Gregoryen takvimine göre 6 Mayıs, Eski Jülyen takvimine göre de 23 Nisan (Hıdrellez), Türkiye ve Balkanlarda halk bayramı olarak kutlanır. 6 Mayıs (ruz-ı Hızır) yaz başlangıcı olarak kabul edilir ve Osmanlılarda 6 Mayıs ila 8 Kasım arasında kalan sürece Hızır günleri denilir. Eskiden yıl yaz ve kış olmak üzere iki mevsim addedildiğinden, devlet işleri de buna göre düzenlenirdi. Büyük bir ihtimalle putperest kökenden (su ve yeşillik kültü) gelen Hıdırellez, şifa, uğur, bereket, mal-mülk, kısmet-talih günü olarak değerlendirilmiştir (A. Yaşar Ocak, İslam Ansiklopedisi).

Osmanlılarda Hıdrellez (6 Mayıs) kutsal bir gün olarak kabul edilmedi ancak bu günde halkın eğlenmesine resmen izin verildi. Hem Balkanlar hem de Anadolu coğrafyasında 6 Mayıs Hızır İlyas günü olarak bilinirdi. Devlet açısından sorunlardan biri, Hıdrellez Müslümanların kutsal günü olan Cuma gününe denk geldiyse ve bu günü gayrimüslimler Müslümanlara saygı göstermeden kutladılarsa, idare bazı zecri tedbirlere (tutuklama gibi) başvurdu. 1904 yılında Nişte Hristo oğlu Yorgi isimli ir köylü Rum erkek kutlamada aşırıya gittiği gerekçesiyle tutuklandı. Nişte Kıptiler ve gayrimüslimler ‘namus ve terbiye dairesine eğlendiklerini’ iddia etmelerine rağmen, olay mahkemeye intikal etti. Hâlbuki onlar ‘icra-yı şadmani ettiklerini ifade ettiler. Hıdrellez gününde Osmanlı kolluk kuvvetleri, mesire yerlerinde asayişi sağlamak için çaba gösterirdi. İstanbulda Veli Efendi, Çırpıcı, Haydarpaşa ve Üsküdar çayırlarına inzibat gönderilerek asayiş sağlanırdı. Hem Ortodokslar hem de İslamların, bu günde kurban kestiklerine ve misafirlere yemek verdiklerine dair az da olsa veriler var.

İstanbul’da Osmanlı saraylarında da bu kutlamaların yapıldığı anlaşılıyor. I. Abdülhamit, müneccimden Ruz-ı Hızır gününü tespit etmesini istemişti. Havaların hala neden soğuk gittiğini bilmek istemişti. Hızır günleri geldiği zaman, Harem halkı için her sene sayfiyye adı altında belli bir bütçe tahsis edilirdi. Anlaşılıyor ki Harem halkının doğaya ( kırlara, sayfiye yerlerine) çıkmak için bu para tahsis edilmişti. Saray askerlerine de sayfiye adı altında bu günlerde para ödenir ve mühimmat takviyesi yapılırdı. 1843 yılında Edirne’de Hıdırellez’in üçüncü günü Bektaşi tekkelerinin etrafında panayır kurulmasına izin verildi. Böylelikle hem halkın eğlenmesine izin veriliyor hem de bu vesileyle ticaretin artırılması hedefleniyordu. Konya’nın her yerinde Hıdrellezin beşinci günü bir çeşit piyango çekilişi yapılırdı. Kuşkusuz resmi bir tatil günü değildi. Onun için öğretmenlerin Hıdırellez gününde okula değil de, bu tür mesire yerlerine gitmeleri idare tarafından hoş görülmezdi. 1893 tarihli bir Osmanlı arşiv belgesine göre, Osmanlı kara ve deniz askerlerine ‘ruz-ı Hızır avaidi’ adı altında bir çeşit Hıdırellez avantası (hediye) verilmişti. 1904 yılında II. Abdülhamit, Hıdırellez günü, İstanbulda Darülacezeyi ziyaret etti. Burada bulunan Ortodoks Rum kilisesinde ayin yapan Rumlar, sultana dua ettiler. Hıdırellez gününde askerlere kuzu eti ve helva vermek de bir adet olmuştu. Aslında Hıdrellezin daha çok Ortodoks Rumlar ve Ermeniler tarafından kutlanan bir adet olduğu anlaşılıyor. Orta Asyada Türkler arasında pek bilinmediği ileri sürülebilir. Türkler Anadolu’ya gelince, Rumların Aziz (Aya) Yorgi kültüyle (Roma devrinde Hristiyanlığın yayışı esnasında Yorginin ejderhayı öldürerek kötülüğe galip gelmesi) Türklerin su ve yeşillik kültünün iç içe girdiği fark ediliyor. Buhara ve Semerkand’da Hıdırellez’in bilindiğine dair çok az veriler var. Anadolu’da kentlerde Hıdırlık denilen mesire yerleri bulunuyor. Halk Hıdırellez gününde bu tür mesire yerlerinde giderek eğleniyorlar. Hatta bu tür yerleri temizlemek ve korumak için vakıflar kurulmuş olduğunu da biliyoruz.

