Kafam şişti düşüne düşüne

Belleğimin dibi delindi

Söylesene yahu Şadan,

O tanrıçanın kızlık soyadı neydi?

(Ali Yüce)

Dünyanın en zengin ülkesi...

Sahip olunan hazine -diyelim- külçe haline getirilmiş; ama nasıl korunacak?

En dayanıklı kasa yapımı için dünya çapında yarışma açılmış. Kazanana verilecek ödül bile dudak uçuklatıcı...

Her çeşit maddeden ve her şekilde yapılan muhafaza buluşu denenmiş; hiç biri yeterince güvenilir bulunmamış.

Sonunda, adı sanı duyulmamış bir adam, şöyle futbol topu gibi, bir çok parçadan oluşan bir icatla katılmış yarışmaya. Aaa, o da ne? Hiç itimat telkin etmeyen nesne, bütün deneme ve sınamaları başarıyla atlatmış. Tartışmasız “Şampiyon” ilan edilmiş ve adama bunu nasıl akıl ettiği sorulmuş. Adamın cevabı:

  • Ben bir şey icat etmedim; kafatasını taklit ettim, eğer kafatası bunca dayanıklı olmasaydı, en değerli organımız olan beyin, onun içine mi konulurdu?

(Not: 1951 yılında kabul edilen norma göre futbol topu 22 altıgan beyaz ve 12 adet beşgen siyah deriden; insan beyni ise, birbirine çok sıkı şekilde bağlanmış 8 kemikten oluşur.)

Erken gençliğimden beri, kafamı taktığım şeylerden birisi, “beyin” dediğimiz organımızdır. Bu ne biçim bilgisayardır. Bunun sığarı (kapasitesi) nedir? Düşüneyim ne demektir? Arşive telefon mu ediliyor? Vs vs...

Ustam Halikarnas Balıkçısı'ndan çok ilginç bilgiler edindim ama, bunu bir uzmanına sormak daha uygun olacaktı.

Tam 41 yıl önce, 1978 yılında, bir program için Prof. Erdem Tunçbay'ı TRT'ye davet ettim. Edindiğim bilgiler, 28.10.1978 tarihinde, tüm TRT Radyoları'nda “Sağlığımız” dizisinde yayınlandı.

11 sayfalık program metni belgeliğimde ama; “kültür her şey unutulduktan sonra akılda kalan şeydir” sav sözünden hareketle, Erdem Hoca'yı rahmetle anarak, o programda anlattıklarından özetleme yapacağım. Ama önce, “beyin” sözcüğünün sözlük anlamını anımsıyalım:

“Kafatasının içinde, beyin zarıyla örtüldü, iki yarım küre biçimde sinir kütlesinden oluşan, duyum ve bilinç merkezlerinin bulunduğu organ.”

Prof. Gazi Yaşargil ile birlikte, “beynin Piri Reisi sayılan” rahmetli Prof. Erdem Tunçbay ne güzel anlatmıştı esrarengiz organımızı: Gelin, 41 yıl sonra kendisini rahmetle anarak Erdem Hoca'ya kulak verelim; pardon göz atalım:

  • Merhaba!

Beyin, santral sinir sisteminin bir parçasıdır. Santral, yani sinir sistemi, beyin ve omur ilikten oluşur. Bunu, büyük bir otelin telefon santraline benzetebiliriz. Burada her oda santralle, birbirleriyle ve dışarıyla haberleşebilmektedir.

İnsan beyni, genellikle bin 250-bin 800 gram arasında ağırlıkta; içinde “Karıncık” dediğimiz bölüm bulunan bir organdır; meninks adı verilen zarlarla çevrilidir. Doğa, beyin ve omuriliği oldukça sağlam kemik yapıtlarla muhafaza etmekte.

Halk arasında kullanılan “beyni sulanmış” deyiminde bir anlam saklıdır. Şöyle ki; bazı nedenlerle yeni doğmuş bebeklerde ve çocuklarda beyin omurilik sıvısının dolaşımı bozulur ve sıvı birikmeye başlar; tıp dilinde buna “hidrosefali”, yani “sukafa” adı verilir. Yetişkinlerde ise kafa darbeleri, iltihaplı beyin hastalıkları, zehirlenme ve alkolizm gibi nedenlerle beyin hücrelerinde “atrofi”, yani “dumura uğrama” olur.

Genel olarak beynin sağ tarafı veya sağ yarısı, vücudun sol kısmına; beynin sol tarafı da vücudun sağ tarafına komuta etmekte. Beyincikte ise durum değişiktir. Bu da, çocukta sol elini kullanma alışkanlığı doğurur. Bunu düzeltmesi için zorlanan çocuklarda “kekemelik” görülür. Beyin hücreleri arasında biokimyasal bağlantı dışında, bu organın elektriksel aktivitesi de vardır...

Sara, yeni epilepsi; beyin hücrelerinin elektriksel etkinliğindeki bozukluk sonucu ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Halk arasında bundan, kişinin bilincini yitirerek kasılıp kalması ve ağzından köpük gelmesi anlaşılır. Oysa çocuğun diş gıcırtması, oyun oynarken aniden dalgınlık nöbeti geçirmesi, yemek yerken kaşığı elinden düşürmesi, ani karın ağrıları, uyuşması gibi durumlar epilepsi nöbeti olabilir.

İzmir'de yaşanmış bir olay;

Bir okul servisi şoförü arabasını, her gün getirdiği Konak yerine Bornova'ya götürüp, öğrencileri orada indirir. Ertesi gün de aynı şeyi yineleyip, öğrenciler ve veliler kızınca sürücü, bize, (yani Erdem Hoca'nin kliniğine) getirilir. Yapılan tıbbi inceleme sonucu, o şoförün saralı olduğu anlaşılır.

Bir çok hastalık gibi sara, yeni epilepsi de sağaltılabilir (tedavi edilebilir) bir hastalıktır ve hemen her hastalıkta olduğu gibi bunda da erken tanı (teşhis) önemlidir.

En mükemmel bilgisayar olan beynimizi kullanarak geliştirebiliriz. Beyin, ne verilirse onu alır, saklar ve gerektiğinde kullanır. Özellikle çocukların, dersler ve ders kitapları dışında, her türlü eğitim aracıyla desteklenmesi, bu arada yabancı dil öğretilmesine önem verilmesi zorunludur...

Değerli okurlar; beyin konusunda, ülkemizin önde gelen uzmanlarından Prof. Dr. Erdem Tunçbay'ın 30 dakikada anlattıklarını, üç Din A/4 sayfasında özetlemeye çalıştım.

Rahmetli Hoca şunları da eklemişti:

-Beyin unutmaz; olsa olsa anımsama sorunu vardır.

Yine de “unutkan oldum” deyip, belleğini geliştirmesini isteyenler “Mnemotekni”, yani “Belleği geliştirme sanatı”na başvurabilir. Bu teknik adını, mitolojinin Bellek Tanrıçası Mnemosyne'den alır.

Yazıyı şu sav sözle bitireyim:

-Unutkan olduk diye kendinizi küçümsemeyin; önce kendiniz inanırsınız, sonra herkes inanır. Beyin yorulmaz; bir dakikada birkaç milyon bilgiyi depolayabilir. Bilgiyi, beynimiz dışında muhafaza etmenin yolu ve aracı yazıdır. Ne demişler? “Verba volant, scripta manent”, yani; Söz uçar yazı kalır.

Kalın sağlıkla ve bilgiyle...