Türk liderliğindeki artan otoriter eğilimi derin üzüntüyle karşılıyoruz. Gazetecilere baskıyı, gazete ve televizyonlara yasa dışı şekilde el konulmasını kınıyoruz. Türk Hükümeti yolsuzlukla mücadele konusunda açık ve tutarlı sinyaller vermeli. Temel haklar, adalet, özgürlük ve güvenlik alanında acil reforma gitmeli. Din ve devlet işleri birbirinden ayrılmalı.”
Bu ağır cümleler, Avrupa Parlamentosu'nun yıllık olağan Türkiye raporundan. Strasbourg'da yapılan oturumda çoğunlukla kabul edilen rapor, her onurlu Türk'ün yüzünü kızartacak nitelikte.
Bitmedi. Geçtiğimiz hafta adeta bombardıman altında kaldık. ABD Dışişleri Bakanlığınca yayınlanan İnsan Hakları Raporu da zehir zemberek. Raporda, yargıda zayıf idare, ifade özgürlüğüne hükümet müdahalesi, hem basına hem de muhalefete uygulanan baskılar Türkiye'deki en önemli sorunlar olarak vurgulanıyor. Cumhurbaşkanı'nın gazetecilere kamuoyunun önünde yaptığı tehditler, kadınlara yönelik cinsiyetçi aşağılama iddiaları, toplumun her kesimine karşı açılan hakaret davaları, 17-25 Aralık yolsuzluk davalarını kapatmak için hakim ve savcıların görevden alınmaları raporun diğer ana başlıklarını oluşturuyor. Raporun bir başka ilgi çekici yanı Erdoğan'ın adının bu İnsan Hakları Raporu'nda tam 25 kere geçmesi.
Bitmedi. Geçtiğimiz haftanın gündeminde Almanya'da bir televizyon programında Jan Böhmermann adlı bir programcının okuduğu şiirle Erdoğan'a hakaret edildiği iddiaları yer alıyordu. Almanya Başbakanı Merkel, programcı hakkında soruşturma açılmasına izin verdi. Ancak Türkiye'ye bir uyarıyı da ihmal etmedi;
Basın özgürlüğü burada yürürlükte. Ve biz bunu Türkiye'den de talep edeceğiz.”
Haftanın bombardımanı bir türlü sonlanmadı. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNİCEF) Raporu da ülkemiz açısından hiç iç açıcı değil. 35 ülke arasında yapılan sıralamada Türkiye çocuklar arasında eşitsizliğin en yaygın olduğu ikinci ülke. Eğitim alanındaki sıralamada ise Türkiye listede hiç yok. Neyse ki Raporda Ensar Vakfı'na ve çocuk tacizlerine yer verilmemiş.
İşte böyle bir haftayı geride bıraktık. Yediğimiz sağlı-sollu yumruklarla adeta bir kum torbasına döndük. Ülkeyi bu hale getiren AKP'nin tek çabası halkın gerçeklerini öğrenmesini engellemek. Haliyle o ünlü fıkrayı hatırladık;
Zavallı boksör, güçlü rakibi karşısında aldığı yumruklarla güç durumda, imdadına gong yetişiyor. Köşesinde terini silen antrenörü;
Çok iyisin bu rauntta devireceksin rakibini” diyor.
İkinci raunt daha beter dayak yiyor zavallı boksör. Devrilmek üzereyken yine gong'la kurtuluyor. Antrenörü boksörün kanlarını silerken;
Tamam böyle devam et. Bu raunt işi tamam, az kaldı.”
Üçüncü raunt tam bir felaket. Gong çaldığında bizim boksör tanınmaz halde. Antrenörde aynı nakarat;
Harika dövüşüyorsun. Böyle devam et. Bu raunt kesin devrilecek.”
Boksörümüz zar-zor açtığı ağzıyla konuşmaya çalışıyor;
Tamam anlıyorum, devireceğim de beni kim dövüyor?”