Güzelliği fikirle, sözü şiirle kuşanan kadınlar geçer tarihten…
İzmir’in yamaçlarından Ege’ye doğru, sessiz sesleri hâlâ yankıdadır…

İzmir’in modernleşme serüveninde kadınların sesi, belki de çoğu zaman fısıltılar arasında kayboldu. Ancak bazı kadınlar vardı ki, bu sessizliğe karşı kalemlerini kaldırdı; sözcüklerini hem toplumsal dönüşümün hem edebi uyanışın nişanesi kıldılar. İşte bu iki cesur kalemden biri Evliyazade Naciye, diğeri ise Evliyazade Makbule idi. Bu kız kardeşler, yalnızca yazar değil, zamanlarının çok ötesinde düşünen, haykıran, soran ve sorgulayan iki Amazon kadın olarak İzmir’in belleğine adlarını kazıdılar.

İzmir, her zaman yalnızca bir liman kenti değil; fikirlerin, sanatın, şiirin ve direnişin de limanı olmuştur. Bu kadim şehir, 20. yüzyılın başlarında, sadece ticaretle değil, kadınların sesleriyle de çalkalanmıştır. Öncü olan kadınlar Evliyazade Makbule ve Evliyazade Naciye’yi birlikte anmak bu açıdan değerlidir. Hatırlanmayı hakeden isimlerdir. Onlar hakkında bildiklerimiz, yazdıkları metinlerden, şiirlerden ve dönemin basın arşivlerinden elde edilen izlenimlere dayanmaktadır. Ancak yaşadıkları yer, yani Güzel İzmir, onların hem mekânı hem de ilham kaynağı olmuştur. Aslında başlıktaki ‘Amazon’ yakıştırmasını da ilk kez yapan Salah Birsel’dir. Yazar Şair Salah Birsel, bu tanımlamayı Makbule Hanım için kullanmıştır.

Evliyazade Hacı Mehmet Efendi

BİR AİLEDEN İKİ

MÜCADELE KADINI

Bu yazıyı kaleme alırken, hemen girişinde edebiyat alanında çalışan bilim insanları Değerli Şerife Çağın (Prof. Dr), Değerli Asuman Gürman Şahin (Dr.), Değerli Sabahattin Çağın (Prof. Dr.), Değerli Fatih Alper Taşbaş’ın (Dr.) kıymetli makalelerinden çok faydalandığımı baştan vurgulayayım, kendilerine tekrar yürekten teşekkür edeyim. Bu değerli hocalarımızı, İzmir Kent hafızasında bu isimlerin yaşamasını sağladıkları için saygıyla selamlıyorum.

Şehrimizde İzmir’in zarif rüzgârlarının taşıdığı kelimelerle büyüyen iki kız kardeş yaşadı: Evliyazade Naciye ve Evliyazade Makbule. Onlar sadece zengin bir ailenin mensupları değil; bir şehir tarihine, bir kadın mücadelesine ve bir edebiyat atlasına düşülmüş iki güçlü imzaydı.

Naciye Hanım basının nabzında, sosyal direnişin örgüsünde; Makbule Hanım ise matbuatın sayfalarında, şiirin lirik göğünde kadın sesi olarak yerini aldı.

Evleri yalnızca taş ve ahşaptan değil; fikirlerden, sanat ve kültürden örülmüştü.

Evliyazade ailesi, yalnızca bir soyadı değil; İzmir’in kültürel belleğine kazınmış bir hafızaydı. Bu iki kardeş, dönemin sosyal daraltıcılığına karşı kalemle, sözle, cesaretle yürümeyi seçtiler. Ev kadınlığıyla sınırlı görülmeye çalışılan bir cinsiyet rolünü reddedip, kamuya açıldılar.

