Sevgili okurlarım, Prof. Dr. Halil Çivi, entelektüel bir bilim adamı. Aynı zamanda bir şair ve yazar. Memleket meselelerinde danışılacak bir aydın ve düşünür. Şimdi Cumhur İttifakı, 336 milletvekilinin imzasıyla TBMM Başkanlığı'na sunduğu "Türban Serbestisi ve Aile Düzenlemesi" ne ilişkin değişikler öngören anayasa değişikliği teklifinde bir kez daha referanduma işaret etti. Ancak, muhalefetin teklifi 360 oyun altında bırakarak Cumhur İttifakı'nın 2023 seçimleri için planladığı referandum hesabını boşa çıkarmakta kararlı olduğu kesin.  Cumhur İttifakı 360 milletvekili çoğunluğunu bulamayacağı için, Sayın Cumhurbaşkanı, referandum yolunu seçerek seçim süresince başörtüsü konusunu kaşıyarak seçim meydanlarında mağduriyet edebiyatı yapacak ve puan toplamaya çalışacak. Sevgili okurlarım, Türkiye'nin bir başörtüsü sorunu yok. Bu defter çoktan kapandı. Yukarıdan aşağıya dikte ettirilen bağlayıcı referandumlar ülkeye demokrasi getirmez. Ama diktatörlük getirebilir. Din, mezhep ve ırkçılık üzerinden Almanya'da Hitler'in, İtalya'da Mussolini'nin yukarıdan aşağıya yaptırdıkları bağlayıcı referandumlar Alman halkına ve İtalyan halkına  çok ağır bedeller ödettirdi. Türkiye'de buna benzer filmleri çok yaşadı. Tarih buna tanıktır.  Toplumlara yukarıdan aşağıya doğru empoze ettirilerek yapılacak bağlayıcı bir referandumun toplum için iyi sonuçlar vermeyeceğini halkımızın bilmesi gerekir. Bu konuyu sayın Hocamız Prof. Dr. Halil Çivi'ye sordum. Ben onun bilgeliğine ve engin görüşlerine güven duyuyorum. Aslında başta CHP ve Altılı Masa'nın içinde yer alan siyasi partilerin, yukarıdan aşağıya doğru yapılacak bir referandumun ne kadar büyük bir tuzak olacağını görmeleri ve düşünmeleri gerektiğini belirtmek isterim. Şimdi sayın Hocamıza soruyorum. Sayın hocam, referandumlar sadece demokrasi yolu mu, yoksa diktatörlüklere de yol açabilir mi? İşte Prof. Dr. Halil Çivi'nin bu konudaki görüşleri:

"24 Şubat 1993'te katledilen basın şehidimiz, rahmetli Sayın Uğur Mumcu'nun deyimi ile halkımız ve hatta aydınlarımız(!) bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olmayı çok seviyor.  Referandum ne demektir? Referandumların artıları ve eksileri var mıdır? Eğer varsa neler olabilir?

Halkımız uzun ve doyurucu bilgileri pek sevmiyor. Toplumun binde biri bile devamlı kitap okumuyor. Sözlü kültür hâlâ egemenliğini sürdürüyor. İnsanların çoğu şurup gibi içilen ya da hap gibi yutulan çok kısa bilgiler istiyor. Çerez gibi, atıştırmalık, dişe ve damağa dokunmayan kolay, akılda kalacak bilgilerin peşinde...

Özetlemeye çalışalım.

Referandum ya da halk oylaması, toplum için, herkesi ilgilendiren, yaşamsal konularda halkın görüşüne başvurmak demektir. Bu sözcüğün kökeni Latince "referendus" tur. Latince referre fiilinden türetilmiştir.

Referandumun diğer bir adı da plebisittir. Eski Greko- Romen kültüründe PLEPS halk demektir. Plebisit halka sormak anlamına gelir.

Referandum sözcüğü Türkçemize Fransızca dil yapısı ile girmiştir. Fransızca "fair" yapmak; "refair" yenilemek, tekrarlamak demektir. Daha önce bilinen bir konuyu yeniden halka sormak anlamına gelir. Referandum = Halk Oylaması. Kamuoyu konuyu referandum olarak tartıştığı için ben de halk daha iyi anlasın diye aynı sözcüğü kullanayım.

Hemen belirtmek gerekir ki referandumlar seçimlerden farklıdır. Seçimler siyasi iktidarı belirlemek ve devletin yönetici kadrosunu oluşturmak için yapılır. Örneğin siyasi iktidarlar ve meclisler seçimle görev yetkisi alırlar. Bu nedenle referandumlara seçim olarak değil, bazı zorunlu koşullarda seçimlere destek olmak üzere başvurulur.

Eski Grek ve Romalılardan beri, özellikle de 1789 Fransız Devrimi sonrası, birçok ülkede çeşitli gerekçeler ve amaçlarla referandumlar daha fazla kullanılır olmuştur.

Genelde biri önerici-fikir verici ve diğeri de bağlayıcı olmak ya da fikir sorma ya da kural koyma gibi iki tür referandum vardır. Örneğin " Türkiye NATO’dan çıksın mı yoksa çıkmasın mı?" şeklindeki bir referandum bağlayıcıdır. Aksine, "NATO Türkiye için faydalı mı, yoksa zararlı mı olmuştur" şeklindeki soruya yanıt aramak bağlayıcı değildir. Kamuoyunun, genel çoğunluğunun görüşünü öğrenmeye yöneliktir. Eski bir sözcükle söylemek gerekirse, önerici referandum zorunlu değil, istişaridir. Yaptırım ve kural oluşturmaz. Yönetenlere sadece bir fikir verir.

