"Ne şeriat, ne darbe!.. Türkiye bunlardan çok çekti" demişti. Ergenekon gibi iftira ve kumpas davasının içine sokulmuştu. Evine baskın yapan polisler evi hallaç pamuğuna çevirmişlerdi ve evde çok sayıda suç belgesi bulmuşlardı! Bu suç belgelerinin hepsi bilimsel makaleler, tıp kitapları, ders notlarıydı! Bunları çuvallara doldurarak götürmüşlerdi, evet. Suç aletleri emniyete taşınmıştı.
Sonra suç ortaya çıktı: Bilimdi.
Bilimden başka bir şey bulamamışlardı. Onunla da kalmadılar, kurduğu Dernek de basılarak belgeler toplanıp, götürüldü. Oradaki suç aletleri de burs alan, okutulan kız çocuklarının listesiydi! Dernek kurucuları ve üyeleri sorgulandı içeri alındı ve suçlandılar.
FETÖ'cülerin hedefi olan, iftiraya uğrayan bu kadın, kurduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile binlerce yoksul çocuğu hem okuttu hem de cemaatlerin kucağına düşmekten kurtardı. Gençlerimizi, çağdaş gereksinimlere uygun bir eğitim modeliyle yetiştirmek için ömrünü verdi.
Marie Curie bilimde bir çığır açıp, yaptığı buluşlarla insanlığa nasıl bir katkı koyduysa, o da bir tıp doktoru olarak yaptığı buluşlarla insanlığı hırpalayan cüzzam hastalığının çaresini bulmuştu.
O sadece bir tıp doktoru değildi. O aynı zamanda çağdaş eğitimin yılmayan bir gönül elçisiydi. İnsana saygılı, bilime, teknolojiye, özgür düşünceye dayalı, yaratıcı ve üretici bir eğitim anlayışını gençlere kazandırmak için ömrünü verdi.
 O Atatürk hamuruyla yoğrulmuş, yüreği ateş gibi bir Türk kadınıydı. “Ben Atatürk'ün kızıyım.” demekten hep gurur duymuştur. 1980 sonrası iktidarlar bilimsel eğitimi ders kitaplarından çıkarttıklarında, yüreğini ortaya koyup korkusuzca bu aymazlığa, bu bilim düşmanlığına direnmişti. Atatürk'ü ders kitaplarından sessiz ve derinden çıkartmaya başladıklarında, kurduğu kadın örgütüyle bir ordu gibi direnme cesaretini gösterdi.
O, "Atatürk'ü ders kitaplarından çıkarmak, onun heykellerini söküp atmak aymazlıktır, utanmazlıktır. Bu anlayışı şiddetle kınıyorum.” derken kurtuluşun öncü kadınları Kara Fatma gibi, Nene Hatun gibi korkusuz bir yurtseverdi. Türkan Saylan’la 2015 yılının Ekim ayında İzmir’de görüşme fırsatım oldu. Onu İzmir'de bir defa da olsa dinlemek benim için bir onur oldu.
O yiğit kadın: “Bu, emperyalizmin bizi bölmek için bir oyunudur. Dinimizle,  inancından dolayı örtünen kadınlarımızla hiçbir sorunumuz yok, ancak dincilerle, gericilerle her zaman sorunumuz var. Gerçek Müslümanlık Kuran'da yazılı olduğu gibidir.” dediğinde gericiler onu “Sen Müslüman değil, bir Hristiyansın.” diye yaftaladılar.
Dinci kesimlerin açtıkları çağdışı eğitim kurumlarında küçük çocukların ırzlarına geçildiğinde tepki vermeyen, suskun kalan sözde dincilere şiddetle karşı koyduğunda yine onu hedef tahtasına oturtmuşlardı.
Atatürk'ün devrimleri, kurulan yeni okullar, Cumhuriyetimizin onuru olan Köy Enstitüleri gibi bu topraklara atılmış en önemli bilim tohumları cehaleti yenmeyi kısmen başarsa da istenen başarı tam sağlanamamıştır. Pentagon’un bizzat planladığı 1980 askeri darbesi, Anadolu'da Atatürk devrimlerinin ve kadının kimliğinin silinmek istendiği bir milattır. Bu tarih itibariyle Türkiye'de kadın hakları geriletilmiş, kız çocuklarının okutulması engellenmiş, özgürlükler ve sendikal haklar tırpanlanmış, din ve vicdan hürriyeti yok edilmiştir. Türkiye laik eğitimden hızla uzaklaştırılmıştır.
Türkiye'nin Marie Curie’si bu cesur kadın, adaletin ve Cumhuriyetimizin yılmaz savunucusuydu. Çağdaş eğitim için ömrünü verdi. Binlerce kardelen yetiştirdi. Onun adı Türkan Saylan'dır. Marie Curie ve Türkan Saylan, ikiz kardeşlerdir. Onlar dünyanın en saygın bilim kadınlarıdır. Onlar bilimin ve özgür düşüncenin analarıdır.
Anıları önünde saygıyla ve şükranla eğiliyorum.