1. isim
Bir tehlike veya tehlike düşüncesi karşısında duyulan kaygı, üzüntü.

2. Kötülük gelme ihtimali, tehlike, muhatara.

3. ruh bilimi
Gerçek veya beklenen bir tehlike ile yoğun bir acı karşısında uyanan ve coşku, beniz sararması, ağız kuruması, kalp, solunum hızlanması vb. belirtileri olan veya daha karmaşık fizyolojik değişmelerle kendini gösteren duygu.

Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünde “korku” sözcüğünün karşılığı bu şekilde verilmiş.
Korku aslında tüm canlılar olarak yaşamımızı sürdürebilmek, varlığımızı korumak için verdiğimiz bir tepki, tetikte kalma durumu. Ancak korkuyu besleyen, büyüten, değiştiren nedenler biz yaşadıkça ve yaş aldıkça karşımıza çıkan deneyimlere göre şekilleniyor.
Kötü bir deneyim sonrası yaşadığımız her ne ise; bize kötülük nereden ve kimden geldi ise o andan sonra “korku” içimize demir atıp, orada krallığını ilan ediyor.
Korku konusuna neden kafa yorduğuma gelecek olursak;
Geçtiğimiz gün Alsancak Garı'nın hemen karşısındaki parktan limana doğru yürüyorum. Siyah bir köpek. Kulağı küpeli. Eğilmiş; kaldırımın kenarında kurumuş birkaç pirinç parçasını yemeğe çalışıyor. Yanımda yiyecek olduğu için sevindim. Hemen yanına yaklaştım, “Gel oğlum” dedim usulca. Köpeğin geri sıçrayıp benden 2-3 metre uzağa kaçması karşısında önce şaşırdım. Sonra elimdeki yiyeceği onun olduğu yere doğru fırlattım. Kimbilir belki taş attığımı falan zannetti, bir kez daha sıçrayıp, bir metre daha geriye gitti. Benim çekildiğimi görünce, çekingen, ürkek bir halde yiyeceğe doğru gitti.
Nasıl bir açlıkla yemeye koyulduğunu anlatamam. Ama bir yandan da gözleri benim üzerimde. “Acaba bana yaklaşır mı, acaba bana bir kötülük eder mi?” diye...
Üzüldüm. Sabah sabah sinirlerim bozuldu. Zaten çok kolay bozuluyor şu “sinir” dediğin...
Acaba bu zavallı can neler yaşadı da insanlardan böyle korkmaya başladı diye düşündüm.
Öyle ya, bu korkunun mutlaka bir temeli olmalı. Kimbilir kimlerden kaç tekme yedi, kaç kez taşlandı, kaç kişi çekilip gitsin diye bağırdı çağırdı. Bunlar çok “masum” nedenler tabii...

***

Sokaklarda kedilerin, köpeklerin başlarına neler geldiğini, internet çağı sayesinde hepimiz, tüm çıplaklığı ile öğrendik. Artık sosyal medyada paylaşılan tek bir fotoğraf veya video ile kamuoyunu ayağa kaldıran haberleri her gün okuyoruz, izliyoruz. Basın da, sosyal medyanın etkisi ile artık bu tip haberlere duyarsız kal-a-mıyor.
Sosyal medyadaki duyarlılık sayesinde hayvana şiddet konusunda farkındalık yaratacak haberlerin artık manşetlerden verilmesine sevinsem mi, yoksa yine sosyal medya sayesinde ortaya serilen olaylar ışığında ülkemizde hayvanlara şiddetin ne kadar korkunç boyutta olduğuna üzülsem mi bilemiyorum.
Bu arada sosyal medya paylaşımları deyince aklıma geldi.
Geçtiğimiz gün rastladığım paylaşımda bir arabanın üzerine serilmiş kartonları gösteren bir fotoğrafa denk geldim. “Nedir bu” diye yakından bakınca, kartonların üzerinde çiviler olduğunu fark ettim. Paylaşımda şu ifadelere yer verilmiş: “Biz Ürkmez Yaparsoy Sitesi sakinleri olarak komşumuzun hayvanların aracına çıkmaması için yaptığı bu çivili kartonu defalarca şikayet etmemize rağmen sonuç alamadık, birçok hayvan gecenin bir vakti çivilere basıp yaralandılar.”
Pes doğrusu! Hayır, arabanın pislenmesini istemiyorsan alırsın bir otomobil brandası kapatırsın arabanı. Kartonları çivileyip, onları özenle arabana sermekten üşenmiyorsan bundan da üşenmezsin. Ama mesela başka. Şiddet, nefret bazılarımızın damarlarına işlemiş maalesef. O yüzden de bu tipler için, sorunu çözmenin tek yolu şiddet.
Hal böyle iken, hayvanlar bizden, insan denilen caniden nasıl korkmasın ki?