Berin Menderes

KADINLAR İÇİN

YAZMA CESARETİ

Evliyazade Naciye’nin adı, İzmir basınında görülen ilk kadın imza olarak kayda geçmiştir. 1906’dan itibaren haftalık İzmir gazetesinde yazıları yayımlanan Naciye Hanım, kız çocuklarının eğitimi, kadınların toplum hayatına katılması ve meslek edinmeleri için mücadele veren bir öncüdür. 1909 yılında İzmirli kadınlarla birlikte biçki-dikiş öğreten bir dernek kurmuş, kadınları harekete geçirmeyi hedeflemiştir. Derneğin başkanlığına bizzat geçerek bu çalışmaları toplumsal bir uyanışa dönüştürmüştür.

Sadece kurumsal örgütlenmeler değil, kamusal davranışlar üzerinden de mesaj vermeyi bilirlerdi. II. Meşrutiyet devrinde tiyatroya gitmek, film izlemek, kadınlarla toplantılar düzenlemek birer kültürel meydan okumaydı. Naciye Hanım için yazı, kadınları ayağa kaldırmanın bir vesilesiydi. Onun kaleminde sosyal adalet; kız çocuklarında istikbal, kadınlarda bilinç, cemiyet içinde yer almakta ise bir hak arayışı yatardı.

MAKBULE’NİN ŞİRİNDE

KADINLIK VE VATAN

Evliyazade Makbule ise matbuatın içinde, kadının adını kelimelerle tarihe kazıyan bir yazardır. Yazılarında “Makbule”, “Evliyazade Makbule” ya da “Makbule Tevfik Rüşdü” imzalarını kullanmıştır. Kadının hak ve hürriyetine, toplumsal eşitliğe dair fikirlerini gazete yazılarında işlerken; şiirlerinde bireyin iç dünyasına, kadınlık hâline, ulusun mukadderatına derin duygularla yaklaşır.

Makbule’nin şiirleri hem bireysel bir lirik özlem hem de kamusal bir bilinç içerir.

Örneğin Ahenk gazetesinde yayımlanan şiirinde şöyle seslenir:

"Kalktı âlemden mezalîm, hem mezellet hem mihnet
Eylüyor çeşmâm dâim hiss-i şükran-ı çek-bâr

Etti istirdad yine Osmanlılar hürriyeti
Çıktı bîr avaz: şâdî, bin nidâ-yı igtirâr"

Bu beyitlerde Makbule Hanım yalnızca bir şair değil; Osmanlı’nın kadınlarından yana özgürlüğü kutsayan bir bilinçtir. Şiirlerinde vatanperverlik, kadınlık, annelik ve toplumsal rollerin yeniden inşası gibi temaları işler. O, kalemini bir hançer gibi kullanmaz; aksine, bir gülü işler gibi dikkatle, bir çocuğun saçını okşar gibi şefkatle kelimeleri dizer. Bu yönüyle Suat Derviş ve Nezihe Meriç gibi isimlerden çok daha önce, kadın şair duyarlılığı ile edebiyat sahnesine adım atmıştır. Nazım kadar mensur yazılarında da kadın ruhunun incelikli kıvrımlarını sezdiren bir eda taşıyan Makbule Hanım, “Valideler” başlıklı yazısında annelik hakkında şu sözleri söyler; “Ulviyet-i cenab, şefkat ve merhametin temsili – miştahası, vücudu ile faziletin numunesi, müstefit edici, nazifiyetle, kahırlar yüzüyle ezilmiş ve mündemican ehemmiyetli bir medenî unsurdur.”

Bu romantik ama güçlü ifade, kadını hem kutsal hem de aklıyla kamuya açık gören bir bakış açısının ifadesidir. Makbule Hanım için kadının toplumsal varlığı evlilik ve annelikle sınırlı değildir; tersine, kadının iradesi, mücadelesi ve sözüyle inşa edilen bir gelecek tahayyül eder.

Soner Yalçın

SONER YALÇIN’IN KİTABI

(Bu arada Makbule Hanım, Kurtuluş Savaşı sonrası Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminin önde gelen siyasetçilerinden ve Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Dr. Tevfik Rüştü Aras ile evlenmiştir. Çiftin bu evlilikten Emel adında bir kızları olmuş, Emel Hanım ise 1957-1960 yılları arasında yine Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Fatin Rüştü Zorlu ile evlenmiştir.

