...Kızlarım, oğullarım var gelecekte,
her biri vazgeçilmez cihan parçası
kaç bin yıllık hasretimin koncası
gözlerinden gözlerinden öperim
bir umudum sende
anlıyor musun? AHMED ARİF


“Diyarbakır’ın Karaağaç Köyü Kuran Kursu’nda can veren altı çocuk; tarikat şeyhleri tarafından kutsanmış ‘imansız’ bir piyasanın ve bu kuralsız piyasada bozdurulmuş
kör bir inancın kurbanlarıydı. Karaağaçlı çocukları; anayasasında yazıldığı üzere demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olması beklenen Türkiye Cumhuriyeti’nin diğer kimsesizleri izledi: Konya Taşkent’te doğalgaz patlamasında yiten on sekiz çocuk, Karaman’da tecavüze uğrayan 10 erkek çocuk, Kütahya’da bir kolunu kıyma makinesinde bırakan 12 yaşındaki
Nurettin ve Adıyaman’da bir ortaokul pansiyonunda ırzına geçilen erkek çocuklar...”
“Adana Aladağ’da pansiyon yıkılıyor, yenisi yapılmıyor. Köylüler çocuklarını okula gönderemeyince Aladağ ilçe milli eğitim müdürü, ailelere tarikat yurdunu işaret ediyor. Çıkan yangında 12 çocuk öldü.”

***

Yukarıdaki satırlar; en üretken gazeteci-yazarlardan, “İnsan hakkı ihlalleri, düşünce ve ifade hürriyeti” konularında haberleriyle tanınan, yirmiye yakın davada yargılanan (!) İsmail Saymaz’ın 12. kitabı ‘’Kimsesizler Cumhuriyeti’’nden. 12 Eylül’den itibaren uygulanmaya başlanıp AKP iktidarlarında tamamlanan neo-liberal ekonomik politikalar sonucu Türkiye’de yoksulluk ve yoksunluk, tarikat ve cemaatlerin istismar alanına dönüştü. İsmail Saymaz da kitabında; “tarikat ve cemaatlere terk edilen eğitim alanındaki ihmalleri, kamu görevlilerinin dinî gruplara yol vermesini ve nihayet yoksul aile çocuklarının dramını” gözler önüne seriyor.
'Kimsesizler Cumhuriyeti', tarikatların “endişelerini” gidermek için kaçak eğitim kurumu açmanın ve bu kuruluşlarda çalışmanın suç olmaktan çıkarılmasının sonuçlarına ışık tutuyor. Ölen, sakat kalan, cinsel saldırılarla hayatları kararan bu çocukları kader kurbanı ilan eden zihniyetin somut suç ortaklığını gösteriyor. Saymaz’a göre; sağlık ve eğitim alanlarında
özel yatırımlara izin varsa da başat güç; devlet. Tarikatlar, buralarda insan kaynağının ve
kârın bitmeyeceğini gördü. Devlet bu alanlardan peyderpey elini çekiyor. Yerine, öteden beri bu alanlarda güç biriktirmiş tarikatları bırakıyor. Eskiden kendilerini “Bir hırka, bir lokma”
diye tarif eden tarikatların yığınla şirkete sahip birer holding olduğu, ahirete değil bugüne yatırım yaptıkları aşikâr. Bu çocuklar, bütün bu yağma ve talanın sonucunda öldü!..

***

Kitapta, “Süleymancılar Nasıl Kurtuldu”, “Önce Tarikat Kıydı Sonra Adalet”, “Okumak İçin Can Verdiler”, “Ensar’ın Ardı AKP” ve “Ya Devlet Pansiyonu” başlıklarıyla bazı yurtların
tarikatların militan havuzuna dönüştüğü anlatılıyor. 12 Eylül’ün tarikatların önünü açması irdeleniyor, FETÖ’nün de eğitimi organize şekilde istismarına yer veriliyor. Diyarbakır, Konya, Kütahya, Adana ve Karaman davalarının ayrıntılarda da görüldüğü üzere, tarikat ve cemaat, kurs ve yurtlarının faaliyetleri süresince kamu görevlilerince korunduğuna ve bu kuruluşların yasadışılıklarına göz yumulduğuna dikkat çekiliyor. Tarikat ve cemaatlerin yoksulluğu “istismar etmesinin” önlenmesi isteniyor. Devlete ait Kuran kurslarının, pansiyonlar ve yurtların tarikat ya da cemaat otoritesinde olmasının yollarının kapatılması öngörülüyor. Pansiyon, kurs ve yurtların yönetimlerine öğrencilerin ve sendikaların katılımının sağlanması öneriliyor.

***

“Bu dünyadaki tek servet; çocuklardır. Onlar paradan ve kudretten önemlidir.” Al Pacino sözüdür. Onlar hep gülmeli, acılardan uzak durmalı. Çocukların güldüğü yerde hayat başlamaz mı? O çocuklar; Karaman’dan Aladağ’a, Diyarbakır’dan Konya’ya, Kütahya’dan
Adıyaman’a tarikat yurtları ve dini kurslardaki ihmal sonucu ölümler, yaralanmalar ve
cinsel istismar vakalarıyla artık anılmamalı. Devlet, toplumun ona verdiği görevi yerine getirmeli, fakir aileleri tarikat yurtlarına mecbur bırakmamalı. Türkiye Cumhuriyeti,
Atatürk’ün dediği gibi; 'Şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi' değil, ‘kimsesizlerin kimsesi’ olmalıdır!..