Sabah saatlerinde yolunuz bir okula düşüyor... O da ne? Kapıdaki görevli kitaptan başını alamıyor. İçeri geçiyorsunuz temizlik görevlisinin elinde kitap. Kantin çalışanları ortada görünmüyor çünkü hepsi okuduğu kitaba dalmış. Sınıfların gürültü çıkarmamasının nedeni de her öğrencinin kitaba gömülmesi. Öğretmenler odasındaki öğretmenler, okuldaki yöneticiler ve okul müdürünün de elinde kitap var... Böyle bir okul var mı? Derseniz var; Urla'daki Yücel Toncguç Koleji... Ben olayı biraz senaryolaştırdım ama durum aşağı yukarı böyle...

Yücel Tonguç'ta eğitim gören ilk ve orta okul öğrencileri güne kitap okumakla başlıyor. Okul yönetimi, öğretmenler ve diğer personel de bu okuma etkinliğinde onları yalnız bırakmıyor...

Burada amaç öğrencilerin okuma alışkanlığı kazanması...Aslında bu, bilinmeyen yeni bir metod değil. Okul, eğitimdeki yol haritasını her geçen gün değeri daha iyi anlaşılan Köy Enstitiüleri modelinden almış. Eğitimin temelinde de okuma alışkanlığının kazanılması var. Okuma alışkanlığı kazanan öğrenciye bilgi aktarılmasının daha kolay olacağı düşünülüyor. Mantık doğru olunca da eğitim kalitesi doğal olarak artıyor...

52 yıllık Eğitimci Erdoğdu Özcan Hoca'nın rehberliğinde okulu gezerken çocuklara sorumluluk vermenin ne kadar önemli olduğunu hissediyorsunuz. Zaten okulun eğitim felsefesinde şu maddeler var; Analitik, yaratıcı, duygusal zekası yüksek, dikkatli, duyarlı...

Aslına bakarsanız bu özellikleri bir bünyede toplayan öğrencinin başarılı olmaması mümkün değil. Zaten Köy Enstitüleri eğitiminden uzaklaştıktan sonra Türkiye'de en çok eksikliği hissedilen maddeler sayılsa herhalde bu altı madde yine ilk sıralarda yerini alır.

Bizim okulda bulunduğumuz gün, çadırlar kurulacak ve öğrenciler geceyi çadırda geçirecekti. İlk okul ve orta okul yaş grubundaki çocuklar için bu çok önemli bir sorumluluk demek. Böyle etkinliklerin çocukları olgunlaştırdığı da bir gerçek. Okulda dikkatimi çeken bir başka konu da yöneticilerin, öğretmenlerin tavrı oldu. Okul Müdürü Senem Takmaz başta olmak üzere bilgi veren bütün öğretmenler öylesine içten bir şekilde yapılan çalışmaları anlattılar ki, bu samimiyet bize de geçti. Bir müddet sonra okulla bütünleşmeye başladık.

Tabii mesele sadece iyi anlatmak değil. İyi şeyler yapmak ve iyi eğitim için kolları sıvamak. Bu konuda tecrübeyle gençlik birleşmiş.

Bir başka artıları da yaratıcılığa öne vermeleri ve teşvik etmeleri. Bu mantık okulu standart eğitimin bir tık üzerine taşımış.

Koridorlar çocukların yapığı çalışmalarla dolu. Böyle olunca de öğrenci kendi eserinin sergilenmesinin gururunu yaşıyor ve daha iyi bir şey yapabilmek için moral bulmuş oluyor.

Okulun tek eksiği ise lisenin olmayışı... Ana okulundan itibaren verilen eğitim, orta okulda son buluyor. Yöneticiler de bu eksikliğin farkında... Lise için kolları sıvamışlar. İlk aşamada binasını inşa etmeyi planlıyorlar. Düşüncelerini kısa sürede tamamlayabilirlerse gerçekten çok önemli bir eksiği gidermiş olacaklar ve iddialarını ünversite giriş sınavlarında da gösterebilecekler.

Kolejin fiziki şartlarına gelince, çok ciddi bir avantajları var. Çünkü okul, orman içinde. Düşünün bahçesi otopark olan okullar varken, çocuğunuz orman içinde basketbol, voleybol ve futbol sahaları olan bir okulda okuyor... Bu durum Türkiye şartları için önemli bir lüks, önemli bir ayrıcalık.

Türkiye'de eğitimin düzeyi her zaman tartışma konusu olmuştur. Ama Yücel Tonguç Koleji gibi okulları görünce, eğitim konusunda umudum da artıyor. Beni en çok umutlandıran da eğitimcilerin sadece akademik bilgi ile yetinmemeleri. Akademik bilgi tabii ki önemli. Ama bir öğrencinin sosyal terbiye, toplum içindeki davranış, sorumluluk alabilme, kendini ifade edebilme gibi becerilerle donanması en az akademik bilgi kadar önemli. Bu konuda heyecanla çalışan öğretmenleri görmek de güzel bir şey...

Başta, İzmir eski belediye başkanı Aziz Kocaoğlu ve Urla'nın eski belediye başkanı Bülent Baratalı olmak üzere, bu okulun oluşmasına maddi maevi katkı sağlayan siyasetçi ve iş insanlarını tebrik etmek lazım. Saygı duyulacak bir iş başarmışlar...