Bir başka şaşkınlık, telaş, umut, coşku duyuyorum Mayıslarda. Kendimi sevgiye, dostluğa, barışçıl duygulara, şiire kışkırtıyorum. Yaşama sevincim katlanıyor. Gönlüm uçarı bir çocuk gibi göklerde gezgin.

“Mayıs ayların gülüdür” diyordu Sabahattin Ali. Doğayı, sevgiliyi anarak. Dertlerin unutulduğu, göklere karşı yatıldığı, kuşların seslendiği, yaşama sevincinin arttığı bu ayın dörtlüklerle resmini çiziyordu. Her dörtlüğün sonunda şöyle sesleniyordu: “Mayıs’ta gönlüm delidir.”

***

Sait Faik “Bir İlkbahar Hikâyesi” ne nasıl başlardı sahi? “İlkbahar bir bayram, bir uyanış, bir mucize, bir çılgınlık, olamayacak gibi duran bir şeyin oluşu, ilkbahar şu, ilkbahar bu… Kuş, papatya, gelincik, çayır, çimen, ağaç, çiçek, mimoza, zakkum, su sesi, hindiba, Çingene, kuzu… Klasik ilkbaharların içinde hepsinin; hatta sülüğün bile yeri vardır. Unuttuklarım da çoktur, en mühimi nisan, mayıs güneşi.”

Daha Mayıs’ın ilk gününde başlar şaşkınlık, canlılık, coşkunluk, devinim… 1 Mayıs’tır adı bayramın; işçiye, emekçiye, birlik ve dayanışmaya, haksızlıklarla savaşıma çağrının adı.

Bahar gelir, doğa donanır çiçeklerle, yeşillerle, börtü böceklerle. Bahar gelir, Mayıs olur, şiirin Ahmed Arif’i seslenir: “Haberin var mı taş duvar? / Demir kapı, kör pencere / Yastığım, ranzam, zincirim / Uğruna ölümlere gidip geldiğim / Zulamdaki mahzun resim / Haberin var mı? / Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş / Karanfil kokuyor cıgaram / Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…"

***

Mayıs’tır; bir yanı sevinçse, şenlikse öte yanında hüzün de vardır. Hele ki 6 Mayıs’a devrilmişse gün; Deniz Gezmiş , Hüseyin İnan, Yusuf Aslan “toplumsal ayırımcılığa karşı çıkan işçilerin ve emekçilerin haklarını savunan, eşitlikten ve emekten yana olan, baskıcı yöntemlere karşı duran, emperyalist sömürüye karşı kavga veren, insanca bir düzenin kurulması için kavga eden” üç insanın, 49 yıldır yaşları hep genç kalan üç fidanın yaşamdan koparılışının kederli yıl dönümüdür.

Gene Can Yücel’e gidelim, onun en an anlamlı şiirine Bizim Deniz’e: “En uzun koşuysa elbet /Türkiye’de de Devrim / O, onun en güzel yüz metresini koştu / En sekmez luverin namlusundan fırlayarak … / En hızlısıydı hepimizin / En önce göğüsledi ipi… / Acıyorsam sana anam avradım olsun / Ama aşk olsun sana çocuk, Aşk olsun…”

***

Sevdiğimiz nice şair, yazar, sanatçı Mayıs’ın değişik günlerinde yitikler kaydına geçmediler mi? Onlar, yani Orhan Burian, Haldun Taner, Sermet Muhtar Alus, Sait Faik, Tahsin Nahit, Memduh Şevket Esendal, Ercüment Behzat Lav, Ziya Paşa, Nurullah Ataç, Vasıf Öngören, Edip Cansever… Mayıs’larda göçmediler mi öte yakalara?

Toprağı, suyu ısıtınca, ağacı yeşertince, göğün mavilerini ortaya çıkarınca, güneşi kızdırmaya başlayınca “lirik, kırgın ve buruk bir sesle, ama inatla umudunu haykıran” şiirin erken ölümlülerinden Arkadaş Z.Özger’i unutmak olası mı?

2 Mayıs 2016’da yitirdiğimiz İzmirli şair dostum Baha Önem’i de unutmadım elbette. “Balkonlarda yaseminler, sardunyalar / eğilip kokluyorum, içimde tarifsiz bir arınma / ve her sabah bir bulutla çıkıyorum sokaklara en yalın arkadaş çünkü, içimdeki nehrin dışa vuran buğusu” dizelerini de anımsayarak…

Tam da bugün 5 Mayıs 1960’ta kitlesel '555 K' olayı… Gençliğin, halkın Ankara Kızılay'daki coşkulu buluşması. Sonrası 27 Mayıs kalkışması…

Kurtuluş Savaşı ateşinin yakıldığı anlamlı, değerli günün adı da 19 Mayıs 1919 değil mi?

Mayıs bu; şiirin, öykünün, ezginin, sanatın, yazının, ödüllerin, devinimli, eylemli zamanların, özgürlüklerin, barışın, bayramların ayı…