Kalabalık dalgalar halinde ilerliyor, sağdan soldan gelen yeni dalgalar ilerlemeyi giderek güçleştiriyordu. Meclis'in kapısına çok kısa bir mesafe kalmıştı. Ancak kalabalığın arasında kalan Mustafa Kemal, Meclis önündeki geniş merdivenlere bir türlü ulaşamıyordu.

Aslında halkın arasında olmaktan hiç de şikayetçi değildi. Ne var ki bir an önce binaya girilmesi, Meclis'in açılması gerekiyordu. Güçlükle, çığlıklar, alkışlar arasında binaya girdi. En ön sıraya oturdu. Heyecanı yüzünden belli oluyordu. En yaşlı Mebus Şerif Bey'in coşkulu konuşmasını gururla dinledi;
“...Ulusumuzun iç ve dış bağımsızlığı içinde kaderini kendi eline alarak yönetmeye başladığını bütün dünyaya bildirerek Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum. Ebedi Türk olan İstanbulumuz ile işgal altında ve türlü zulüm ve acılar içinde gövdesi ve ruhuyla acımaksızın yok edilmekte olan bütün zulüm altındaki vilayetlerimizin kurtarılışına başarı sağlamasını Tanrı'dan dilerim.”
Tarih 23 Nisan 1920, günlerden Cuma idi. Büyük Millet Meclisi yoksul Ankara'nın mütevazı binasında açılıyor, Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri gururla atılıyordu. Ertesi gün ve Pazar günü de üst üste iki toplantı yaptı genç Meclis. Pazar günü yapılan gizli toplantıda Damat Ferit Hükumeti ve Padişah'ın durumu tartışıldı. İstanbul Hükumeti ilk kez yerden yere vuruluyordu bu toplantıda. Milletvekilleri hiç sakınmadan içlerini döküyorlardı.
"Bilerek, bilmeyerek ne demek? Bilerek ve inanarak. Allah O'nun binbir belasını versin."
"Yalnız O'nun değil, efendimizin de asıl o büyük hainin."
"İnşallah O'nun sarayını kafasına geçireceğiz."
"Bugünden tezi yok, hal'edelim melunu."
Mustafa Kemal'in konuşması ise ders niteliğindeydi;
“Artık yurdun alın yazısına yüksek meclisiniz el koymuştur. Bundan sonra bu yolda yapılacak işleri ancak yüce meclisinizin vereceği kararlar, yerine getirecektir.”
Aynı gün yapılan ikinci oturumda ise Mustafa Kemal Meclis Başkanlığına getiriliyordu. Büyük Millet Meclisi'nin ilk Başkanı Mustafa Kemal dinmeyen alkışlar arasında geldiği kürsüden şöyle sesleniyordu genç Meclis'e;
“Yaşayışımın bütün aşamalarında olduğu gibi, son zamanların bunalımları ve felaketleri arasında dahi bir dakika geçmemiştir ki, her türlü erinç ve istirahatimi ve her türlü kişisel görüşümü ulusun güvenlik ve mutluluğu adına feda etmekten tat duymayayım. Gerek askerlik yaşayışımın gerekse siyasal yaşayışımın bütün dönem ve aşamalarını dolduran kavgalarımda her zaman davranış düsturum, ulusal dirence dayanarak yurdumun gerek duyduğu amaçlara yürümek olmuştur.”
İlk Meclis'in ilk Başkanı bunları söylüyordu. Son Meclis'in son başkanının söylediklerini hatırlamak bile istemiyorum. Yarın Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin atıldığı günün yıldönümü. Bayraklarımızla sokağa çıkarak 24 Haziran'ın ilk ışığını yakmamızın zamanı...