“Gündem” nedir? Herhangi bir sözlüğe baktığınızda, karşınıza şu tanımlamalar çıkıyor: Yerel ağızda; uysal, her şeyi kabul eden kimse ya da döveni boyunduruğa bağlayan eğri ağaç. Hukuk dilinde; ruzname. Bilimsel terim olarak; toplantılarda görüşülecek konulara dair çizelge. Haydi, İngilizcesini de ihmal etmeyelim: “Agenda”. Tümce içinde kullanışlarına da göz atalım. Bir konuyu, görüşülecekler listesine, yani gündeme alabilirsiniz. Bir konuya güncellik kazandırarak gündeme getirebilirsiniz. Doğal akışı içinde ilerleyen işleri bir yana bırakıp, derdiniz neyse ona göre gündem değiştirebilir ya da yaratabilirsiniz. Örnek vermeye gerek var mı? Şimdi bu tanımlara ve kullanma alanlarına bakıp, konuyu gülmece başta olmak üzere, türlü “mavranın” malzemesi yapmak olasıdır, ama bu yazının amacı o değildir.
Bugünün Cumhurbaşkanı, dün Başbakan iken verdiği sayısız beyanat ya da günde sekiz on yerde yaptığı konuşmalardan birinde şöyle demişti: “Gündemi belirleyemezsem, Başbakanlık yapamam.” Son derece haklıydı. Başarısı da, gün aşırı yarattığı gündem maddeleri kadar, muhalifliği laf yetiştirmeye indirgeyenlere, ucuz gaz almaları “itiraz”, kanıksanmış lafazanlıkları “seçenek”, olayı kayıkçı kavgasına indirgemek için elinden geleni yapan ve bunu “başarı” sananlara bakarsanız, gayet ortadadır. Çekildikleri zeminde, yalnızca o gün servis edilmiş “gündem maddesine” dair konuşmaları ve ertesi günkü maddeyi bekleşmeleri, teslim edelim ki karşıtlarından çok, iktidarın ve liderinin başarısıdır.
Öteden beri bu taktiği uygulayan Cumhurbaşkanı sanıyorum bu taktiği, ya önce alt yapı ve görev dağılımı hazırlandıktan sonra, ya da gündemi yarattıktan sonra ekibini ona göre yönlendirerek uyguluyor. Dünya görüşü olarak genelde 250, özelde 97 yıldır neye neden karşı çıktıklarını ve değiştirmek istediklerini, süreç içinde basamak merhale gayet iyi anlatmaları ve kanıtlamaları, birinci seçeneğe uzun ara fark kazandırıyor. Ki, uyguladıkları taktikler ve sonrasındaki işlemler, bunun laf ola yapılmadığının ve sağlam bir hazırlığın şaşmaz kanıtlarıdır. “İki adım ileri, bir adım geri” düsturu ise, aymazlar dışında herkesçe malumdur. Bu onların gerçeği, ya geri kalanın gerçeği ne? 1919 ve 1923’ün 100. yılı kapıdayken, yapılanlar ne? Örneğin, hayatın her alanını pervasızca belirleyen bu taktiklere ve uygulamalara karşı, haftada bir kanıksanmış konuşmacıların bıktırıcı laf sarfiyatları ile bayrak sallayıp-slogan atarak eşlik etmenin yeteceğini sanan ekran buluşmaları, her halde en çok iktidarı memnun etmektedir. Örneğin, magazin manşet atmayı siyasi bir “duruş” ve “mücadele” sanan, böyle yaparak gerçek sorunların gerçek biçimde tartışılmasını gölgeleyen, içini boşaltan, sulandıran ve iktidar sözgelimi o gündem maddesinden vaz geçtiğini söylese -bunun da hayli örneği mevcuttur- bunu bir “başarı” addedecek matbuattan, herhalde en çok iktidar memnun olmaktadır. “Vatan, millet, ordu, devlet” laf ebeliği içinde debelenip, neyi neden söylediğini bilmeyen, böylelikle iktidarın doğal koalisyon üyesi durumuna düşenlere gelirsek, bu yazı bitmez. Ki bunların bir kısmı, zaten doğal üyeliklerini ilan etmiş, diğerlerinden birkaç adım öne geçmiş, iktidardan çok iktidarcı olmuş durumdadır. Kullanım süresi bitenler de, bir köşede sızlanmaktadır. Ne acı bir fotoğraf!
Köşe bitiyor, sadede gelelim. Bu koalisyonun anlamadığı şudur: Savundukları, dayattıkları ve bunun için elden geleni yaptıkları şeyin bugünkü dünyada karşılığı yok. O yüzden dayattıkları gündemciklerin de hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Reddettikleri, yıkmaya, dönüştürmeye çalıştıkları şey, insanoğlunun "aydınlanma" denilen büyük ve geriye çevrilemez gerçeğinden beslenmektedir. Solun "devrim" dediği, bu gerçekliğin yürüyüşüne dair "daha ileri" şiarından esinlenir, güç alır. Emek, eğitim, bilim, insan hakları, demokrasi, laiklik, çağdaş hukuk devleti gibi gerçek gündemi elinde tutamayıp, bu uyutma taktiklerinin peşinden sürüklenmek olsa olsa çapsızlığı anlatabilir. Kendini "sol" olarak tanımlayan kimi unsurların, bu oyuna düşmeleri, düzenlerine su taşımaları, aymaz hayallerle oyalanmaları ise utanç vericidir. Sloganı hamaseti bırakın. Soru net: Onlar ne yaptığını gayet iyi biliyor, ya siz?