Gazeteci Değerli Soner Yalçın ise “Efendi-Beyaz Türklerin Büyük Sırrı” adıyla kaleme aldığı kitabında elbette farklı yönleriyle, kendi bakış açısından Evliyazade Ailesi’nin kökleriyle ilgili değerlendirmelere yer vermiştir. İzmir'in çok tanınmış ve varlıklı ailelerinden olan Evliyazade Ailesinin üyesi olan Makbule’nin ablası Naciye Hanım da, yapacağı bir evlilik neticesinde, Demokrat Parti lideri Adnan Menderes'in eşi Fatma Berin Hanım'ın annesi olma kimliğini de kazanacaktır. O kitapta Evliyazade Ailesi’nin İzmir’deki konumlanması ve bu ilişki süreçleri derinlemesine yer almaktadır. Makbule ve Naciye kardeşlerin babası Evliyazade Hacı Mehmet Efendi ise 1892-1895 yılları arasında İzmir Belediye Başkanlığı da yapmıştır. İlerleyen yıllarda 1. Dünya Savaşı sırasında oğlu Evliyazade Refik Bey de İzmir’in Belediye Başkanlığını yapan isimler arasında yer alacaktır. Soner Yalçın’ın kitabında bu kişiler incelenir. Ailenin gelişimi aktarılır. ‘Beyaz Türkler’ ifadesi de, bu ailenin gelişiminde sosyolojik olarak yansıtılır. Biz ise bu yazıda daha çok bu iki kadının İzmir’deki öncü yazarlık konumuna ve Makbule Hanım’ın edebi yönüne odaklandık. Değerli Soner Yalçın’ın yazdıkları bu nedenle şimdilik konumuz dışındadır. )

İZMİR’İN KADIN AYDINLANMASI

Evliyazade kardeşler yalnızca yazmakla kalmaz, yaşarlar; fikirlerini sahada uygularlar. Tiyatroya gitmek, film izlemek gibi o gün için “cesur” davranışlarıyla da kadınlara model olurlar. Erkek egemen topluma rağmen kendi kadınlıklarını tanımlar, çocuklarının eğitimine özel önem verirler. Yalnızca söylemekle değil, yapmakla da İzmir kadınlarına yol açarlar.

Dr. Fatih Alper Taşbaş’ın makalesinde dikkat çektiği gibi, Makbule Hanım’ın yazılarında “kadının kamu hayatında yer alması gerektiği” fikri merkezi bir yerdedir. O, kadınların sadece ev içinde değil; ticarette, eğitimde, siyasette, hatta belediyelerde yer almasının savunucusudur. Örneğin “Kongre Dolayısıyla” başlıklı yazısında şöyle der:

Meğer bütün Türkiye’nin halaskârı olan Mustafa Kemal Paşa Hazretleri kadınlığın da hakk-ı hayatını vererek, bir de bu suretle nefkamuza, himmetimize olacaksınız.”

Kadının eğitim, meslek, ticaret ve sanatla kamuya çıkması gerektiğini yazılarında defalarca dile getirmiştir. Avrupa’daki kadın hareketlerini yakından takip eder, kadınların eğitimi konusundaki düşüncelerini Ahenk ve benzeri dergilerde paylaşır. Erkek yazarlarla tartışmaktan çekinmez, kadın haklarını sonuna kadar savunur.

Kitap İzmir Kadınlar

ŞİİRİN KIYISINDA

BİR KADIN HAFIZASI

Makbule’nin şiirleri sisli İzmir gecelerinin içli hayaline benzer. Onun dizeleri, Karşıyaka sahillerine vurmuş melal gibidir. “Kar Yağarken” adlı şiirinde şöyle der:

Karlar, bütün ehl’in nezâmini-i sükûtun,
Karlar, bütün ezhârı riyâzî-melekûtün.
Dök hâk-i siyah üstüne, ey dest-i semâ dök…”

Şiiri bir manzaradan ibaret görmez. Kar, örtmeye çalıştığı kadar gösterir de.