Osmanlı idaresinin Ortodokslara ait Aziz Yorgi ( Batı dillerinde: St. Georges) kültüne saygı gösterdiği görülüyor. Fatih Sultan Mehmet, Trabzon’un fethi sonrasında Tirebolu’nun Kıran Madeni köyünde bulunan Hızır İlyas kilisesini Rumların elinde bırakmıştı. Sonraki süreçte de kilise binası tahrip olunca Osmanlı idaresi bu kilisenin tamirine izin vermişti. Anadolunun birçok yerinde Hızır İlyas Kilisesi veya Manastırı adı altında Ermeni ve Rumlara ait dini mabetlerin mevcut olduğu belgelenebiliyor. Yine Hıdır İlyas ismiyle kale ve mahaller de epeyce mevcuttu. İstanbulun fethinden sonra Edirnekapı’da Atik Ali Paşa mahallesindeki Hızır İlyas Kilisesine de dokunulmadı. Heybeliada’daki Aya Yorgi manastırının diğer isminin Hızır İlyas olduğunu belirtmek gerekir. Yine Kula’daki Hızır İlyas kilisesi de fetihten sonra Rumlara bırakılmıştı. Türklerde, Hızır İlyas kiliselerinin Rumlara bırakılması gibi bir anlayışın olduğu belgelenebiliyor. Türk Folklor araştırmacısı merhum Pertev Naili Boratav (1907-1998), Hızır’ın karaların efendisi; İlyas’ın ise denizlerin efendisi olduğunu yazar. 6 Mayısta her ikisi denizde ve karada zorda kalanlara yardım eder. Başka bir görüşe göre, Hızır, genç bir erkek olarak, 5 Mayıs gecesi, Ellez ismindeki genç kadın ile buluşurlar. İki sevgili, bu gece neşeden ölürler. Dolayısıyla Türk geleneğinde Hızır, baharda bitkilerin yenilenmesini sembolize eder. Bolluk, mutluluk, şifa, taze hava demektir. İki gün boyunca ateşler yakılır, oyunlar oynanır, evler temizlenir, dilekler dilenir. Boratav, Hıdırellez’de, Ortodoksların Aya Yorgi Manastırını ziyaret ettiklerini, böylelikle hacı olduklarını, bahar etkinlikleri yaptıklarını ve dilek dilediklerini yazar. 7 Kasım (ruz-ı Kasım) ise Aziz Dimitri (MS. Dördüncü yüzyılda yaşamış olan Ortodoks aziz) günü olduğunu belirtir.

Rumların, Sonisa (Tokat’ta), Trabzon, Gümüşhane, Diyarbakır, Kayseri, Bafra, Kapıdağı (Bandırma) gibi yerlerde Hızır İlyas isminde kiliselerinin mevcut olduğu anlaşılıyor. 1883 yılında Yenişehirde (Bursa) Rumlar, Hızır İlyas yortusu yaptılar. Burada ayin düzenlediler. Hatta bu ayine bir kralın oğlu (ismi bilinmiyor) katıldı. Anadolu’da Hızır İlyas isimli mahallelere de rastlamak mümkündür. Galata, İzmir, Kula, Alaşehir gibi kentlerin bu isimde mahalleleri bardı. İlginç bir nokta, Urfa’da Süryanilerin de Hızır İlyas isimli bir mabede sahip olmasıdır. Yine Van’ın Çörşin köyünde Hızır İlyas Camiinin mevcudiyeti, Hıdırellez’in hem İslamlar hem Ermeni ve Rumlar ve hem de Süryaniler tarafından bilindiği ve kutlandığıdır. İslamlar bu günü kutsal (dini) bir gün olarak kabul etmezken, gayrimüslimler, Kıptiler de dâhil olmak üzere, dini bir gün olarak (ayin düzenlemeleri gibi) kabul etmişlerdir. Ermeniler arasında da Hızır İlyas kültünün olduğu görülüyor. Eğin ve Edirnede Hızır İlyas adı altında Ermeni kiliselerini bulmak mümkündür.

Hıdırellez, Osmanlı mali teşkilatında önemli bir gündü. Taşra vilayetlerine ait tüm masraf defterleri, Hızır günü ile Kasım gününde olmak üzere, iki defa, incelenmek üzere İstanbula gönderilirdi. Hıdrellez günüden önce kuzu kesimi de yasaktı.