Moldovan sözcüğünün Osmanlı terminolojisine, Osmanlı-Rus ilişkilerinden dolayı, 19. yüzyıl ortalarında geçtiği anlaşılıyor. Boğdan ve Boyar sözcüklerinin yerini, Moldova ve Moldovan sözcüklerinin aldığı görülür

Putin’in Ukrayna’yı işgaliyle birlikte, Doğu Avrupa’daki Ukrayna, Moldovan ve Rumen gibi 19 ve 20. yüzyıllarda oluşturulan ‘modern kimlikler’ yeniden tartışma konusu oluyor. Tarih, Büyük Güçler’in yayılmacı amaçları için, yeni kimliklerin oluşturulmasında veya kaldırılmasında etkili bir araç olarak kullanılıyor. Ukraynalı kimliği zamanımızda yoğun biçimde tartışılıyor. Sıranın Moldovalı (Moldovan) ve Rumen kimliklerine geldiği açık.

MOLDOVA VE MOLDOVANLAR

Bugünkü Moldova nüfusunun yaklaşık dörtte üçü etnik Moldovanlardan oluşuyor. Bunlara ek olarak, Ukraynalılar, Ruslar, Gagavuzlar, Romanlar (Çingeneler), Bulgarlar, Yahudilerden oluşan daha küçük nüfuslar var. Osmanlı-Türk tarihi açısından bakarsak, Moldova neresidir ve Moldovan kimdir? Öncelikle Moldova sözcüğünün Romence olduğu ve bugün Romanya’da bulunan bir nehrin isminden geldiği biliniyor. Türkler ise bu topraklara Boğdan demişlerdir. Boğdan (bazen Karaboğdan) sözcüğü, Osmanlı terminolojisinde, Moldova sözcüğüne göre, daha eski bir kullanıma sahiptir. Merhum Halil İnalcık’ın yazdığı gibi, Osmanlı sultanları, Boğdan’ı, 15-16. yüzyıllarda darülharp olarak sınıflandırmışlardır; voyvoda (başkumandan, idareci anlamında Slavca bir sözcük. Voyvodanın eşine Osmanlı belgelerinde domna denilir) ve düşmanlarına karşı himaye ettikleri için, onlardan haraç almışlardır.

BOYARLAR

Osmanlı-Boğdan ilişkilerinde Boyar sözcüğü karşımıza çıkar. Boyar, (18. yüzyılda Şam Türkmenlerinden bir boyun adı olduğu gerçeğini bir kenara bırakırsak) bu bölgede zengin köylü ağalarına verilmiş olan bir unvan ve rütbedir. Bunlar 17. yüzyılda büyük toprakların sahibi oldular ve köylüleri köle statüsüne indirdiler. Fakat İstanbul’da Osmanlı Sultanının onayıyla Fenerli aileler tarafından atanan Boğdan voyvodaları, Boyarların gücünü kırdılar. 1740’ta Divan tercümanı (dragoman) Fenerli Rum Kostantin Mavrokordato (1711-1769), burada köleliği kaldırdı. Köylüler özgürleştiler. 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile Çarlık Rusyası, Boğdan’ın hamisi olunca, Osmanlı sistem ve anlayışı değişmeye başladı. Rusya, 1812’de Boğdan’ın Besarabya bölgesini ilhak etti. Boyar sözcüğü Rusça’ya Boyarin olarak geçti. Çarlar Boyarları kaldırmak istediler.