O beyaz örtü altında bir kadın yalnızlığı, bir iç döküş vardır. Kadınlık, Makbule’nin şiirlerinde bazen bir annelik hüznü, bazen bir entelektüel duruş, bazen bir direniş sesi olur.

Evliyazade Naciye ve Makbule, İzmir’in hem edebiyat hem kadın tarihi açısından unutulmaması gereken figürleridir.

Naciye Hanım’ın toplumcu ve örgütçü kimliği, yanında gazete yazarlığı, Makbule Hanım’ın edebî ve feminist sesiyle birleşir; bu birlik, İzmir’in kadın hafızasını şekillendirir.

Şehirlerin sesi bazen mimarîde, bazen müzikte, bazen ise yazıda yankılanır.

İZMİR’İN LİRİK HAFIZASI

ONLARI UNUTMAYACAK

İzmir’in kadınlara bahşettiği iki güzel ses, Naciye ve Makbule, bugün hâlâ o sokaklarda dolaşan birer mısra gibidir. Çünkü onlar sadece yazmamışlardır; yaşamışlar, yaşatmışlar ve örnek olmuşlardır… Evliyazade Makbule ve Naciye, birbirini tamamlayan iki ayrı ruhtur. Biri fikirle sarsar, diğeri duyguyla sarar. Biri toplumu uyandırır, diğeri kalbi. İzmir’in yazar kadınları denildiğinde, onların adlarını anmadan geçmemiz büyük bir eksiklik olurdu. Çünkü

onlar yalnızca yazmadı; bir zihniyet dönüşümünün öncüsü oldular. Kalemlerini düşman cephelere değil, cehalete, ayrımcılığa ve suskunluğa karşı kuşandılar.

Ve bugün bizlere düşen, bu Amazon kadınların izlerini yaşatmaktır.

İzmir’de İz Bırakmış Öncü Kadın Yazarlar” (Ege Üniversitesi Yayınları) adlı değerli kitabın aynı zamanda editörlüğünü yapan Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden Kıymetli Şerife Çağın (Prof. Dr.), bakın yazdığı önsözde, kent kimliğine katkı sağlayan değerlere sahip çıkmanın önemini nasıl güzel vurgulamış:

Bir şehrin fikir, sanat, kültür tarihine önemli katkılar sunmuş isimlerine

yönelik çalışmalar kuşkusuz insanda, içinde yaşadığı mekâna karşı güçlü bir

aidiyet duygusu uyandırmaktadır. Şehir, sadece nüfustan, rakamlardan ibaret bir

kalabalığı ifade etmez. Bir yere şehir diyebilmemiz için oranın bir kimliğinin,

bir hikâyesinin, değerlerinin olması gerekir. Pek çok şey unutulup gidiyor veya

zamanla anlamını kaybediyor, fakat bir mimar, bir ressam, bir şair, roman

yazarı, kültür adamı, bir müzisyen o şehrin tanıtımında, ön plâna çıkmasında

birinci derecede rol oynayabiliyor. Bunun için şehir kimliğine katkı sağlayan

değerlere sahip çıkmak gerekir.”

KAYNAKÇA:

İzmir’de İz Bırakmış Öncü Kadın Yazarlar. (Ege Üniversitesi Yayınları)

Karabıyıkoğlu, Nuran. “Evliyazade Makbule ve Kadın Konulu Yazıları”, İzmir Kadın Yazarlar Arşivi, 2022.

Doğan, Müberra. “Kadın Şairlerimiz ve İzmir Basınındaki Temsilleri”, Türk Edebiyatı İncelemeleri Dergisi, 2020.

Birsel, Salah. Boğaziçi Şıngır Mıngır, İstanbul: Ada Yay., 1975.

Til, Enis Tahsin. “Kadın Yazarlara Dair Notlar”, İkdam Gazetesi Arşivi, 1923.

Elhan-ı Şita ve Karşılaştırmalı Şiir Okumaları, MEB Yayınları, 2021.