Erken Cumhuriyet döneminde Türk Milli takımı İstanbul lobisi tarafından belirlenirdi. Milli takımı, teknik direktörümüz Billy Hunter’dı ancak bütçe ve masraflar bahane edilerek Milli Takım’lara genellikle İstanbul takımlarından futbolcular alınırdı. İlk milli olan İzmirli futbolcu, Altay kulübümüzden Hamid Arslan bey olmuştur. 1924 Olimpiyatları için Türk Milli takımı ile kampa girmiştir. İkinci defa İzmir’den Milli takıma seçilen futbolcumuz ise Vahyi Karşıyaka’nın kurucularındandır. Vasfi Bey de Türk Milli Futbol Takımımız 12 Eylül 1926 günü günümüzde Ukrayna sınırlarında bulunan Lviv şehrindeki Polonya maçında maça çıktı. Lemberg Stadı’ndaki maçta kadroda Fenerbahçe’den Zeki Rıza, Kadri, Alaaddin, Galatasaray’dan Burhan, Kadri, Muslih, Rıfat, Rasim. Vefa’dan Sami. Beykoz’dan Burhan bey görev almıştı. Vahyi Oktay Milli takımımız kaybetse de Karşıyaka adına ay-yıldızlı formayı giyen ilk futbolcu olarak tarihe geçti.  Kaynak: Bedri Cumhur Doğu

İlk efsane Abbas Göçmen

Kimilerine göre yetenek avcısı, kimilerine göre futbol sihirbazı, kimilerine göre de Göztepe tarihinin en önemli kahramanlarından birisiydi o… Onunla ilgili camiada pek bilgi sahibi olan yoktur… Bilenler de fazla detay veremez… Çünkü kendi halinde sessiz sakin bir adamdır… Pek konuşmaz… Bilinen bir şey vardır ki asıl adı Abbas Çamayar hiç evlenmemiştir, ailesi de yoktur… Annesi ve babasını kaybettikten sonra İzmir Küçükyalı'daki akrabalarının yanına yerleşmiştir. Oradaki meslek lisesinde okurken futbolla ve Göztepe ile tanışmış orasını gerçek yuvası bilmiştir. Göztepe’nin Muzaffer Koral ile birlikte en çok gol atan oyuncularındandır. Gol atar, gol attırır, takımı bazen savunmaya çektirir, bazen hücuma çıkartıp gardını düşürtür. Müthiş bir futbol zekası vardır. Adeta saha içindeki teknik direktör gibidir. Göztepe’nin Taş kafa lakaplı futbolcusu Semih Hisarlıoğlu ile de uzaktan akrabadır. Yedikleri içtikleri ayrı gitmez. Semih Hisarlıoğlu’nun yakınlarından bir dostunun söylediğine göre de, bir maç sırasında rakibinin sert müdahalesi sonucunda hayalarına gelen tekme ile dünyası kararır. Hastaneye kaldırılır ve günlerce ağır operasyonlar geçirir, güçlükle hayatta kalır.  Tabii ki bu durum onun futbolculuk hayatının sona ermesine, evlenmemesine de neden olur. Abbas Göçmen futbolculuk hayatı sona erince antrenörlük yapmaya başlar. Çok iyi bir gözlemci olduğu için de yönetim tarafından yeni yetenekler keşfetsin diye görevlendirilmiştir. Hayatının büyük bölümünü kenar köşe mahallelerde sokak aralarında kimsenin uğramadığı amatör gayri federe kulüp maçlarını izleyerek geçirmiştir. Abbas Göçmen öylesine iyi bir gözlemciydi ki yetenekli futbolcuyu, yürüyüşünden, koşuşundan, bakışından, konuşmasından tanırdı. Abbas hayatını Göztepe’ye adamıştır ve o Göztepe’nin 'efsane' olarak anılmasındaki en önemli gizli kahramandır… Abbas Çamayar… Nam-ı diğer ‘Abbas Göçmen’… Göztepe camiasında onu herkes Makedon göçmeni olması nedeniyle “Abbas Göçmen” lakabıyla bilir… Bilmeyenler için tekrarlayayım, Göztepe’nin efsane takımında gördüğünüz bildiğiniz kim varsa, Nevzat Güzelırmak, Halil Kiraz, Ali Artuner, Ertan Öznur, Nihat Yayöz, Mehmet Aydın ve ismini daha sayamadığım birçok isim hemen hemen hepsini ya o keşfetmiştir ya da onun katkısı ve emeği vardır… Son günlerini Mehmet Akif Ersoy İlkokulu’nun Konak tarafındaki 40  Sokak’taki  bir apartmanda tek başına geçirdi. Günlerce haber alınamayınca merak eden dostları evine gittiler. Zorlukla çilingir çağırarak kapıyı açtıklarında onun cansız bedeni ile karşılaştılar. Kısa boylu esmer o sessiz adam için günümüzde de söylenen tek şey vardır; Türkiye’nin değil belki de dünyanın en iyi scoutçu hala Abbas Çamayar’dır. Onun üzerine scout gelmemiştir… Çünkü, dünyada hiçbir scoutcu yoktur ki, 40-50 yıllık bir döneme imza atan, bu kadar çok yeteneği keşfedebilen. Onun keşfettiği bir çok futbolcu takımlarıyla Avrupa kupalarında boy göstermiş, hem Milli Takımların gözdesi olmuş, hem de dünyanın en önemli kulüplerinin transfer listesinde yer almıştı. Büyük futbol ustası Abbas Göçmen’in cenaze töreninde tabutun önünde resmini taşıyan Tevfik Akkaya, “Abbas Göçmen bizim uzaktan akrabamızdı. Ama yakın akrabaları teker teker ölünce kader onu Göztepe’ye yolladı. Dünyası çok kalabalıktı, seveni çoktu ama o yapayalnız bir hayat sürdü. Abbas amcamın naaşını Balçova Mezarlığı’na götürürken inanın herkes hüngür hüngür ağlıyordu. Mezarının üstüne sonradan kendi vasiyeti üzerine Göztepe amblemi konuldu. Çünkü onun anası da babası da kardeşi de Göztepe olmuştu.”

