Yaşamının, birikiminin ve entelektüel duruşunun tüm yerel yöneticilerce incelenmesini ve örnek alınmasını sık sık anımsattığım, Salihli’nin unutulmaz başkanı –ışıklar içinde uyusun- Zafer Keskiner, Yıldız Kenter’den Güngör Dilmen’e çok değerli insanlardan oluşturmuştu seçiciler kurulunu. Bir ilçe belediyesi ilk kez “Oyun Yazma Yarışması” düzenlemişti. 12 Eylül faşizminin etkileri kıyasıya sürüyordu ve ben o dönemin yüz karası hukuk cinayetlerinden birini, düzmece mahkemelerle yaşı büyütülerek idam edilen 17 yaşındaki Erdal Eren’i anlatan oyunum “Külrengi Sabahlar” ile katılmış ve ödüllendirilmiştim. Yaşamımın ve mesleğimin en onurlu anılarından biridir ve benim için ibretlik bir anıyla daha da unutulmazdır. O sıralarda Devlet Tiyatrosunda çalışıyordum. Bir gün haber verdiler: “Güngör Dilmen geldi, seni soruyor.” Koşarcasına bahçeye indim. İnanılmaz bir şeydi, mesleğimin dev örneklerinden ve ilk başarımı onurlandıran seçiciler kurulunun üyelerinden biri, beni ziyarete gelmişti. Üç beş kelamdan sonra sözü “Külrengi Sabahlar”a getirdi. Oyunumu övüyor, dahası için yüreklendirip öğütler veriyordu. Ego şişkinliği mi, şımarıklık mı, haddini bilmezlik mi, siz karar verin; olmadık bir yerde sözünü kesip, “Teşekkür ederim ama oyunda vahim bir dramaturjik hata var, onu görmemişsiniz” deyiverdim. Kıpkırmızı kesildi. Oyunda anne, kişiliksiz avukat ağabeyinden “Evren’e mektup yazın, o bağışlar” tavsiyesi alıyor ama oyunda bu konuya bir daha hiç değinilmiyordu. Evet, haklıydım. Oyunum kitaplaşırken, bu durumu açıklayan bir sahne yazacak ve öyle sahnelenmesini sağlayacaktım. Usta birden kalktı, beni benle başbaşa bırakıp tiyatrodan çıktı gitti. Aradan hayli zaman geçecek, özrümü kabul edecek ve sık olmasa da görüşecektik. Ama ben o gün öğreneceğimi öğrenecektim: haklılık yetmezdi, aynı zamanda haklılık meramını dillendirecek kelam ve o kelamı güzelleştirecek incelik de olmalıydı. Dahası, Turgut Özakman ve Suat Taşer’in yıllarca öğrettiklerini hazmedip bir yaşam biçimine çevirmek için, Güngör Dilmen’e saygısızlık yapmam gerekmezdi. Ne zaman anımsasam, içimde bir şeyler yer değiştirir.

Son derece kişisel bir anıyı neden paylaştım? Bugün sokakta, evde, işte ve kuşkusuz aşkta ilişkilerimizi bir türlü iletişime çeviremiyoruz. Kabalığı erkeklik, şirretliği kadınlık, küstahlığı bilginlik, hadsizliği aşmışlık sanıyoruz. Bir öfke ve şiddet zehiri, dilimizi ve edamızı çekilmez yapıyor. Bilgimizin, görgümüzün, liyakatin, inceliğin boşluğun yerini makamla, parayla, yetkiyle, fiziksel ya da düşünsel zorbalıkla doldurmaya çalışıyoruz. Ne kadar bağırırsak, ne kadar fazla konuşursak, ne kadar korkutup tehdit edersek, o kadar haklı çıkacağımızı ve karşımızdakini buyruğumuza sokacağımızı sanıyoruz. Karamsar bir tablo çizdiğimi söyleyenler çıkabilir. Ben de derim ki, son 24 saatinizi içtenlikle gözden geçirin. Muhatap olduğunuz ve muhatap kıldığınız kaç söz, kaç davranış söylediklerimi haklı ya da haksız çıkarıyor?

Oysa ilişki ve iletişimlerin böyle olamayacağını kanıtlayan bin örnekle iç içe yaşıyoruz. Ekrandalar, kürsüdeler, trafikteler, az önce çıktığınız makam odasındalar, gazete köşelerinde, spor alanlarında, pazar yerlerinde, direksiyon başında, evimizin başköşesindeler. Bu algısız, duyarsız, etik ve vicdan yoksunu cehennemden iyi, sağlıklı, üretken bir yaşam, sevinç duyulacak evler, sokaklar, işlikler, kentler, ülkeler çıkmaz. Demokrasi, insan hakları, tarihe ve coğrafyaya saygı, sanat, bilim, kısaca insanı insan yapan ve yeryüzünü daha yaşanır kılan hiçbir değer, böylesi bir cehennemde barınamaz, yaşayamaz, gelişemez.

Oysa “Sana yapılmasını istemediğini, sen de başkasına yapma” sözünden, ulu ozanın “Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil” meseline sayısız düsturun söylendiği, örneklendiği bir coğrafyanın insanlarıyız. Onları inkâr edenlerin çoğunluğuna karşı mücadele etmek kolay değil, biliniyor ve yaşanıyor. Ama biz ısrarla söylemekten göstermekten ve dillendirmekten vaz geçmeyeceğiz. “Bilgi, görgü, entelektüel duruş… Hepsi birbirini belirler, bizi biz yapar ve birinin eksiliği bile, bizi ve ötekileri sıfırlar.” Güngör Dilmen ustadan –ışıklar içinde uyusun- bir kez daha özür diliyor, bu ders için de teşekkür ediyorum.