Referandumun biri aşağıdan yukarıya, yani halktan siyasi iktidara, diğeri de yukarıdan aşağıya yani siyasi iktidardan halka iki yönlü bir işlevi ve mesajı vardır.  Aşağıdan yukarıya olan işlev ve mesaj, halkın isteklerini siyasi iktidara yansıtmaya yarar. Seçim dönemleri dışında da siyasi iktidarların icraatlarını denetleme ve yanlışlarını değiştirmeye yardımcı olur.

Yukarıdan aşağıya olan referandum mesajı ise, çeşitli propagandalar yolu ile siyasi iktidarın isteklerini halka onaylattırmaya yöneliktir. Yukarıdan aşağıya doğru düzenlenen referandumlar genellikle siyasi iktidarların yetkilerini artırma ve faaliyetlerini genişletme amacı için yapılır. İktidarların otoriterleşmelerine zemin hazırlar.

Tarihsel kayıtlara göre, siyasi iktidarlardan halka empoze edilen mesajları kapsayan referandumlar çoğu zaman demokrasi karşıtlığıdır ve diktatörlük yolunu açabilir. Örneğin, Adolf Hitler Alman halkı üzerindeki DİKTATÖRLÜĞÜNÜ referandumla ve yukarıdan aşağıya gelen yoğun propagandalarla ilan etmiştir. Aynı şey Mussolini için de geçerlidir.

Aşağıdan yukarıya, halkın, mesajlarını siyasi iktidara ve Meslis'e ileten referandum mesajları ise, iyi niyetle, siyasi iktidarların bazı temel politikalarının halk tarafından onaylanıp onaylatmadığına ilişkin referandumlar demokrasiyi güçlendirebilir. Zaten referandumlardan beklenen de budur. Demokratik iktidarların görevleri halkın üzerinde baskı kurmak değil, topluma daha iyi hizmet yollarını arayıp bulabilmektir.

Özellikle de güçlü siyasi iktidarlarca halka empoze edilen referandum aygıtının temel ve çok önemli bazı sakıncaları kısaca şöyle özetlenebilir.

Halkın, ülke, devlet ve toplumun geleceği ile ilgili çeşitli konulardaki fikirleri çoğu zaman anlık ve konjonktüreldir. Çeşitli güç odaklarının etkilerine açıktır. Halkın büyük bir kısmının din, dil, ırk, cinsiyet ve benzeri konulardaki fikirleri akılcı ve bilimsel olmaktan çok sürekli, duygusal ve inançsaldır. Siyasi iktidarların ellerindeki iktidar ve medya güçleri nedeniyle kamu oyu kolayca manipüle edilerek yanıltılabilir.

Ayrıca ülkelerin temel, stratejik ve uzun vadeli sorunlarını EVET YA DA HAYIR gibi çok basit bir seçenekle belirlemek ve çözüm bulmak biraz safdillik olur. Çünkü İnsanlar ve iktidarlar geçici, toplum ve devlet ise kalıcıdır.

Ancak ülkemizde referandum olayının yeniden, hem de hiç beklenmeyen bir konudan aniden gündeme gelmesi, yazılı ve görsel basında uzunca tartışılması, hatta Ak Parti tarafından bir anayasa maddesi değişiklik önerisine dönüştürülerek TBMM'si gündemine sunulmasına neden olan olayı kısaca anımsatalım.

Önce CHP Genel Başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye'de başörtüsü sorununu kökten çözmek ve tamamen gündemden düşürmek iddiası ile Meclis'e bir yasa önerisi vereceklerini söyledi.

Bu öneri üzerine Ak Parti Genel Başkanı ve Sayın Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan ise karşı bir atağa geçerek başörtü konusunu yasayla değil, referandum yapılarak anayasa değişikliğine götürmeyi istedi.

Kendi bireysel fikrim o ki, Türkiye'de bir başörtüsü sonunu yoktur. Ortaya çıkan tartışmalar yapaydır. Bu nedenle ne bir yasal düzenleme ve ne de bir referandum ve anayasa değişikliği gerektirir. Tersi olursa hem zaman hem kaynak savurganlığı ve hem de toplumsal sürtüşme ve kutuplaşmaların yolu yeniden açılmış olur.

Ayrıca, uluslarüstü hukukla korunan ve ülkemizi de bağlayan temel haklar, din ve vicdan özgürlüğü vb. gibi konularda referandum yapılamaz. Üstelik Türkiye laik bir ülkedir. Din ve devlet işleri birbirinden ayrılmıştır. Devletin tüm inanç kümelerine eşit davranması anayasal bir zorunluluktur. Devletin inanç kümeleriyle ilgili eşitliği bozacak, bu kümelerden bazılarını avantajlı ya da dezavantajlı duruma getirecek düzenlemelerden uzak durması gerekir.

Kıssadan hisse ya da son söz:

Mevcut siyasi iktidarca gidilen iki referandum, ayrıca da Cumhurbaşkanının bağlayıcı referandumla, yani halkoyu ile seçilmesi ülkede ikircikli ve kutuplaştırıcı bir sosyolojik yapının doğmasına neden olmuştur. Toplumsal barış zarar görmüş, kederlerde ve kıvançlardaki sevgi ve kardeşlik bağlarının zayıflamasına neden olmuştur.

Zararın neresinden dönülebilirse kârdır. Ne yeni bir yasal düzenlemeye ve ne de anayasal bağlayıcı referanduma gerek vardır.

Çok kısa bir süre sonra yapılacak genel seçim en gerçekçi bir referandum ya da halk oylaması olacaktır.