Moldovan sözcüğünün Osmanlı terminolojisine, Osmanlı-Rus ilişkilerinden dolayı, 19. yüzyıl ortalarında geçtiği anlaşılıyor. Boğdan ve Boyar sözcüklerinin yerini, Moldova ve Moldovan sözcüklerinin aldığı görülür. 18. yüzyılda Osmanlı terminolojisinde Boğdan beyi, Boğdan başbuğu, Boğdan voyvodası, Boğdan Beyliği, Boğdan Boyarları olarak geçen kelimeler, 19. yüzyıl ortalarında değişmiş görünüyor. Dört önemli güç (Osmanlılar, Ruslar, Avusturyalılar, Polonya) arasında kalan bu topraklar, 1859’da Eflak ve Boğdan’ın Koza Bey’in (Alexandru Ioan Cuza 1820-1873) önderliğinde birleştirilmesiyle, Memleketeyn adında yeni bir devlete ait oldu. Bu tarihlerden itibaren, Osmanlı terminolojisinde, Boğdan voyvodası yerine Hospodar (Slavca gospodar/gospodin, başkumandan ve toprak ağası anlamında), Boğdanlı yerine de Moldovan milleti (Osmanlı arşivi İMVL. 451.20163) veya Moldovan taifesi sözcükleri kullanılmaya başladı. Bir Boyar ailesine mensup olan Koza Bey (Alexandru Ioan Cuza, Türkçesi böyle), aslında Moldova’da Türk ve Rus idaresine karşıydı. Romen kimliğinin oluşturulmasının yanı sıra, o, Moldovan kimliğinin oluşturulmasında etkili oldu. 1859’da Eflak-Boğdan prensi seçildi. Manastırların topraklarına el koydu. Bunları köylülere dağıttı. Burada Osmanlının tımar ve öşür sistemin kaldırdı. 1864’te Romanya’nın ilk anayasasını hazırladı. Aslında 1349’da bağımsızlığını elde eden Boğdan Prensliği, uzun yıllar, vassal statüde de olsa, Türklere ve Macarlara direnmesini bildi ama 18. yüzyılda Rus yayılmasından kendisini kurtaramadı. Zira toprakları, Avusturya ve Çarlık Rusyası arasında paylaşıldı. 1821’de Boğdan, İstanbul merkezli Fener rejiminden kurtuldu ama daha kötüsü Rusya’nın etkisi altına girdi. Kırım Harbinde Ruslar yenilince, Boğdan, kısmen de olsa yeniden Osmanlı egemenliğine (Memleketeyn, Kuza Bey’in sayesinde) girdi. Osmanlı sultanı, Memleketyn’i 1861’de tanımak zorunda kaldı. İmtiyazlarının büyük bir kısmını (cizye, haraç gibi vergileri toplama hakkı) kaybetti. Demek ki, Büyük Güçler (Osmanlılar, Rusya (sonra Sovyetler), Avusturya ve Polonya) Boğdan’da oluşan ve tarihsel kökenleri mevcut olan bu kimliği, kendi menfaatleri doğrultusunda değiştirmek ve Moldova’yı vassal bir devlet yapmak istediler. Rusların Moldova’ya başlangıçta ‘Boyarlar yoluyla’ sızdığı anlaşılıyor. Çarlar, Boyarlara bazen destek vererek bazen de onların yetkilerini sınırlandırarak, toprak ve seçim sistemini değiştirerek, nüfuzunu devam ettirme yolunu seçtiler. Rus nüfus, Moldova’ya, Çarlık Rusyası ve Sovyet yönetimi dönemlerinde, genellikle memur ve işçi olarak geldi. Rus yayılmacılığı, Moldova dilinin Kiril alfabesiyle yazılmasıyla pekiştirildi. Moldova alfabesi ancak 1989’da Latin alfabesine değiştirildi. Çarlık devrinden gelen bir gelenekle Moldovanlar, Rusçayı ikinci dil olarak benimsemek zorunda kaldılar. Rumence, Ukraynaca, Gagavuzca da konuşulan diller arasındaydı. Gagavuzlar, aslen kırsal bir halk olup, 18. yüzyılda Bugaç ovasında yaşıyorlardı. Bulgarlar da, aynen Gagavuzlar gibi kırsal bir nüfustu ve Moldova’nın güney kesimlerinde bulunuyorlardı. Romanlar ise her devirde sayıca azdı. Britanica Ansiklopedisinde Moldova’daki Rus idaresi üzerine şu tespitler yapılmıştır: “Rus yönetimi başlangıçta liberaldi. Özerklik 1818'de verilmişti ve 1828'e kadar yürürlükte kalmıştı; Boğdanlı bir Boyar, vali yapılmış ve bir Moldova başpiskoposu atanmıştı. Bununla birlikte, serfliğin getirilmesinden korkan birçok Moldovalı köylü, Prut nehrini geçerek ayrılmıştır. 1869'da zemstvo sisteminin getirilmesi, bir ölçüde yerel özerklik sağlamış, ancak daha sonra hem sivil hem de dini yönetimde bir Ruslaştırma politikası izlendi ve büyük ölçüde okuma yazma bilmeyen köylüler üzerinde çok az etkisi oldu. Romanya krallığının kuruluşu (1881) Moldavya milliyetçiliği için bir çekim merkezi oluşturdu, ancak 1905 Rus Devrimi sonrasına kadar Besarabya'da hiçbir canlı hareket gelişmedi. Hareketin gücü Boyarlardan (büyük ölçüde Ruslaştırılmış) değil, okul öğretmenleri ile kilise rahiplerinden geliyordu. Besarabya, Rus yönetimi altında bir miktar refah elde etti. Odesa’ya demiryolu bağlantısı yapıldı. Besarabya'nın tarımsal ürünleri için, iyi bir pazar oluşturdu. Kişinev nispeten gelişen bir şehirdi, ancak 1903 ve 1905'teki pogromlarda (şiddet hareketleri) dini gruplar ciddi şekilde acı çekti. Rus İmparatorluğundaki devrimci ve milliyetçi hareketler, Mart 1917'de ılımlı Sosyalist Devrimci Aleksandr Kerensky'e destek ilan eden Besarabya'ya hızla yayıldı. Nisan ayında Ulusal Boğdan Komitesi, özerklik, toprak reformu ve Rumen dilinin kullanılmasını talep etti. Benzer haklar, Dinyester'in doğusuna yerleşen yaklaşık 400 bin kişi olan Moldavyalılar için de talep edildi. Ukrayna’daki bağımsızlık için çıkan olaylar, Moldova’yı da ateşledi. Bolşevikler, Ocak 1918'de Kişinev'i işgal ettiler. İki hafta içinde Rumen kuvvetleri tarafından sürüldüler ve daha sonra 6 Şubat 1918’de Sfat, Besarabya'yı Rusya ile tüm bağlarından vazgeçerek bağımsız bir Moldova Cumhuriyeti ilan etti. 1924'te Moldova Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne dönüştü.

HOSPODAR-GOSPODAR NEDİR?

Hospodar, 19. yüzyıl ortalarında, Eflak ve Boğdan voyvodası yerine kullanılan bir sözcüktür. Fenerli beyler (Fanariot/ Fanaraki), Eflak ve Boğdan’ı Osmanlı padişahların vekilleri olarak idare ettiler. İstanbul’daki mahkemelerin küçük bir kopyasını Yaş ve Bükreş şehirlerinde kurdular. İstanbul Ortodoks Kilisesi, hospodarların atanmasında, entrika ve yolsuzluğa bulaştı. Bunların görev süreleri üç yıldan daha azdı. Rüşvetle atanan bir makam olduğu için, hospodarlar, yerel halka (Moldovanlara)  karşı açgözlü davrandılar ve üzerlerinde baskı kurdular. Bazı hospodarlar, Rum-Yunan kültürünün hamisi olarak ortaya çıktılar ve Boğdan’daki toprak reformuna destek verir göründüler. Osmanlı sistemine bağlı olan hospodarların bir kısmı, Avrupa’daki entelektüel çevrelerle irtibat kurdular.