek çok öğrencisi, yakını ve seveni de oradaydı. O kadar çok insana dokunmuş ve dokunmaya devam ediyor ki kendisini hayranlıkla izlemeyi sürdürüyorum.
***
Eminim kendisine manevi evladım diyen Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir ile Azra Erhat da onu bir yerlerden izliyorlardır. Onlardan öğrendiklerini gelecek nesillere sunduğunu görüyorlardır. Ne demişti Cevat Şakir: “Ölsem, ölüm beni yenemeyecek, çünkü Şadan var.”
O bir Cumhuriyet çocuğu. Bizlere bir insanın kendisini nasıl geliştirmesi gerektiğini, neler üretebileceğini, iletişimi ve bilgilerimiz çevremize nasıl aktarabileceğimizi gösterdiği için teşekkür ederim. Ve Muğla Büyükşehir Belediyesi Başkanı Osman Gürün’e de, Prof. Dr. Şadan Gökovalı’ya yaşarken sahip çıktıları için teşekkürü bir borç bilirim. İzmir’de yaşayan, yıllarca Ege Üniversitesi’nde dersler veren, yüzlerce öğrenci yetiştiren Gökovalı’ya İzmir’in de sahip çıkacağına eminim.