EVREN’E “SICACIK BİR ELVEDA”YLA


Akhisar’da 1936’da doğduğunu biliyordum. Babası Nazif Evren’in, Salihli’nin Poyraz köyünden çıktığını, Dicle Köy Enstitüsü kurucu müdürü olduğunu öğrenmiştim. Milli Eğitim Bakanlığı Halk Eğitimi Genel Müdürlüğü’nde şube müdürü olarak çalıştığını da. 1973-75 yıllarında ben de orada çalışmış, Nazif Evren adını duymuş, anılar dinlemiştim.


Ankara’da 1967 Kasım’ında MELTEM dergisini yeni yayınlamaya başlamıştık. O tarihlere denk düşen günlerde dağlama sanatçısı Hüsnü Züber’in evindeki bir buluşmaya katılmıştım. Tanışmış, dost olmuştuk.


Ankara Radyosu’nda prodüktör olarak görev yapıyordu. Birkaç kez ziyaret etmiştim. Ankara’da şiir dinletilerinde sıklıkla yer alan, kendine özgü yorumu ve beden diliyle şiirlerini okuyan Ergun Evren, özellikle başat şiiri Sihiya’dan Nora’yı sona saklar, alkışa boğulurdu…


Hani yosun rengi gözlerin olacaktı senin / Hani düşlerime gelecektin /
Yağmurlu bir nisan akşamında, hani / Ansızın dönecektin / Yüzümü avucunun içine alıp / Sıcacık bir elveda diyecektin bana gülerek


Bu şiiri anımsayan çok az kişi olur; ama İrfan Özbakır’ın Nihâvent bestesi, Yaşar Özel’in sesiyle şarkıya dökülünce bu sözler, hemen mırıldanmaya başlarız değil mi? Bu şarkının sözlerinin Ergun Evren’e ait olduğunu anımsamayız bile!


Evet Ergun Evren, benim de 50 yıllık dostum, ağabeyim… Ölüm haberi sanal ortamdan ulaştı hemen. Kızları Naz ve Ödül iletisiyle. Sonra şair Ahmet Özer, Ergun Evren’in özgeçmiş bilgileriyle paylaştı haberi. Acındım, yerindim, sarsıldım! Ne ki her zaman olduğu gibi umarsız kalıverdim bir kıyıda.


İzmir’de de sık sık kesişiyordu yolumuz. İzmir Kitap Fuarı’na katılır, kitaplarını imzalar, bazı etkinliklerde yer alırdı. Arada rakılı sohbetlerimizde şiire değgin söyleşilerimiz olurdu.


İstemihan Talay’ın Kültür Bakanlığı döneminde bakanın danışmanları arasındaydı, sözü geçerdi. 1998’de yayımlan ilk şiir kitabım “Yürek Söylencesi”nin kütüphaneler için alımında yardımcı olmuştu.


Son yıllarda çok sevdiği İzmir’e gelemiyordu. Onun çalıştığı, kitaplarının da yayıncısı Güldikeni Yayınevi kapanmıştı. Çok üzgündü. Birkaç kez telefonda görüşmüş, ancak buluşma fırsatı oluşturamamıştık.


Ertelenen buluşmalar, sonsuz ayrılıklarla kesilince pişmanlıklar kedere dönüşüyor. En iyisi dostlukları, sevgi bağlarını, sıcak buluşmaları, kucaklaşmaları ertelemeyelim sevgili dostlar.



İYİ ŞİİR KÖTÜ ŞİİRİ KOVAR”


Şair İzzet Yasar’la tanışıklığım, görüşmüşlüğüm olmadı; ama geçtiğimiz hafta sosyal medyadan öğrendim genç ölümünü! Üzüldüm. Bir yazın emekçisinin ölümü daha farklı biçimde yalnızlaştırıyor beni.


1976 yılına değin serbest çevirmen olarak çalışmış, reklam yazarlığı yapmış İzzet Yasar. Yeni Dergi ve Birikim’de çıkan şiirleri ilgi çekti. Öyküleri, eleştirel metin ve sinema teorisi konusunda çevirileri var.


Şiir, öykü, deneme, çeviri dallarında 14 kitap yayımlamış. “Dönüşü Olmayan Hikâyeler” adlı yapıtıyla 1981 Sabahattin Ali Öykü Ödülünü aldığını da biliyoruz.


Cuma Duymaz’la bir söyleşisinde (Karayazı Dergisi, 2010) söylediklerini de not etmişim belgeliğime:“Behçet Necatigil’in dediği gibi, biz işimize bakalım. Mızmız ya da hırçın, iyi şiir yazmaya çalışalım. Yargıyı zaman verir. Eninde sonunda iyi şiir kötü şiiri kovar.”


İyi şiir, aklı başında şiir, ses getiren, sarsan ama saçmalamayan şiir… Yaşanılan zamanı doğru kavrayan, algılayan, yansıtan şiir… Toplumsalı, toplumculuğu, toplumcu gerçekliği de içeren şiir…


Şiirin iki emekçisine saygıyla…