gokmen-(4)Kıbrıs'tayım... Cumhuriyet Gazetesi'nden Hakan Dirik ile Girne sokaklarında geziyoruz. Dev bir ağacın gölgesinde balık satan küçük bir dükkana takılıyor gözümüz. İçine giriyoruz ama dükkanın sahibi Arif Amca, çoktan işleri bitirmiş mekanın kapısını kilitlemeye hazırlanıyor. Henüz saat 15.00... Kendisine "Kapatmak için çok erken değil mi?" diye sorarken aklımızda, bu mevsimde Kıbrıs'ta hangi balıkların yenmesi gerektiğinden barış sürecine kadar konuşmak istediğimiz pek çok konu var. Ama Arif Amca çok net bir tavırla, "Eşim bekler, gitmem gerek" diyor. Biz biraz ısrar edince de ayak üstü anlatmaya başlıyor. Öğreniyoruz ki 85 yaşındaki Arif Amca'nın 90 yaşındaki eşi alzheimer hastası. Bakıcı evden ayrılmadan evine gitmek ve eşinin yanında olmak istiyor. Evliliklerinde 65 yılı doldurmalarına rağmen Arif Amca'nın aşkı hiç azalmamış, "Kendimi her gün ona yeniden sevdirmek için her şeyi yapıyorum. O benim geçmişim, o benim geleceğim ve mutluluk kaynağım" diyor. Bize ertesi güne randevu verirken, "Ama çok erken gelmeyin yarın sabah Cumhuriyeti kutlayacağız" diyor. Arif Amca'nın ikinci büyük sevdası da vatanı.


YAVRU VATANDA BARIŞ ÖZLEMİ

Ertesi gün biz de Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun 55. Başkanlar Konseyi Toplantısı'na katılan 150'ye yakın gazeteciyle birlikte 34. Kuruluş Yıldönümü kutlamalarına gidiyoruz. Kalabalıkta Arif Amca'yı göremesek de onun gibi vatanını seven ve ona sahip çıkan binlerce Kıbrıslıyı orada görmenin heyecanına kapılıyoruz. Her yerde, ana ve yavru vatan bayrakları yan yana. Mehmetçiklerin tören alanından geçişlerini halk, gazilerimizle birlikte coşkuyla selamlarken açılış konuşmasını Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı yapıyor. Akıncı, öncelikle Rum kesimiyle ile yaşanan barış görüşmeleri sürecindeki son gelişmelere değiniyor. Çünkü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yaşayan herkesin önceliği bu konu. Hem Akıncı'nın konuşmalarından hem de sokaktaki vatandaşın söylemlerinden anlıyoruz ki Rumlar barış istemiyor. Bunu aradan bir saat geçmeden sınır kapısında kendi gözlerimizle de görüyoruz. Sınıra yaklaştıkça sesleri artan Rumlar, KKTC'nin kuruluşunu protesto ediyor. Bir tarafın kutsadığı günü, diğer taraf lanetliyor.

gokmen-(3)
Annan Planı’na onay veren referandumdaki “Yes be annem” günleri epey geride kalmış gibi. Son olarak Crans-Montana’daki görüşmelerin de olumsuzlukla sonuçlanmasının ardından halkın büyük bölümü yine de “barış” ve “çözüm” gibi kelimeleri yan yana kullansa da herkesin çözüm anlayışı birbirinden farklı. Bizi sınır kapısına ulaştıran dolmuş şoförü Ali Öztoker gibi “Zaten her şey Türkiye’den geliyor. Türkiye’ye bağlanalım gitsin” diyen de var, “İki toplumlu çözüm olamayacağı çok belli. Artık ‘tanınma’ için çabalamalıyız” diyen de.

ARADA KALMAK İSTEMİYORLAR

Töreni küçük çocuğuyla birlikte izleyen Yakın Doğu Üniversitesi akademisyenlerinden Burak Şimşek, halkın artık “sonuç” istediğini, ancak özellikle 1974’ü yaşayan Türklerin Rumlara güveninin olmadığını söylüyor. Turizm ve üniversite öğrencilerine dayanan ekonominin özellikle gençleri tatmin etmekte yetersiz kaldığını aktarıyor. Onların artık “arada” kalmak istemediğini vurguluyor. Rum kesimindeki akranları gibi milliyetçi olmadıklarını belirtiyor. “İyi bir hayat” ve eğlence isteğinin ön planda olduğunu söylüyor.
O gençlerden birine, mimarlık öğrencisi Aliye Korkmaz’a “ara bölge”ye giden yolda rastlıyoruz. Hiç de “bilinç düzeyleri düşük” diye suçlanan gençlerden değil. “Biz kendi karakterimizi unutmamalıyız” diyor. Rum tarafındaki akranlarını aşırı milliyetçilikle, hatta “faşistlikle” suçluyor. Rumların tutumu nedeniyle neredeyse “barıştan soğuduklarını” anlatıyor. Adadaki Türklerin yüzde 70’i “barış” ve “çözüm” taraftarı, Rumlarda ise bu oranın tam tersi olduğunu anlatıyor. Ama çözüm formülünü, “Artık barış için çabalamaktansa, tanınmak için uğraşmalıyız” diye aktarıyor.

gokmen-(6)Türkler Arif Amca gibi barışa aşık, ama Rumların büyük çoğunluğu bu kelimenin anlamını unutalı çok olmuş. Oysa, bilmeliyiz ki kin ve nefret bizi hiçbir yere çıkarmaz.
Bunun en güzel örneğini bir saat mesafede görüyoruz. Girne'deki Mavi Köşk'e giderken yolun kenarında iki ağaç aslında bize her şeyi anlatır gibi. Farklı köklerden oluşan bu ağaçlar dallarının yardımıyla birleşmişler. Halk da onlara "Sevgi ağacı" demiş. Rehberimiz Serkan, seyahat sırasında birbirine küsmüş olan çiftlerin bu ağacı gördüklerinde barıştıklarını söylüyor.
Mavi Köşk'e gelirsek, Türklerin zulüm gördüğü yıllarda hain planların yapıldığı silah kaçakçısı Rum Paulo Paolides tarafından yaptırılmış, sonra Türklerin eline geçerek bugün müzeye dönüştürülmüş. Kıbrıs'ta zıtlıklar hep böyle iç içe. Çok modern bir sokakta birden karşınıza tarihi bir mekan çıkabiliyor ya da buram buram tarih kokan bir caddede küçük modern bir kafe. Ada, mimari ve tarih ile ilgilenenler için çok özel bir yer.

Kıbrıs, Müslümanlar için olduğu gibi Hıristiyanlar için de çok önemli. Lal Mustafa Paşa ve Sinan Paşa Camisi gibi güzel camiler ya da Bellapais (Fransızca'da 'Barış' anlamına geliyor) ve Saint Barnabas Manastırı gibi yerler var.

Dikkat çekici yerlerden biri de Lefkoşe'deki sınırda bulunan Barricade Bar... İki ülke arasında kalmış bu bar çokça ziyaretçi çekiyor.
Gördük ki çarşıda, minibüste, cafelerde her nerde kiminle konuşursanız konuşun herkes huzurlu ve daha mutlu bir gelecek için liderlerden çözüm bekliyor. Umarım güzel günler yakındır.