Görünmeyen; ama ölümlerle varlığını duyuran… Çığ gibi yayılan, yıkımı, kıyımı yüksek… Çılgın mı çılgın…

Gecemize, gündüzümüze, tüm zamanlarımıza egemen…

Dünya diken üstünde. Belirsizlik, şaşkınlık, korku, kaygı, kargaşa içinde insanlar. Büyük bir yalnızlıktayız!

Bizi bugünlerde en çok kitaplar ve okumalar çoğaltıyor, şiire yoğunlaştırıyor. Ah şu ölümler de olmasa… Derken ölüm haberleri de peşimizi bırakmıyor!

Ne diyordu Enver Gökçe? “Gitti vadesiz, gencecikken / Yiğitken, güzelken, incecikken / Ölüm, adın kalleş olsun!”

Evet, bir yandan korona ortalığı kasıp kavururken, günlerimizi zehir ederken, yaşama alanlarımızı karartırken, sanat-yazın dünyasından da ölüm haberleri eksik olmuyor.

***

Ömer Akşahan: “Yönetmeni olmayan bir ölümdür oyun”

Açılır ayraç, önce 1953 sayıları yazılır sevinçle; araya bir küçük çizgi konur, sonra 22 Mart 2020 diye hüzünlü bir sayı daha eklenir; ayraç kapanır! Ayracın içindeki sayılar 67 yıllık bir yaşamı belirler; o da Ömer Akşahan’dır.

Eğitimcidir, şairdir, yazardır, gazetecidir; ama tutkuyla, özveriyle, özenle 8 yıldan bu yana yayımladığı Tmolos Edebiyat Dergisinin babasıdır. Ödemiş’ten dünyaya seslenir.

Akşahan’ın yaşam bağı şiirdir; can yoldaşı, arkadaşı, sırdaşı, sığınağı… “İnanıyor ve haykırıyorum; şiir mabedinde yanmayan hiç kimse, ben buyum, ben şuyum diyemez. Tek inancım, ömrüm oldukça yazmaya, gerekirse yazdırarak da olsa şiire ihanet etmeyeceğim.”

Şiire ihanet etmedi, yayımladığı Tmolos Dergisiyle de şiire inananlara sayfalarını hep açık tuttu.

Ne diyordu Söz Atlası şiir kitabındaki “Oyun” şiirinde: “ne gerek var ayrıntıya / söyle sahnede son sözünü / senden öte ne var / ey ölüm! (ışık söner/çöpçü yüreksizdir) / Yönetmeni olmayan bir ölümdür oyun”

İyi ki aklımızda, içimizde kalmadı. İyi ki Onu 30 Ocak 2019’da Vefa İstasyonumuza konuk etmişiz. Hastalığına karşın dirençle sürdürüyordu savaşımını, şiirini, yazısını, dergisini. Dünya konukluğu daha çok olsaydı, Tmolos öksüz kalmayacaktı!

Cengiz Bektaş’ın imzası: “Şiir insanlığımızdır”

Türkiye’nin önemli mimarlarından, şair Cengiz Bektaş da öte yakalara, sonsuzluğa uğurlandı 21 Mart’ta. Tam da Dünya Şiir Günü’nde.

Cengiz Bektaş PEN Türkiye Yazarlar Derneği’nin de başkanlığını yapmıştı. PEN’in Bektaş’la ilgili yayımladığı iletisinden bir bölümü paylaşmak isterim:

”Aydın kişi. Mimar. ‘Şiir insanlığımızdır,’ diyen şair. Yazar. Araştırmacı. Eleştirmen. Onda bunların hepsi bir bütündü. Mimarlığı yazılarını ve şiirini; şiiri ve yazıları mimarlığını tamamlar...

Neredeyse bir Rönesans aydını diyebiliriz... Asla fildişi kulelere sığmayan bir kişilik. Halkın arasında, emekçilerin omuz başında ve hakkı yenenlerin yanında yer alan, tarih ve coğrafya içinde pupa yelken ilerleyen, coşku, heyecan, sevinç dolu, çocuk ruhlu bir aydın...”

“Paylaşmağa gelmişti / Sevgiyi / Antigone değildi / Sonuna dek / Kendi öldürmedi kendini”

Güler Yücel Can’ına kavuştu!

Can Yücel 50 yıl önce Marmaris'te eşi Güler Yücel için 'Akdeniz Yaraşıyor Sana' diye yazmıştı: “Senle çıkınca anladım / Eski Yunan atları var hani / Yeleleri bükümlü / Gün inerken de öyle / Ağaçtan izdüşümleriyle / Yürüyor Balan tepeleri / Yürüyor bölük bölük can / Toplu bir güzelliğe doğru / Kadınım yaraşıyorsun sen Akdenize”

Eğitimci, ressam Güler Yücel, eşi Can Yücel’den 21 yıl sonra Can’ına, şairine, Can Yücel’ine kavuştu Datça’da. Akdenizin kıyısındalar ikisi de artık. Koyun koyuna…

Şiir işte; her yerde her zaman…