Abbas Göçmen için yetim diyorlardı ama o yetim olarak geldiği Göztepe Ailesi’nin en değerli evladı, sembol ismi, isyanın direnişçisi, kupaların efendisi oldu. Abbas Göçmen dünya varoldukça efsanelerin babası, formanın sevdalısı olarak hep kalplerde yaşayacaktır... Tıpkı Göztepe gibi...

İzmir’de bir Karagücü vardı

İzmirsporlu efsane genç Tarık Gençay, yeteneğiyle Eşrefpaşalı büyüklerinin dikkatini çekmiş, bunun doğal bir sonucu olarak da henüz 17-18 yaşlarında İzmirspor formasını giymeye başlamıştı. Ne var ki, daha takıma yeni yeni alıştığı sırada askerlik yaşı geldi ve İzmirspor’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bununla birlikte, İzmir’den ve futboldan kopmamıştı. O tarihlerde İzmir’de görev yapmakta olan ve futbolu çok seven geleceğin genelkurmay başkanı Ragıp Gümüşpala’nın kurduğu Kayagücü isimli askerî takımda oynadı. İzmirspor’dan arkadaşı Fikret ve Burhan, Altaylı Bayram Dinsel, Karşıyakalı Çamur Nebil gibi aynı tarihte askerliğini yapan İzmir’in bütün seçkin futbolcuları da bu takımda forma giyiyordu. Takımın “kulüp binası” Konak meydanındaki tarihi Sarı Kışla’ydı. Yıldız futbolcuları bünyesinde toplayan Kayagücü takımı 1946-47 sezonu İzmir Ligi şampiyonluğunu kazanmıştı. Kaynak: Fethi Aytuna